Fransa’da kitleler “eve dönmüyor”

Fransa’da sözde “sosyalist” hükümetin, işçi sınıfına karşı başlattığı taarruz sonrası eylemler derinleşerek devam ediyor. 5 ve 9 Nisan tarihlerinde, birçok Fransız şehrinde gerçekleştirilen yürüyüşler, 9 Mart ya da 31 Mart genel grevlerinin kitleselliğine ulaşamasa da çeşitli açılardan dikkat çekti. Bunlardan ilki eylemlere büyük şehirlerde katılım azalırken, küçük şehirlerin ve kasabaların harekete katılması oldu. Öyle ki 9 Nisan’da 200’den fazla noktada yürüyüşler yapıldığı belirtiliyor.

Bir diğer önemli husus, polisin her eylemde daha da sertleşen saldırıları ve kitlenin adım adım tecrübe kazanıp sertleşerek buna yanıt vermesi.  Hem 5 Nisan’da hem 9 Nisan’da, çoğunluğu Paris’te olmak üzere yüzlerce kişi gözaltına alınırken, polis şiddeti sadece niceliksel bir artış değil, niteliksel bir sıçrama da gösterdi. 9 Nisan’da Paris’te çevik kuvvet ellerinde otomatik silahlarla hazır beklerken, polis helikopterlerinin de, İş Yasası karşıtı eylemlerin başlangıcından bu yana ilk kez eylemleri izlemek için kullanılması dikkat çekti. Strazburg’daki 9 Nisan yürüyüşünden sonra ise, dağılmak üzere olan kitleye saldırarak dört kişiyi gözaltına alan, gözaltına alınanları polisin elinden kurtarmaya çalışanlara ise coplarla saldıran polise, 13 Kasım 2015 Paris saldırılarından bu yana sokaklarda devriye gezen askerler de katıldı. Askerlerden birinin, elindeki otomatik silahı kitleye doğrultması dikkat çekti. Rennes şehrinde şehir merkezinde eylem yapılması yasaklanırken, bu yasağa meydan okuyan kitleye saldıran polis yirmiden fazla kişiyi yaraladı.

Kitlenin de polis saldırılarına karşılık verdiğinden bahsetmiştik. Paris’te şimdiye kadarki eylemlerde polisin saldırılarına yalnızca sembolik ve dağınık karşılıklar verilirken, 5 Nisan yürüyüşüne saldıran polis, ilk denemesinde kitleyi dağıtamadığı gibi iki taraftan sıkıştırılınca gerisin geri kaçmak zorunda kaldı! Birçok üniversitede toplanan “Genel Kurullar” (Assemblée Générale) ise, bundan sonraki eylemler için kolluk gücü oluşturmayı gündemine aldı.

Hareket ilerledikçe işçiler ve öğrenciler arasında gittikçe artan bir kaynaşma görülmesi de dikkat çekici. Öğrenci hareketi hedefine yalnızca hükümeti ya da üniversite yönetimini değil, öncelikle patronları almış durumda. Nantes şehrinde militan bir eylem gerçekleştirme kararı alan öğrenciler, Sosyalist Parti’yi ya da rektörlüğü değil, Fransız TÜSİAD’ı MEDEF’i işgal ettiler. Birçok üniversitede öğrencilerin kurduğu “Birleşme Komiteleri” ise iş bulma kurumlarının önüne ya da bizzat fabrikalara giderek, işçilere, İş Yasası’na karşı harekete geçme ve “Genel Kurul” toplantılarına katılma çağrısı yapıyor. İşçilerin buna tepkisi ise her geçen gün daha olumlu oluyor. Fransa’nın en önemli liman kenti sayılabilecek Le Havre’dan gelen bir liman işçisinin, Paris 8 üniversitesinde gerçekleşen Genel Kurul toplantısındaki sözlerine kulak verelim: “Polis tek bir öğrencinin saçının teline dokunursa liman kapanır”.

Hareket, işçiler ile öğrencileri birleştirirken patron partilerinde ise çatlaklara yol açıyor. İktidardaki sözde “Sosyalist” Parti’nin gençlik örgütünün, İş Yasası karşıtı harekette yer aldığı, parti yönetiminden isimlerin de harekete destek verdiği daha önce Gerçek gazetesinde belirtilmişti. Şimdi “NuitDebout” (Bütün gece ayakta) adıyla başlayan meydanlar hareketine parti içinden katılımların artmasıyla, çatlak iyiden iyiye gün yüzüne çıkıyor. Belki de daha önemlisi ise, ön faşist parti Front National (FN, Ulusal Cephe) içerisindeki çatlak. Yasanın ortaya çıktığı Şubat ayında partinin lideri Marine Le Pen yasaya karşı olduğunu açıklarken,  yeğeni ve FN milletvekili Marion Maréchal-Le Pen ise katıldığı bir radyo programında bu yasanın Fransa’daki işsizlik sorununu çözebileceğini, bu sebeple de yasayı desteklediğini belirtmişti.  9 Mart genel grevinden sonra FN iş yasasına karşı internet üzerinden bir imza kampanyası başlatsa da, yaklaşık bir aydır bu konuda herhangi bir açıklama yapmaktan kaçınıyor. Özellikle 31 Mayıs genel greviyle hareketin belli bir eşiği aşması sonrasında hem Le Pen hem de FN tamamen sessizliğe gömülmüş vaziyette.

Yukarıda değinilen “NuitDebout” hareketi üzerinde durmakta da fayda var. 31 Mart genel grevi sonrası “Nous ne rentrerons pas chez nous” (Evimize dönmüyoruz) sloganıyla Paris’te başlayan hareket, müthiş bir hızla tüm Fransa’ya yayıldı. Paris’in ardından özellikle Rennes ve Toulouse gibi, iş yasası karşıtı hareketin güçlü olduğu şehirlerde önemli bir başarı yakalayan “NuitDebout” 9 Nisan itibariyle Fransa’da 60’tan fazla şehre, dahası Belçika, İspanya ve hatta Almanya’ya sıçramış vaziyette.

Sendikalar 9 Mart ve 31 Mart’tan sonra üçüncü genel grev için 28 Nisan tarihini belirlediler. 28 Nisan’a ulaşmadan evvel ise, 11 Nisan’da üniversitelerin bir hafta tatile girmesinin yaratabileceği rehavet ve dağınıklık aşılmak zorunda. Birçok burjuva kalemşoru, hükümetin ufak tavizler vermeye başlaması, üniversite tatili ve son eylemlere katılımın nispeten azlığı sebebiyle hareketin sonun başlangıcında olduğunu ilan etti bile. Eylemlerin her geçen gün daha fazla şehri kapsaması ve NuitDebout’nun yayılma hızı ise bu iddiaları yalanlar nitelikte. Hareketin yeni bir atılım yapıp yapamayacağını ise 28 Nisan genel grevinin gücü gösterecek.