Erdoğan ekonomiyi piyasaya ve emperyalizme karşı olduğu için değil tam tersi boyun eğdiği için batırıyor!

Erdoğan ekonomiyi piyasaya ve emperyalizme karşı olduğu için değil tam tersi boyun eğdiği için batırıyor!

Tayyip Erdoğan, ülkedeki ekonomik çöküntüyü gizlemeye çalışırken söylediği “Amerika’nın, İngiltere’nin halini görüyorsunuz değil mi? Benzin yok benzin. Aynı şekilde Almanya’da, Fransa’da kuyruklar. Yiyeceklerini bulamıyorlar.” lafı çok tartışılıyor. Öncelikle bu ifadeler Türkiye’de yaşanan ekonomik sefaletin zımnen kabulüdür. Erdoğan, Batının da durumu kötü diyerek durumu hafifletmeye, mazur göstermeye çalışıyor. Erdoğan’ın sözlerine kör bir Batı hayranlığı ile cevap veren Amerikan muhalefeti ise daha büyük bir sefillik içinde. Türkiye’nin krizini Erdoğan’ın kötü yönetimine bağlayıp, kapitalist sistemi ve piyasayı bunun da ötesinde emperyalizmi aklamaya çalışırken, apaçık gerçekleri çarpıtarak Erdoğan’ın yaptığının aynısını yapıyorlar. 

Bugün kapitalist piyasa anarşisi, pandemi sürecini yönetememiş, hem küresel enerji fiyatlarındaki artış hem de taşımacılık sektöründeki kriz, dünyanın en güçlü ekonomik merkezlerinde dahi market raflarının boş kalmasına, benzin kuyrukları oluşmasına sebep olmuştur. Dünyanın en zengin ülkelerinde dün de bugün de işsizlik, açlık ve sefalet hiç eksik olmadı. Bu illetlere son verebilen ülkeler sosyalist planlama yoluna girenlerdi. Yani Erdoğan’ın suçu Batılı kapitalistlere benzememek değil onları taklit etmektir. Erdoğan’ın ve iktidarının suçu Türkiye ekonomisini kriz içindeki dünya kapitalizmine gümrük birliği, dolar ve avro zincirleriyle bağlamaktır. Erdoğan’ın suçu emperyalist sermayeye, Türkiye’nin işçi ve emekçilerini ucuz işgücü olarak sunmaktadır. Erdoğan  özelleştirmelerle ve yüksek faizle ülkenin kaynaklarının emperyalist merkezlere akışına izin vermektedir. Solculuk ve sosyalistlik AKP’nin, Erdoğan’ın ve istibdad rejiminin bu yönleriyle eleştirilmesini gerektirir. Erdoğan’la alay edeceğim diye ABD’nin, İngiltere’nin, Almanya’nın yaşadığı kapitalist krizi gizlemek, Batı ekonomisi her daim güçlüdür, zengindir propagandası yapmak solcuların işi olabilir mi?    

Türkiye bu sabah dolar kurunun 9 TL’nin üzerine çıktığını görerek uyandı. Dolar kuru her yükseldiğinde emekçi halkımız biraz daha fakirleşiyor. Çünkü emekçi halk içinde kimse dolarla maaş almıyor ve cebimizdeki Türk lirasının değeri ve alım gücü günden güne eriyip gidiyor. Bu durum, istibdad rejiminin bilinçli bir şekilde, bir avuç azınlığın, saraylarda, köşklerde yaşayanların, 3-5 maaşla bile yetinmeyenlerin, bu millete küfür edip ihaleleri götürenlerin çıkarı için uyguladığı iktisat politikalarının sonucudur. AKP, istibdadı halkın üzerinde uyguluyor. Ama piyasanın istibdadını tamamen sineye çekiyor. Piyasanın diktatörlüğüne boyun eğiyor. Fiyat artışları, devlet tarafından doğrudan müdahalelerle kontrol altına alınabilecekken, ucuz gıda temini, çiftçinin desteklenmesi, devlet çiftliklerinin kurulması, hallerin, büyük gıda tesislerinin ve perakende zincirlerinin işçi denetiminde kamulaştırılması ile çözülebilecekken, AKP kapitalizme ve piyasaya büyük bir imanla bağlı olduğundan bunu yapamamaktadır. 

Bunu eleştirmek herkesin hakkıdır. Yerli ve yabancı bilim insanları da bu durumu elbette eleştirebilirler. En çok da bu politikaların sonuçlarının en çok etkilediği emekçi halkımızın hakkıdır. Ancak Batı emperyalizmine öykünerek, “analist” kod adıyla ahkam kesen  emperyalizmin yeminli ideologlarının zaman zaman alay etmeye ve Türkiye’yi aşağılamayan varan yorumlarına prim vermek kabul edilemez. Örneğin doların 9 TL’nin üzerine çıkmasını takiben Erik Meyersson adlı Türkiye uzmanının attığı tweeti duyurmak, bu tür bir harekettir. Meyersson şöyle buyurmuş: "Türk lirasının bugünkü değeri dünkü değerden daha zayıf olabilir ama en azından yarınki değerden daha güçlü." Yani diyor ki, TL’nin değer kaybı sürecek. Bu zât, 2008 krizinde emperyalist ABD’nin "batmasına izin verilmeyecek kadar büyük" olduğuna karar verip kurtardığı Goldman Sachs’ın eski ekonomisti. Şimdi ise "Stockholm Geçiş Ekonomileri Enstitüsü"nde çalışıyor. Yıkılan işçi devletlerinde kapitalizmin kök salabilmesi için 1989’da kurulmuş bir enstitü bu. Yani beyefendi yeminli işçi düşmanlarının "ekonomisti". Konuşunca da emin olun ki Türkiye işçi ve emekçileri rahat yaşasın diye konuşmuyor, Türkiye’ye yatırım yapacak fonlara işaretler veriyor. İşi bu! Meyersson’un Türk lirası değer kazansın diye konuşmuyor. Emperyalist sermaye Türkiye’ye yaptığı yatırımlardan daha fazla faiz geliri elde edebilsin, işçi sömürüsüyle elde ettiği kârlar kur farkı yüzünden azalmasın diye konuşuyor. Onun sözlerinin Türkçesini, Babacanlar ve onu şimdiden gölge ekonomi bakanı ilan etmiş olan Amerikan muhalefeti her gün papağan gibi tekrarlıyor. AKP’nin içinden de bu paralelde sesler gittikçe yükseliyor. 

Hal böyleyken, kendisini solda gören ve gösteren yayın organlarına bu şahsın fikirlerini, sanki matah bir şeymiş gibi ön plana çıkararak aktarmak düşer mi? Halkımızın karşı karşıya kaldığı meseleyi anlaması için, birinin binlerce kilometre öteden alaycı tweetler mi atması gerekiyor? Bazıları, işçi ve emekçilerin bu tür şahısları dinleyerek mi istibdada karşı duracağını sanıyor? Meyersson ve benzerlerinin bu tür ifadelerine karşı denecek tek şey vardır. Çenenizi kapatın!

Türkiye ekonomisi giderek daha kötü bir çöküntü içine sürüklenmektedir. Batı kapitalizmi ve emperyalizm bu çöküntünün ilacı değil sebebidir. Türkiye’nin emekçi halkının ekmek ve hürriyet mücadelesi istibdada, sermayeye ve emperyalizme karşıdır.