Darbeder “solcu”lara Mısır armağanı: şeriat devleti ve ultra liberal başbakan

Darbederler gerçekliğin bu tokadının acısını dindirmeye çalışadursunlar. Biz Mısırlı devrimci kardeşlerimize başkalarının silahlı kuvvetlerini önderlik bellemeden bir işçi sınıfı partisini yaratmakta destek olalım. Aynen Türkiye’de de yapılması gerektiği gibi.

Yıllarca liberal burjuvazinin etkisi altında kaldıktan sonra, şimdi AKP’ye ve parlamentarizme temenna ile Mısır’da Mursi’nin devrilmesine karşı çıkan solcuların karşı devrim kampının yanında yer aldığı bu sitede vurgulandı. “Burjuva sosyalizmi”nin liberal kanadı bu dehşet verici tutumu savunurken ulusalcılar da orduseverliklerini hemen Mısır’a da uyguladılar.

Doğu Perinçek, ta 28 Şubat askeri müdahalesi sırasında, devrimin silahlanmaya ihtiyacı olduğunu, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin de bu silahlı gücü devrime sağlamakta olduğunu yazıyordu. Başkasının ordusuyla devrim yapan bu harika sosyalist, şimdi aynı formülü Mısır’a uyguluyor. Darbe olmadı devrim oldu diyor. Devrimin göz kamaştırıcı yükselişinin önüne, ona belirli tavizler vererek geçmeye çalışan bir ordu darbesini görmezlikten gelmenin bedeli olacak elbette. Perinçek bekledikçe bu bedeli daha ağır ödeyecek.

Yalçın Küçük devrimden toptan vazgeçmiş bir eski Stalinist. Bakın ne yazıyor: “Şu cehepe tümden bir cahiliye partisi olmuştur, sokaklar cadde ve artık barikatlar mazi oldular, barikat devrimi sona ermiştir. Artık halk yapar, ordu sona erdirir, başka yolu yoktur. Mısır’da milyonlarca halk sokaktaydı, yobazlar azınlık oldular ve Silahlı Kuvvetler, son noktayı koydular. Tek yol, budur.”

Türkiye’de “Tek yol devrim!” şiarının ne kadar önemli bir tarihi rol oynadığı biliniyor. Yalçın Küçük cevap veriyor: Hayır, diyor, “tek yol budur!” Darbecilik yani! Lenin’in, Luxemburg’un ve bütün 20. yüzyıl başı devrimci Marksistlerinin baş muarızı, bugünkü sosyal demokrasinin atası Bernstein’ın da kalkış noktası aynıydı. Engels’i çarpıtarak “barikat savaşı bitmiştir, çünkü artık caddeler geniştir” dedirtmişti. Bernstein, buradan hareketle burjuva demokratı olma gerekliliğine ulaşıyordu. Yalçın Küçük ise burjuva ordusuna sığınmayı, darbeder olmayı seçiyor! Burjuva sosyalizminin düşman kardeşleri! Dikkat edin, bu Mısır’la ilgili bir önerme değildir, Yalçın Küçük devrimi, işçi sınıfının kendi silahlı ayaklanmasını toptan reddediyor.

Birgül Ayman Güler de ipliği çoktan pazara çıkmış “Arap baharı” masalını anlatmaya devam ediyor: “Mısır'da asıl sorun Amerikan vesayeti, başka bir şey değil. Arap baharı denilen şeyin kendisi darbe. Arap Baharı'nı devrim diye görenler şimdi saçma sapan sonuçlara ulaşıyorlar. Mursi'nin ak pak demokratik seçimlerle iktidara gelmediğini herkesin görmesi lazım. İktidarı, ordunun elinden aldı. Ordu teslim etti.”

Bu hanımefendi, kendisinin hâlâ Amerikan oyunu gibi göstermeye çalıştığı Mısır devriminin Mübarek’i deviren ilk dalgasında yer alan sosyal ve politik güçler ile bugünküler arasında hiçbir fark olmadığını bilmiyorsa, cahildir, karışmasın tartışmaya. Biliyorsa, yalancıdır. Müslüman Kardeşler devrimde neredeyse yoktu. Onları karşı devrim kampı devrimi durdurmak için son çare olarak iktidara getirdi. Yeter artık! Mısır devrimini hayatları pahasına yapan kahramanlara dil uzatmayın! Türkiye’nin NATO üyeliğine en ufak bir itirazı olmayan bir partinin milletvekili olmuşsun, Mısırlı devrimcilere Amerikancı diyorsun. Sus artık!

Mısır’da devrim kampı ile karşı devrim kampının yenişememesi dolayısıyla bir Bonapartist darbe yaşandı. (Bu gelişmede şu anda devrim kampının önderliğini elinde tutanların sorumluğunu daha çok tartışacağız.) Bonapartist darbe dediğin ona da vurur buna da. Mursi’yi devirdi, şimdi döndü halka vuruyor. Halka vurduğunda bizim darbederler de fena bozuluyor tabii.

Şimdi darbenin cumhurbaşkanı, ordu tarafından hazırlandığı aşikâr olan bir Anayasal Beyanname ile en az altı ay sürecek geçiş döneminin hukuki çerçevesini çizdi. Bu belgenin 1. maddesi, Mısır devletinin resmi dininin İslam olduğunu, yasaların kaynağının şeriat olduğunu, şeriatın yerleşik Sünni içtihadı olarak yorumlanacağını yazıyor. Haydi, bakalım, darbe değil devrim diye tepinenler, buradan yakın! Devriminiz şeriat anayasası getiriyor! Bu aslında, İslamcıların hâkimiyetinde bir önceki dönemde yapılan anayasanın 1., 2. ve 129. maddelerinin özeti bir madde. Yani yeni “devrimci” yönetimin yaptığı İslamcıların yaklaşımını aynen korumak. Sonuç bu işte! Şimdi devrim kampından itiraz sesleri yükseliyor. Sonuç ne olacak göreceğiz. Ama darbeyi yapanlar Doğu Perinçek’e, Yalçın Küçük’e ve Birgül Ayman Güler’e bir şeriat anayasasını armağan olarak yolladılar!

Marksizmi terk edenlerin, ayaklar altına alanların, buna rağmen hâlâ Marksist geçinmeye kalkanların gerçeklikten yediği tokat bu kadar çabuk, bu kadar sert. Ama bununla da kalmıyor mesele. Mısır’ın şu anda devriminin en önemli dinamiği de, en büyük sorunu da ekonominin çökmek üzere olması. Bunun çözümü İMF’de aranıyor ama hiçbir burjuva yönetimi halka kemer sıktırmaya cesaret edemiyor. Şimdi darbe yönetimi belli ki bu işi yeni hükümete yaptıracak. Yeni seçilen başbakan, Mısır’ın “çok saygı gören” ultra liberal bir ekonomisti. Beş yıl Birleşmiş Milletler’de, on yıl Arap Para Fonu’nda çalışmış! Hazret sanki Turgut Özal ya da Kemal Derviş! Daha ne istenir? Neoliberalizmin ve küreselciliğin seçkin bir temsilcisi, darbenin başbakanı oldu. Şimdi görün Mısır ekonomisi nasıl yönetiliyor? Tabii işçi sınıfı ve emekçiler izin verirse. Bu da Mısır darbecilerinin bizim darbederlere ikinci zehirli armağanı. Tepe tepe kullansınlar!

Gerçek gazetesi ve öncülleri, bu tür “sol”a 1990’lı yıllardan beri Türkiye’nin sorunlarının çözüm için ordunun kollarına sığındıkları için “kapıkulu sol” diyor. Şimdi bunun sadece güçsüzlükten olmadığı anlaşılıyor. Türkiye’de sol zayıf olduğu için orduyu can simidi gibi görmüyor bu insanlar ve hareketler. Yapısal olarak burjuva ordusunun uzantısı bunlar. Devrimin on milyonları harekete geçirdiği bir ülkede bile darbe tek ufukları!

Darbederler gerçekliğin bu tokadının acısını dindirmeye çalışadursunlar. Biz Mısırlı devrimci kardeşlerimize başkalarının silahlı kuvvetlerini önderlik bellemeden bir işçi sınıfı partisini yaratmakta destek olalım. Aynen Türkiye’de de yapılması gerektiği gibi.