Biden ne konuda özür diledi, ne konuda dilemedi? Erdoğan neden susuyor?

İngilizce “nose-browning” diye bir deyim vardır. Kelime kelimesine tercümesi “kendi burnunu kahverengi yapmak” olarak yapılabilir. “Yandaş basın”ın bazı mensuplarının pek sık başvurduğu aşırı yağcılık anlamında kullanılır. Bu iki kelimenin neden yağcılık anlamında kullanıldığına ilişkin keşfi okuyucularımızın ferasetine bırakıyoruz.

Söz İngilizce’den açılmışken, “admire” kelimesinin internet sözlüklerinde yanlış çevrildiğini belirtelim. Birinde “hayranlık” durumunun çeşitli versiyonları sayılmış bol bol. Bir başkasında beş anlamdan biri hayran olmak diye veriliyor, ama en önemli doğru kelime yok. Redhouse sözlüğüne bakan, doğru kelimeyi bulur. Orada üç karşılık verilmiş: “Çok beğenmek, hayran olmak, takdir etmek.” Bir devlet adamı, diplomatik olarak muadili sayılabilecek bir başka devlet adamını beğeniyorsa, bunlardan birincisini ve üçüncüsünü kast etmesini beklemek normaldir; ama “hayran olmak” ruh durumunu kast etmesi olasılığı yoktur! Yandaş basının ABD Başkan Yardımcısı Biden’ın Tayyip Erdoğan’a “hayran olduğunu” söylemeyi hayal edebilmesi için insanın burnunun epeyce kahverengileşmiş olması gerekiyor! Biden’ın statüsünde biri, meşrebine göre, George Washington’a, Napolyon’a ya da  Atatürk’e hayran olduğunu söyleyebilir. Ama başka bir devletin başındaki yaşayan bir kişiyi ya “çok beğenir” ya da en uygun ifade ile “takdir eder”!

Haydi diyelim ki yandaş basın burada suçu internet sözlüklerinin bu talihsiz hatasına bağladı. “Ne yapalım, açtık sözlüğü baktık, ‘hayran olmak’ diyordu” diyebilir. Peki, Erdoğan’ın kendisinden özür dilemesi gerektiğini belirttiği Biden’ın açıklamasını halka baştan aşağıya yanlış resmetmek de mi kendi kusuru değil?

Ne olmuştu, kısaca bellek tazeleyelim. ABD Başkan Yardımcısı Joseph Biden Türkiye’yi ziyaret edip Erdoğan ile Daiş (IŞİD-IBSİD) meselesini görüştükten kısa süre sonra memleketine dönmüş, Harvard Üniversitesi’nde bir konferansta, hakkında sevgi ile konuştuğu (“müttefiklerimiz” deyip duruyor) Türkiye’nin ve Körfez şeyhliklerinin Beşar Esad’ı devirmek için önlerine gelene, bu arada El Nusra Cephesi ve Daiş’e de destek olduklarını belirtmiş. Şöyle demiş: “Müttefiklerimiz Esad’a karşı savaşan kim olursa olsun hepsine yüz milyonlarca dolar ve binlerce ton silah akıtmışlardır.” Ve eklemiş: “Cumhurbaşkanı Erdoğan bana ‘siz haklı çıktınız. Gerektiğinden daha gevşek tuttuk sınırdan geçişleri. Şimdi sınırı kapatmaya çalışıyoruz’ dedi”.

Erdoğan buna çok içerlemiş. Televizyon kameraları karşısında bütün bunları yalanladı ve özür beklediğini söyledi. Ona göre durum şudur: “…başta IŞİD olmak üzere hiçbir terör örgütüne, bakın terör örgütü diyorum, bizim en ufak bir yardımımız olmamıştır. Bunu kimse ispatlayamaz. Yabancı savaşçılar asla bizim ülkemizden Suriye'ye girmemiştir. Turist pasaportuyla bizim ülkemizden gelip Suriye'ye geçer ama silahlı olarak geçtiğini kimse söyleyemez.” Hataylılar, Antepliler, Urfalılar siz hayal görmüşsünüz. Birtakım sakallı adamlar Suriye sınırını kalbura çevirmemiş, gündüz savaşıp gece Türkiye’ye sığınmamış, savaşta yaralanıp Türkiye’de özel birtakım hastanelerde tedavi görmemiş! Hepsi pasaportlu, hatta kim bilir belki de takım elbiseli, kravatlı olarak geçmişler sınırdan. Silaha zaten gerek yok. MİT emaneti olduğu ısrarla savunulan silahların TIR’larla Türkiye devleti tarafından sınırın öte tarafına geçirildiğini bütün Türkiye biliyor! Sınırı takım elbiseli geçen Arap James Bond’ları öteki tarafta silahları devralmışlardır!

Neyse, Erdoğan ne dediyse dedi. Önemli olan Biden’ın ne dediği, neden özür dilediği. Adamın özür dilediğine kuşku yok da neyin özrünü diledi. Basına bakarsanız, Erdoğan bütünüyle haklı çıktı, Biden da her söylediğini geri aldı. Oysa işin aslı hiç de öyle değil.

Biden’ın açıklaması ABD basınında kelime kelimesine yer aldı. Kilit pasajı aşağıda Türkçe çevirisiyle veriyoruz:

“Başkan yardımcısı Türkiye’nin veya bölgedeki herhangi başka bir ABD müttefikinin ve partnerinin Suriye’de Daiş’in (IŞİD) veya başka şiddet yanlısı aşırı grubun kasıtlı olarak beslediği veya büyümesini kolaylaştırdığı yolunda herhangi bir ima algılanmasına ilişkin özür dilemiştir.” (Şebnem Arsu, “Biden Apologizes to Turkish President”, New York Times, 4 Ekim 2014 ve Liz Sly, “Vice President Apologizes to Erdogan of Turkey”, Washington Post, 4 Ekim 2014. Biden’ın sözcüsü açıklamayı e-mail yoluyla yapmış olduğu için metinde herhangi bir yanlışlık olması ihtimali sıfırdır.)

Buradaki kilit kelime “kasten”dir. Biden diyor ki: “Tayyip Erdoğan Bey, ben sizin veya Suudilerin veya Katar’ın Daiş’i kasten desteklediğinizi söylemedim.” Bu ne demektir? “Esad’ı düşürme hayali öylesine başınızı döndürmüştü ki, bilmeden ya da ihmalle ya da herkese yardım etmekten kaçınmadığınız için Daiş’e de yardım ettiniz. Ben onu söyledim.”

Biden çok deneyimli bir politikacıdır, ama kırdığı potlarla, yaptığı gaflarla,  devirdiği çamlarla ünlüdür. Mesela 2008 yılında seçimler öncesinde kendisini başkan yardımcısı olarak seçen Obama hakkında şu sözleri söyleyebilmiştir: “Yani şimdi, normal, konuşmayı bilen, zeki, temiz ve sevimli ilk Afrikalı Amerikalı ile karşı karşıyayız. Yani ne diyeyim, bu, kitaplara geçecek bir olay.”  Bir siyahiye övgü yaparken bütün siyahileri yerin dibine batıran bir politikacı! Amerika’nın en çok satan haber dergisi Time’ın internet sitesinde “Joe Biden’ın en büyük on gafı” diye bir bölüm var!

Şimdi, bu adam bir pot kırmış. Bir yandan da ABD başkan yardımcısı sıfatıyla Suriye ve Irak’ta bir düşmana karşı bir ittifak kurmaya çalışıyor. Bu iki ülkenin kuzey sınırı bütünüyle Türkiye ile! Yani Türkiye’nin ABD için o kadar önemli olduğu bir dönemden geçiyoruz. Obama Ocak ayından beri Erdoğan ile telefon görüşmesinden kaçınıyor. Bilindiği gibi bir başka kriz de o zaman Erdoğan’ın (Fethullah Gülen konusunda) Obama’ya söylemediği bir şey atfettiği için yaşanmıştı! Obama konuşmuyorsa, Biden’ın konuşması önem kazanıyor. Şimdi o da kalkmış bütün dünyanın önünde böyle laflar söylüyor. Laf dediğin gaf! Yapılacak iş mi? Tabii özür dileyecek. Haklı olsa da dileyecek!

Ama dilerken de gerçeği dile getirmekten kaçınmıyor. AKP hükümeti hakikatten kaçınamaz: Daiş, Suudilerin, Katar’ın ve Türkiye’nin, Ortadoğu’nun bütün mezhep fitnecilerinin gayrimeşru çocuğudur!

Tayyip Erdoğan’a iki önerimiz var. İlki şu: Erdoğan Biden’a tepki verdiği konuşmada “ben haklı çıktınız falan demedim” diyor. Tam olarak şöyle demiş: “asla kendilerine bu noktada 'Biz yanlış yaptık. Bizim böyle bir duruşumuz oldu. Orada siz haklıydınız' asla böyle bir şey olmamıştır. Sayın Biden eğer Harvard'ta böyle bir şey söylediyse bizden özür dilemesi lazım. Bakın bunu da açıkça söylüyorum. Öyle ufak tefek çevresinden dolaşarak yapılacak açıklamalar bizim kabulümüz değildir"

Şimdi, Biden açıklamasında “Erdoğan bana ‘siz haklı çıktınız’ demedi, bir çeviri yanlış olmuş” falan demedi. Erdoğan bastırsın, Biden bu konuda da yalan söylediğini itiraf etsin!

İkincisi, Biden bir şey daha söylemiş, Erdoğan onu da tekzip etsin. Biden tartışma konusu olan sözlerinin hemen öncesinde şöyle diyor: “Çok iyi dostumuz olan Türkler, Suudiler, Birleşik Emirlikler vs. Ne yapıyorlardı bunlar? Esad’ı devirmekte ve esas olarak vekâleten bir Sünni-Şii savaşı yürütmekte o kadar kararlıydılar ki.”

Haydi bakalım Tayyip Erdoğan! Hodri meydan! Türkiye’nin gözleri önünde bunu da yalanlasana! Benim Esad’ın Aleviliği ile bir alıp veremediğim yok, Kılıçdaroğlu’na bile Suriye vesilesiyle Alevi olduğu için yüklenmedim desene!

Tayyip Erdoğan bu konuda neden sustu acaba? “Hayır, ben Sünnilerin çıkarını Alevilere karşı korumuyordum” demek onun açısından çam devirmek olacağı için olabilir mi?