Balyoz kararı: devlet aygıtının onarımına devam!

 

 

“Açıl susam açıl!” Eskilerin “hikmet-i devlet” yani devlet aklı böyle dedi. Kapılar açıldı ve 230 asker daha Silivri’den tahliye oldu. Ayrıca davalarının yeniden görülmesi de karar altına alındı. Yıllarca Ergenekon ile birlikte Türkiye’nin siyasi gündeminin merkezine yerleşen “Balyoz” un ufak oldu!

Bütün bunlar Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) hakların ihlaline ilişkin bireysel başvurular karşısında 17 üyenin oybirliği ile aldığı bir karar sayesinde oldu. 17 üyenin oybirliği! Hiçbir muhalefet yok! Peki, AYM mekanizması neden şimdi devreye girdi? AYM’ye hakların ihlaline ilişkin bireysel başvuru mekanizması 2010’dan beri var. Balyoz davasının dijital delillerinin üzerinde oynanmış olduğu meselesi yıllardır tartışılıyor. Sanıkların komutanların tanık olarak dinlenmesi talebinin reddedilmesinin savunma hakkının ihlali olduğu yıllardır konuşuluyor. Neden şimdi? Neden oybirliği ile? Başka türlü soralım: madem bu kadar oybirliği ile karar alınmasını gerektiren bir durum var, neden bu kadar gecikti bu karar? Neden haklar yıllarca ihlal edildi?

Çünkü 17 Aralık’tan sonra AKP Ergenekon’la, derin devletle, ordu ile ittifak kurdu da ondan. AKP generallere tahliye vaat etti, onlar da onu düşürmekten kaçınacaklarını. Ergenekon sanıklarından sonra Balyoz sanıklarının da salıverilmesi işte bu ittifakın ürünü. “Açıl susam açıl!” bunun için dendi. Hukuk hak getire!

Erdoğan için bu makul görünüyor. Denize düşen yılana sarılır. Sol anlamamakta ısrar ediyor, ama Erdoğan 17 Aralık’tan sonra denize düşmüştü. Kanıtı da yıllardır ölümüne mücadele ettiği yılana sarılmasıdır! Peki, generaller? Onlar ve onların baş destekçisi ulusalcılar neden Erdoğan’ın düşmesine izin vermedi? Generallerin serbest bırakılması için pazarlık ettiği az çok belli olan Mustafa Koç neden Erdoğan’ın düşmesine izin vermedi? Ne de olsa, Erdoğan düşünce ölümüne mücadele ettiği siyasi hasımları olan generaller zaten serbest kalırdı yüksek ihtimalle.

Çünkü halktan korktular. Erdoğan’ın düşmesinin, Gezi sonrası halk isyanını yaşamış bir Türkiye’de devasa kitle seferberliklerine yol açabileceğini biliyorlardı. Korktular. Korktular çünkü ordunun hem itibarı, hem de kadroları yıllardır tahrip edilmişti. Buna 17 Aralık’tan sonra polisin ve yargının, cemaat mensuplarının etkisizleştirilmesi çabası içinde tahrip edilmesi eklendi. Devletin bir halk seferberliğinde en önemli organları olan baskı güçleri yerle yeksan idi. Baskı mekanizmasının tahkimi gerekiyordu. Devlet aygıtının onarımı gerekiyordu. Balyoz ile bir ilk aşaması tamamlanan budur. Orduya itibarı iade edilmiştir. Hikmet-i devlet böyle demiştir.

Bize inanmıyorsanız Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel’e, Tayyip Erdoğan’ın adamına kulak verin. Mayıs sonunda, yani yaklaşık bir 20 gün önce, yapılan ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin “en kapsamlı tatbikatı” olarak sunulan Efes 2014 vesilesiyle Özel günün mana ve ehemmiyetine uygun konuştu:

“…yaşadığımız çağda ülkeler askeri yaptırımlardan çok politik ve ekonomik yaptırımların tehdidi altında bulunmakta. Sosyal medya ve enformasyonla şekillenen renkli değişim ve mevsim devrimlerine maruz bırakılmaktadır. Ekonomik manipülasyonlar, ülke için dini etnik istismar en önemli tehditi oluşturmaktadır. Bugün ülkeler askeri tehditle değil, güvenliğe doğrudan etkisi olan ekonomik sosyal tehditle karşı karşı karşıyadır."

TSK için tehdit, mesela IŞİD değil. TSK için tehdit, “renkli değişim ve mevsim devrimleri”. İlki Ukrayna tipi gibi şeyler, ikincisi onunla özdeşleştirilen “Arap baharı” olarak anılan devrimler! Türkiye’de buna benzer ne oldu, ne olabilir? Buna herhalde her çocuk cevap verebilir: Gezi ile başlayan halk isyanı! Yani Türk Silahlı Kuvvetleri, günümüzde ana tehdit olarak geçtiğimiz yaz yaşadığımız isyanı görmektedir! 20 gün önce resmi tavrı böyle açıklanıyor, 20 gün sonra Balyoz sanıkları çıkıyor! Rastlantıdır herhalde!

Tehdit aynı zamanda “ekonomik manipülsayonlar”. Yani “faiz lobisi”! Tehdit, “ülke içi dini etnik istismar”. Yani Alevilerin ve Kürtlerin hakları için verilen mücadeleler. Genelkurmay Başkanı silsilei meratip içinde düşünüyor!

Ne yargı sistemi imiş! Tam Balyoz sanıklarının salıverileceği gün 12 Eylül cuntasının hayattaki iki üyesini müebbet hapse mahkûm ediyor! Ne kadar ucuz bir gösteri! Şimdi Yargıtay usulden bozar, sonra mahkeme ısrar eder, sonra yine Yargıtay, sonra yine mahkeme, sonra Yargıtay Genel Kurulu. Adamlar 90’larında! Cezalarını hapiste değil de hastanede geçirmeleri gerektiği bile söyleniyor. Bu gidişle mezarda geçirirler! Yine de bu ucuz gösteri, burjuva hukukunun sınırları içinde bile 12 Eylül rejiminin gayri meşru ve gayri hukuki olduğunu tescil etmiş oldu. Bunu hatırlatacağız!

Bir de aynı yargı sistemi, tam “Mustafa Kemal’in askerleri” Aslanlı Yol’da yürürlerken bir karar daha çıkardı: Roboski katliamına ilişkin savcı kararına yapılan itirazı mahkeme reddetti! Eh, normal. Ergenekon ve Balyoz sanıkları arasında o kadar çok Roboski tipi katliama imza atmış olanlar var ki! Bombalama emrini veren ve “kaçınılmaz hata”yı yapan da, Necdet Özel’den başkası değil.

Berkin Elvan’ı ve Kürtleri Berkin’i İbrahim Aras’ı öldürmekte ısrarlı bir devlet Roboski’yi mi yargılayacak!