Avrupa Birliği’nin fail-i meçhulleri

16 Ekim Pazartesi günü, AB üyesi küçük bir ada devleti olan Malta’da, gazeteci Daphne Caruana Galizia, bombalı bir suikast ile katledildi. Bomba arabasında mıydı yoksa yola mı döşenmişti henüz bilinmiyor. Cinayetin düzenlenmesinde parmağı olan kişilere dair de somut bir veri bulunmuş değil, şu ana kadar cinayeti üstlenen de olmadı. Yani şu aşamada, fail-i meçhul bir cinayet ile karşı karşıyayız. Galizia, ülkesindeki en önemli gazetecilerden biriydi, çeşitli gazetelerde yazdığı köşe yazılarıyla ulaştığı kitlelerin yanı sıra, kendi yazılarını yayınladığı "Running Commentary" blog sayfasına, zaman zaman bir günde 400 bin kişinin girdiği oluyordu. Malta nüfusunun 400 bin kişi olduğu ve en büyük Malta gazetelerinin bu sayının yanına dahi yaklaşamadığı düşünülürse Galizia’nın yazılarının ülkede ne kadar geniş kitlelere ulaştığı daha iyi anlaşılabilir.

Galizia’nın geçmişi de, bir gazeteci için şeref nişanesi sayılabilecek olaylarla dolu. 1995 yılında, Malta Genelkurmay Başkanı’nın oğlunun uyuşturucu ticaretine karıştığını ortaya çıkartıp, Genelkurmay Başkanı’nın istifa etmesini isteyince, evinin kapısına benzin dökülüp kundaklama girişiminde bulunulmuş, ardından ise köpeği öldürülüp, evinin önüne bırakılmış. 2006’da Malta’daki faşist örgütleri teşhir edince, faşistler evin etrafına doldurdukları lastikleri ateşe verip, Galizia’yı evinin içinde yakarak öldürmeye kalkışmışlar. Şubat ayında, bir bakanın Almanya’da fuhuşa karıştığını gösterince, bu sefer de banka hesapları dondurulmuş. Kısa bir süre önce, Malta devletinin bir diplomatı olan oğlu, hiçbir açıklama yapılmaksızın Yeni Delhi’deki görevinden alınmış. Son olarak da, evinin duvarına “Söz gümüşse sükût altındır” minvalinde, konuşmaması için bir tehdit mesajı yazılınca, gazeteci iki hafta önce polisten koruma talebinde bulunmuş.

Galizia’yı, tüm dünyada tanınan bir figür haline getiren ve fail-i meçhul cinayete giden süreci başlatan ise, “Panama Papers” adıyla bilinen, tüm dünyadan birçok siyasetçi ve ünlü ismin Panama’da sahte şirketler kurarak vergi kaçırdıklarını ortaya koyan 11 milyondan fazla belge üzerinde yaptığı araştırma. Bu araştırma başta ülkenin başbakanı Joseph Muscat ve eşi Michelle Muscat olmak üzere birçok siyasetçinin korkunç bir kirli ilişkiler ağı içerisinde olduğunu gösteriyor. Bu kirli ilişkilerin ucu bir taraftan da Azerbaycan’a ve Aliyev hanedanına uzanıyor. Galizia’nın birkaç ay önce ortaya çıkardığı üzere, bazı Azeri hesaplarından, Michelle Muscat’ın Panama’daki Ergant adlı şirketine büyük paralar aktarılmış. Bunun 1 milyon dolarını yollayan ise bizzat İlham Aliyev’in kızı Leyla Aliyeva. Dahası, bizzat Başbakan Joseph Muscat’a, Muscat’ın özel kalem müdürü Keith Schembri’ye ve Enerji Bakanı Konrad Mizzi’ye ait şirketlere de, yine Azerbaycan’dan büyük paralar aktarılmış. Bunun karşılığında ise çeşitli Azeri siyasetçi ve işadamlarına Malta, yani Avrupa Birliği pasaportları temin edilirken, bir Azeri bankasına da merkezini Malta’ya taşıma olanağı sunulmuş.

Görülüyor ki, bu bağların ortaya çıkmasıyla erken seçime gitmek zorunda kalan hükümet, Avrupa Birliği dönem başkanlığını devralmasına kısa bir süre kala, Galizia’yı hedef göstermek için müthiş bir kampanyaya başlamış. Bizzat Başbakan Muscat, çeşitli defalar, Galizia’yı Ruslar tarafından manipüle edilmekle suçlamış ve onlarca “iftira” davasına maruz bırakılan gazetecinin halkın bir kısmının gözünde kötülük timsali haline gelmesi için her şey yapılmış. Cinayet kararını verenin, bombayı koyanın kim olduğunu bilebilmek için daha fazla verinin ortaya çıkması lazım. Cinayetin arkasında, Malta ve Azerbaycan devletlerinden, adada aktif olduğu bilinen ve son bir yıl içerisinde çeşitli seferler bombalı saldırılarla cinayet işlemiş olan mafyaya kadar çeşitli güçler ya da bunların şu ya da bu türden bir ortak girişimi olabilir. Fakat her halükarda, bizzat tetiği çekmek, işbirliği ya da sadece göz yummak şeklinde mi bilmek henüz mümkün olmasa da, Malta’nın ve dolayısıyla şu anda Malta’nın dönem başkanlığını yürüttüğü Avrupa Birliği’nin bu cinayetteki sorumluluğu tartışma götürmez.

Dahası, fail-i meçhuller AB’nin genetiğinde var. 1965’de, (adı o dönem Avrupa Ekonomik Topluluğu olan) Avrupa Birliği’nin kurucu üyelerinden Fransa’nın başkenti Paris’te, bir gazeteci değil, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’nın en önemli anti-emperyalist devrimci liderlerinden biri fail-i meçhul biçimde katlediliyordu. Faslı Mehdi Ben Berka, birkaç ay öncesinde Cezayir’de Che Guevara ve Malcolm X ile görüştükten sonra, üç kıtada devrimi yayması hedeflenen Tricontinental örgütlenmesi için çalışırken 29 Ekim 1965’de Paris’te güpegündüz kaçırılıp, işkencede katledilmişti. Cinayet hala aydınlatılmış değil, fakat Fransa ve Fas devletleri ile Siyonist İsrail oluşumunun bu cinayette ortak hareket ettikleri, kaçırma işini yapanın ise muhtemelen Fransız polisi olduğu sonraki yıllarda ortaya çıkan verilerden anlaşılmaktadır. O zamanlar, Avrupa Birliği yeni doğan, filizlenmekte olan bir güçtü, şimdi ise üyelerini kontrol edemeyen, dağılma sürecinde adım adım ilerleyen “Avrupa’nın hasta adamı” haline gelmiştir. Fakat değişen bir şey olmamıştır. 1965’in Ekim ayında Arap devrimci önderi bekleyen kader, Ekim 2017’de Maltalı araştırmacı gazeteciyi de bulmuştur. AB demokrasisi, yedisinde ne ise yetmişinde de odur.

Malta’nın ve AB’nin bu cinayeti tam manasıyla aydınlatacağını düşünmek için de pek az sebep var. Başbakan Muscat, cinayete dair yaptığı açıklamada dahi parçalanarak öldürülmüş gazeteciye saldırmaktan geri duramamış, onu “yazdıklarının yarısı yalandı” diye karalamaya devam ederken, bu cinayeti Galizia’nın şimdiye kadar yayınladığı yazılara bağlamak “fazla basit” olur diyerek, cinayetin arkasındaki sebepleri sulandırmak için ilk adımı atmıştır. Muscat, yapılacak incelemenin güvenilirliğini sorgulayanları rahatlatmak için, bozacının şahidi şıracı lafını hatırlatır biçimde, FBI’dan da yardım alacağını açıkladı. Dahası, cinayet günü bazı Malta polislerinin sosyal medya üzerinden kutlama mesajları paylaştığı görülürken, cinayet davasına Scerri Herrera, yani Galizia’nın yolsuzluklarını ifşa ettiği bir tetkik hâkimi atandı. Amacın, cinayetin aydınlanması değil, karanlıkta bırakılması olduğu ayan beyan ortadadır. Bizzat gazetecinin ailesi de bu durumun farkında. Aile reddi hâkim talebinde bulunurken, Galizia’nın oğlu ise Malta devletinin yapacağı araştırmaya güvenmediğini, “devlete ve örgütlü suça karşı” mücadele edilmesi gerektiğini söyleyen bir mesaj yayınladı. Çağrıya uyan bazı gruplar ise devletin bu cinayetteki sorumluluğuna dikkat çektikleri küçük ama önemli eylemler gerçekleştirdi. Bu önemli adımı devam ettirmek ve ileriye taşımak gerekir. Bu cinayetin ve Galizia’nın ölümü ile saklanmaya çalışan kirli ilişkilerin ortaya çıkması ancak ve ancak Avrupa Birliği’nin bu karanlık tabloyu aydınlatmasına bel bağlamadan, bu emperyalist odağı da hedef tahtasına koyan bir mücadele ile mümkün olacaktır. Elbette bizim coğrafyamız açısından, Azerbaycan yönetiminin, özel olarak da Aliyev ve ailesinin bu olaydaki dahlinin keşfedilmesi büyük önem taşıyor.