Afrin’de büyük kriz!

Erdoğan’ın adeta davul zurnayla ilan ettiği ve bir haftalık süre verdiği Afrin’e askeri harekat planı başlamadan ciddi bir çıkmaza girmiş durumda. “Bir gece ansızın gelebiliriz” sözünün bir haftalık vade sunan yaklaşımla taban tabana zıt olduğu açık. Ancak Erdoğan bunu yapmak zorunda kaldı. Çünkü Suriye ve Rusya böyle bir harekâta sıcak bakmıyordu. Türkiye “bir gece ansızın” diyerek harekâtı belirsiz bir tarihe erteledikçe de bu tutumda herhangi bir değişiklik olmuyordu. Dahası mesele müzakere masasına dahi getirilemiyordu.

Bu yüzden Erdoğan askeri harekât için tarih vererek Rusya’yı bir oldubitti karşısında süreci müzakere etmek zorunda bıraktı. Özellikle de ABD’nin PYD ile olan ilişkisini ileri boyutlara taşımasını Rusya’yı ikna etmek için bir koz olarak kullanmak istedi. TSK, tankları Afrin sınırında konuşlanmışken, ÖSO çeteleri teyakkuza geçirilmişken ve sınır ötesi obüs atışları yapılmaktayken, Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’la Rusya’ya gönderildi.

Ancak gönderilen heyet eli boş döndü. Türkiye, Afrin’e askeri müdahale için Rusya’dan icazet alamadı. Suriye Dışişleri Afrin operasyonunu saldırı olarak değerlendireceğini ve Türk uçaklarını vurmaya hazır olduklarını açıklamıştı. Erdoğan, Moskova’ya gönderdiği heyetten Suriye’nin tavrını yumuşatması için Rusya’yı ikna etmesini bekliyordu. Ancak tam tersi oldu. Ruslar, Suriye’nin tavrını masaya getirdi ve Türk heyetinin karşısına koydu. Türkiye’nin İdlib’te Astana sürecinin gerektirdiği hamleleri yapmaması, bu yetmiyormuş gibi Suriye ordusu ve Rusya’nın askeri operasyonlarına karşı çıkması, nihayet Erdoğan’ın Esad’ı “devlet terörü estiren bir terörist” olarak nitelemesi Suriye’nin TSK’yı işgalci ve saldırgan olarak görmesine temel oluşturan eylem ve tavırlar oldu.    

Gelinen aşamada Afrin’e yönelik askeri harekât için kriz sadece Türk Hava Kuvvetleri’nin Suriye hava sahasını kullanma iznini alamamasından ibaret değil. Bu harekâtta kullanılması düşünülen ÖSO çetelerinin Suriye ve Rusya uçakları tarafından vurulması da olasılıklar içinde. Rusya ile belirli bir anlaşmanın yapıldığı, Fırat kalkanında bile bu tür vakaların yaşandığı hatırlanırsa durumun ciddiyeti açıkça görülecektir.   

Rusya ve Suriye’ye rağmen askeri harekâtın yapılması çok büyük kayıpları beraberinde getirebilir. Bu harekâtın ertelenmesi ise Erdoğan’ın izlediği, ÖSO adı altında her türlü çeteyle işbirliğine dayanan Suriye politikasının bir sonucu olduğu için iç siyasette ciddi bir gerginlik yaratacaktır. TSK’nın büyük bir hayal kırıklığı içinde olduğu gözlemlenmektedir. Erdoğan, bir politika değişikliğine gidebilir ve Suriye ile işbirliğine yönelebilir. Böyle bir politika değişikliği için engel, Erdoğan’ın söylediği sözlerden dönmek istememesi değildir. Zira kendisi belki de dünya tarihinde söylediği sözlerden hızla dönme konusunda müstesna bir yere sahiptir. Esas sorun böyle bir dönüşün sahada kullanmak istedikleri çetelerin savaşma isteğini ortadan kaldıracak olmasıdır.

Her yönüyle Kürt düşmanlığına endekslenmiş, ne olursa olsun ABD ile kopmamaya özen gösteren, NATO üyeliğini asla tartışma konusu etmeyen, pragmatik ve güvenilmez Suriye politikası iflas etmiştir. Bu politikada ısrar etmek sadece ve sadece Amerikan emperyalizminin işine yarayacak ve bu toprakların emekçi halklarının kanını dökecektir.