“Karikatür” olan İdris Naim Şahin değil, burjuva düzeninin ta kendisidir!

Sermayenin tarihi, savaşların, sömürünün, soykırımların, katliamların, cinayetlerin, sürgünlerin, yıkımların tarihi olduğu kadar, farklı bir okumayla, kendisine sözcü olarak seçtiği siyasi figürlerin “gaf”larının, “dil sürçmelerinin” de tarihidir. Tarihin hangi döneminde, dünyanın hangi coğrafyasında olursa olsun bu “gaf”lar ve “dil sürçmeleri” dikkatli okunduğunda aslında bir bütün olarak sermayenin olaylara, olgulara bakışını, yaklaşımını ve gerçek niyetini de ele verir. Bu “gaf”ların altında aslında bir dünya, hatta bir dünya görüşü yatar. O da; kendi varlığından, iktidarından ve ne pahasına olursa olsun kârdan başka bir şey düşünmeyen insanlık düşmanı burjuva anlayışının ta kendisidir. Bu anlayış, sosyal demokrasiden bugünün AKP’si gibi muhafazakâr yönetimlere, faşizme uzanan bir yelpazede kendisini döneme ve koşullara göre farklı biçimlerde ifade eder. Biçimi ne olursa olsun özü başta işçi sınıfı düşmanlığı olmak üzere,  ulusal, cinsel ya da mezhepsel anlamda her türlü ezilen düşmanlığıdır. Yani, bugünün Türkiye’sinde işçi sınıfına, Kürtlere, kadınlara ve Alevilere düşmanlık.

Mevcut sermaye iktidarı AKP’nin en ırkçı, en pervasız, en cahil, en saldırgan figürlerinden olan (dikkat!) İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in bütün “gaf”larını ve “dil sürçmeleri”ni bu çerçevede değerlendirmek gerekiyor. Yakın zamanda, Antep, İzmir, Erzincan, Didim gibi kentlerde Alevilere ait evlerin işaretlenmesi üzerine sarf etmiş olduğu: “Çocuklar yapmıştır” sözü bir “gaf” değil, sözcüsü olduğu iktidarın ve devletin Alevilere yaklaşımının somut örneğidir. Yıllardır ayrımcılığa tabi tutulan, yakılan, sürülen Alevilerle dalga geçercesine kurduğu bu cümlenin aslı, muhtemelen söylerken yuttuğu ilk kelimesiyle beraber şöyledir: “Bizim çocuklar yapmıştır.” Hakikaten doğru! Tıpkı 2005’te Şemdinli’de Umut Kitabevi’ne bomba atarken yakalanan TSK mensubu bir provokatöre dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın İyi çocuktur, tanırım diyerek sahip çıkması gibi. Ya da daha geriye gidersek, 12 Eylül darbesinden hemen sonra dönemin CIA Ortadoğu İstasyon Şefi Paul Henze’nin dönemin ABD başkanı Carter’ı arayıp: “Bizim çocuklar yaptı” demesi gibi.

Şahin’in korkunç Roboskî (Uludere) katliamından sonra söylediği: “Uludere'de ölenler olayın figüranıdır, kaçakçılık yapıyorlardı, ölmeselerdi yargılanacaklardı” sözlerini “gaf” olarak yorumlayan sağlı sollu liberallere sormak gerekiyor: Var mı bu sözlere ilişkin bir kınama, ya da bunun aksine bir açıklama? O yüzden siyasi iktidarıyla, ordusuyla bütün devlet kurumları özür dilemek şöyle dursun,  bedenleri paramparça edilen o çocukları neredeyse suçlu ilan etti. Benzer şekilde toplumsal olaylarda üstü üste ölümlere yol açan biber gazıyla ilgili “doğal”, “sağlığa zararsız” ve “kaliteli” sözlerini söyledikten sonra bir tek yetkili herhangi bir açıklama yaptı mı? Tam tersi, polis bu sözleri “Durmak yok, sıkmaya devam” şeklinde doğru anlayıp bütün gaddarlığı ile kullanmaya devam etti, ediyor ve edecek. Temmuz ayında Trabzon’da 1,5 yaşındaki F.E.B. hiç bir siyasi niteliği olmayan bir olayda babasıyla beraber maruz kaldığı için günlerce yoğun bakımda ölümle boğuşmuş, Ağustos başında Adana’da 11 yaşındaki M.A. olay yerinden geçerken yediği gaz dolayısıyla hayatını yitirmiş, Metin Lokumcu 2011’de Hopa’da katıldığı protestoda bu gazdan dolayı ölmüş, niceleri ağır derecede hastalanmış  ne gam!

Sermayenin bu “seçkin” bakanı tıpkı onu oraya getirenler gibi her fırsatta insanları aşağılamayı marifet sayıyor. Hatırlatmak gerekirse, birkaç ay önce Erzurum'da kendisini gördüğüne sevindiğini belirten (ne ironi ama hem de AKP’li!) bir vatandaşa: "Nereden bileyim sevindiğini, hadi bir takla at, oyna da göreyim" diyen de odur, bir çatışmada ölen insanlardan patates, domates ya da herhangi bir metayı sayar gibi: “Üç adet can kaybımız var” diye söz eden de. Çadırda kalan depremzedelere yine aynı dalgacı üslupla: “Sarayda oturuyorsunuz, kıymetini bilin” diyen de. Taksim Meydanı’ndaki Hocalı Mitingi’nde, “Hepiniz Ermenisiniz, Hepiniz Piçsiniz” pankartlarının altında konuşma yapan da.

Kuşkusuz onun en veciz sözlerinden biri: “Kürt sorunu diyorlar. Ben oralara çok gittim, arıyorum, bulamıyorum.” sözüdür. Burjuva yazarları dahi onun pervasızlığından, cehaletinden dem vuruyor ama Erdoğan’ından genelkurmay başkanına kadar devlet kademesindeki herkesin, sözde muhalefet CHP lideri de dâhil bütün sermaye politikacılarının bu söze uygun davranarak Kürt Sorunu’nu yok saydığını neden yaz(a)mıyorlar? Zaman zaman yandaş medya bile (Bkz. Taraf gazetesi) Şahin’i bir karikatür, bir sapma olarak sunuyor. Oysa karikatür olan Şahin değil, onun mensubu olduğu sermaye partisi, sermaye devleti, bir bütün olarak sermaye düzeninin kendisidir. Onun sergilemekte olduğu ırkçılık, ayrımcılık, pişkinlik, rahatlık, halka tepeden bakma, kabalık, cehalet, temsil ettiği sistemin hücrelerinde mevcuttur. Bütün bu pislikleri temizleme kudreti de sadece ve sadece işçi sınıfının ve ezilenlerin ellerinde!

 

 Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Eylül 2012 tarihli 35. sayısında yayınlanmıştır.