Mülteci kadınların durumu: Barbarlıktan kaçarken barbarlığa yakalanmak

Türkiye'de neredeyse 1,5 milyon Suriyeli mülteci kadın yaşıyor. DAİŞ çetelerinin barbarlığından, köle pazarlarından kaçarak Türkiye'ye gelen kadınlar ise başka tür bir barbarlığın pençesine düşüyor.

Suriye’de devam eden mezhepçi savaş sonucu Türkiye dünyanın en büyük mülteci kampı hâline geldi. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin Şubat 2016 rakamlarına göre Türkiye’deki kayıtlı mülteci sayısı 2.620.553 kişi. Bu sayının %49,2’sini kadınlar oluşturuyor. Kendi ülkesinin vatandaşı kadınların yaşamlarını bile korumaktan aciz devlet, Suriyeli kadınlara kaçtıkları zulmün ziyadesini yaşatıyor. Dilini bilmedikleri, kültürünü tanımadıkları Türkiye’de başlarını sokacak bir yer arayışında bütün diğer mülteciler gibi işsizlik, açlık, yoksullukla boğuşuyorlar. Bulabildikleri ise çok düşük ücretli temizlik işleri ya da tekstil işçiliği. Çoğu zaman o düşük ücretleri bile alamıyorlar, kayıt dışı yaşadıkları ya da çalıştırıldıklarından bir hak da talep edemiyorlar.

İnsan tacirlerinden mültecilere ahlâksız teklif

Bu kadar kötü koşullarda Türkiye’de yaşamamak için Avrupa'ya geçmek isteyen kadınlara insan tacirleri cinsel ilişki teklif ediyor. Türkiye'de yaşamaya, hayatta kalmaya çalışan kadınlar ya fuhuşa zorlanıyor ya da evlendirilip köle olarak kullanılıyorlar. Suriyeli aileler ekonomik koşulları öne sürerek aile içindeki kız çocuklarını “yükümüz azalsın” düşüncesiyle evlendiriyorlar. Bu durum da bir çeşit ticari faaliyet hâline geldi. Suriyeli kadınlar Türkiye’de erkeklere ikinci, üçüncü eş oluyor, bu evliliklere aracılık edenler de ekonomik kazanç sağlıyor! Kadınlar geride bıraktıklarını düşündükleri DAİŞ çetelerinin barbarlığını, köleliğini Türkiye’de bu şekliyle yaşıyorlar. Uluslararası Af Örgütü’nün yayınladığı “Avrupa yolunda mülteci kadınlar fiziksel şiddet, cinsel istismar ve tacizle karşı karşıya” başlıklı rapor birinci ağızdan anlatımlarla bu durumun çok çarpıcı örnekleri ile dolu. Birini aktaralım. 23 yaşında Halepli bir kadının ifadesi şöyle: “Türkiye’deki otelde, kaçakçılarla beraber çalışan Suriyeli bir adam kendisiyle beraber olmam karşılığında hiçbir ücret ödemeden ya da daha azını ödeyerek bota binebileceğimi söyledi. Tabii ki hayır dedim, iğrenç bir teklifti. Aynı durum Ürdün’de hepimizin başına geldi. Suriye’den benimle beraber gelen arkadaşımın Türkiye’de parası bitti ve kaçakçının yardımcısı ona cinsel ilişki karşılığında para ödememeyi teklif etti. Tabii ki hayır dedi ve bu nedenle Türkiye’den ayrılamadı, hâlâ orada kalıyor.”

Geri gönderme merkezlerinde zulüm

Bunlar kayıtlı olanların yaşadıkları. Kayıt dışı mülteciler içinse hayatta kalmak çok daha zor. Yakalandıkları zaman sınır dışı edilmek üzere Geri Gönderme Merkezi denilen yerlere gönderiliyorlar. Kapasitesinin iki katı kadar insan bu merkezlere balık istifi gibi istifleniyor. Dışarıyla iletişimleri kesiliyor, doğru düzgün yemek verilmiyor. Uluslararası Af Örgütü’nün bir başka raporunda ikisi Suriyeli biri Faslı üç kadın Erzurum Geri Gönderme Merkezi’ne varmalarının ardından tüm kadınların çıplak aramaya maruz bırakıldıklarını, buna karşı çıkan kadınlara güvenlik görevlilerinin güldüğünü, “çıkarana kadar buradasınız” dediklerini aktarıyor. DAİŞ barbarlığından kaçıp gelen kadınlar burada da yine başka bir barbarlıkla karşı karşıya kalıyor.

Barışta da savaşta da kadınlar iki kat eziliyor

Barış zamanı olduğu gibi savaşta da yoksul kadınlar iki kat eziliyorlar. Elbette biliyoruz, bugün Suriyeli kadınların yaşadığı sorunların çözümü için, tekfirci, mezhepçi çetelerin yok edilmesi, Suriye savaşının sona ermesi ve emperyalizmin tüm güçleriyle bölgeden def edilmesi gerekiyor. Bunun için mücadele ederken bir yandan da mülteci kadınların acil ihtiyaçlarına kulak vermeli, taleplerimizi yükseltmeliyiz:

Tüm mülteci kadınların çocuklarıyla birlikte sağlıklı koşullarda barınma, gıda, eğitim ve sağlık ihtiyaçları karşılansın!

İsteyen tüm mülteci kadınlar güvenceli ve insani koşullarda istihdam edilsin!
 

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Nisan 2016 tarihli 78. sayısında yayınlanmıştır.