“İranlı kadınların gizlice özgürlükleri”nden “İnkılap meydanındaki kadın”a …

1979 İran devriminin ilk günlerinde, kadınların zorunlu örtünme kararı verildiğinde aynı sene 8 Mart’ta binlerce İranlı kadın sokağa çıkıp “geriye dönmek için devrim yapmadık” diye isyan ettiler. Bu isyan sonucunda zorunlu örtünme kararı geri alındı fakat bir sene sonra tekrar yürürlüğe girdi. Kadınlar zorunlu örtünmenin aslında ilk adım olduğunun farkındalardı. Bu zorunluluk, şeriattaki kadın karşıtı tüm irticai kuralların teker teker yürürlüğe gireceği anlamına geliyordu. Bugün neredeyse 40 sene geçti o günlerden ve İranlı kadınlar sadece başörtüye değil iş hayatında, evlilik, boşanma, çocuk velayeti gibi birçok önemli konularda şeriat kurallarına mahkûm ediliyorlar. Boşanma hakkı, çocuk velayeti, yurt dışına çıkma izni sorgusuz sualsiz erkeğe aittir.

Bu 40 sene içinde kadın hareketleri diğer ezilenlerin hareketleri gibi bastırılmıştır ve kadınların her alanda ezilmesi sanki bu Müslüman halkın kaderiymiş gibi kabullendirilmeye çalışılmıştır. Oysa bu topraklarda 100 sene öncesinden kadınların eğitimi için başarılı mücadeleler verilmiştir. Oysa ki 79 devriminin ayrılmaz bileşeniydi kadınlar. Oysa 80’lerde az devrimci kadın asılmamıştı.

Bugün birçok mücadele indirgeniyorken, kadınların mücadelesi de bir Facebook sayfasında “gizlice” saçı açık fotoğraf yüklemeye indirgenmişti. Bu kampanyanın başındaki kadın ise bugüne kadar İran’daki kadın hareketinin başı gibi görünüyordu. Ancak bugün, hiç de gizli olmayan bir şekilde, Tahran’ın en kalabalık meydanında, İnkılap meydanında (tesadüf olmasa gerek), başörtüsünü barış bayrağı yapıp sallayan bir kadın, kadın hareketinin sembolü haline geliyor ve bir kez daha ezilenlerin, medyaların ürettiği liderlere ihtiyacı olmadan isyan edebileceğini gösteriyor. Ocak isyanları baş vermeden birkaç gün evvel çıkmıştı, “İnkılap meydanı kadını”, sonra birçok şehirde sisteme karşı olan binlerce kişi sokakları işgal etmişti. Bu isyanların neresindeydi bu “kadın”?

Bugün ezilenlerin isyanlarını birbirinden soyutlamak, birisinin diğerinin tamlayıcısı olduğunu görmezden gelmek gericiliğe karşı birliğimizi parçalar. Ocak isyanlarının büyük bir tartışması, bu ayaklanmanın ekonomik mi yoksa dini istibdat karşıtı mı olduğuydu. Cevap her ikisi! Dini istibdat canlarına tak edip cami ve kutsal mekanları yakanlar, “Ekmek, İş, Özgürlük” diyenlerden ne kadar farklılardı? “İnkılap meydanı kadını” bu ayaklanmanın ayrı bir hareketi değildir. Onlarca kadın her gün farklı şehirlerin meydanlarında başörtüsünü bayrak yapıyor, tutuklanıyor ama her gün sayıları artıyor. Artık medya kampanyasının sınırlarını aşmış, sadece Çarşamba günleri, sadece beyaz başörtü ile değil, her gün renk renk başörtülerle meydanlarda kadınlar. Emekçisi, emekli olamayanı bu davanın bir parçasıdır. Kadın hareketini, feministlere veya liberallere, dini istibdada karşı olanların hareketini laik liberallere, ezilen halkların mücadelesini demokratlara bırakmak sosyalistlerin davasını “geçim” davasına dönüştürür. Bu mücadeleler birbirinin ön koşulu değil, iç içe ve birbiriyle daha güçlenen davalardır. Bizim davamız insanlık davasıdır. Onlar, liberalinden tut monarşi taraftarına, bu davayı sahiplenmeye çalışsa da, istibdadın, faşizmin, cinsiyetçiliğin, şovenizmin ilk düşmanı komünizmdir.