DİP'li Kadınlar yargılanamaz! Yaşasın kadınların dayanışması ve halkların kardeşliği!

6 Mart günü Çorlu'da 8 Mart eylemine çağrı için bildiri dağıtırken gözaltına alınan 6 DİP'li kadının davası 26 Mayıs'ta Çorlu 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülmeye başladı. DİP'li Kadınlar, Cizre'de Sur'da Nusaybin'de İdil'de devletin operasyonları sırasında kadınların çırılçıplak sokak ortasında teşhir edilmesine karşı çıktıkları ve buna karşı kadınların özsavunmasını selamladıkları için terör örgütü propagandası iddiasıyla yargılanıyorlar. DİP'li Kadınlar, mücadele meydanlarında olduğu gibi başka bir mücadele alanı olan mahkemede de kadınların yaşamlarını korumak için kendisini savunmasının Sakarya'da, Zonguldak'ta, Kocaeli'de olduğu kadar Sur'da, Cizre'de, İdil'de, Nusaybin'de de meşru bir hak olduğunu ifade etti. Davanın karar duruşması 13 Haziran saat 13:30'da Çorlu 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülecek. Bir kez daha "kadınların dayanışması ve halkların kardeşliği yargılanamaz" demek için 13 Haziran'da Çorlu'ya, DİP'li Kadınlar'la dayanışmayı yükseltmeye!

Ne olmuştu?: Çorlu’da 8 Mart faaliyetine gözaltı

Devrimci İşçi Partili Kadınlar (DİP’li Kadınlar), 8 Mart çalışmaları kapsamında parti imzalı, "Haydi emekçi kadınlar en öne!” başlıklı bildirileri dağıtmak üzere 6 Mart Pazar günü Çorlu Belediye Meydanı’nda stant açtı. Bir işçi kenti olan Çorlu’da uzun süredir işçi sınıfına yönelik faaliyet yürüten ve Mayıs ayı sonunda da bürosunu açan partimizin bildirilerine ilgi her zamanki gibi yoğun oldu.

Çalışmanın sonlarına doğru savcılık talimatıyla geldiklerini belirten bir grup sivil polis, başka hiçbir açıklama yapmadan orada bulunan 6 DİP’li kadını gözaltına aldı. Terörle Mücadele Şubesi’ne götürülen kadınlar burada ilk olarak ince arama dayatmasıyla karşı karşıya kaldılar. Bu aşağılayıcı aramayı asla kabul etmeyecekleri konusunda direten kadınlar, uzun süren tartışmalar sonucu bu dayatmayı geri çektirdi.

 

Savcı DİP'li Kadınlar'ın bildiride yer alan “Barbar DAİŞ çetelerine ve Cizre'den Sur'a Nusaybin'den İdil'e devletin operasyonlarına karşı özsavunmayı yükselten kız kardeşlerimizi selamlıyoruz!” cümlesi nedeniyle gözaltına alınmaları talimatını vermişti. Gözaltı işlemlerinin tamamlanmasının ardından 6 DİP'li kadın hakkında terör örgütü propagandası yaptıkları iddiası ile dava açıldı. 

DİP’li Kadınlar: herkes için her yerde özsavunma haktır!

6 DİP’li kadına terör örgütü propagandası yapmak suçlamasıyla Çorlu 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde açılan davanın ilk duruşması 26 Mayıs günü yapıldı. Altı kadın ve partili avukatlarla birlikte DİP Genel Başkanı'nın da aralarında olduğu izleyiciler de duruşmaya katıldı.

Kimlik tespitinin ardından ilk olarak kadınların savunması alındı. DİP’li kadınlar savunmalarında dağıttıkları bildiriyi sahiplendiklerini ifade ederek, parti politikası olan kadınların özsavunmasının her yerde ve tüm kadınlar için hak olduğunu belirttiler.

 “Biz Devrimci İşçi Partisi olarak, bugün kapitalist toplum içinde kadınların yaşadığı her türlü cinsiyetçi baskıya ve maruz kaldığı ayrımcılığa, aşağılanmaya karşı mücadele etmeyi bir görev biliyoruz.” diyen kadınlar “Haydi emekçi kadınlar en öne!” başlıklı 8 Mart bildirisinde torba yasalarla kadınlara reva görülen esnek ve güvencesiz çalışmaya, kıdem tazminatının gaspına ve kiralık işçi bürolarına karşı emekçi kadınları alanlara çağırdıklarını belirttiler. Bunlarla birlikte şiddete, tacize, tecavüze karşı da kadınları; bedenlerini, yaşamlarını korumak için özsavunmayı yükseltmeye çağırdıklarını, özsavunma şiarını ise yeni değil Özgecan Aslan cinayetinden beri yükselttiklerini ifade ettiler. Bu düzenin “iyi hâl” ve haksız tahrik” indirimleri düzeni olduğunu, devletin kadınları korumadığını bu nedenle kendimizi korumak için özsavunmayı yükseltmenin hak olduğunu söylediler.

Özsavunmanın evrensel bir hak olduğunu, Türkiye Cumhuriyeti yasalarında da yeri olduğunu belirttiler. Sakarya'da, Zonguldak'ta, Kocaeli'de erkekler tarafından öldürülmeyi beklemeyen, meşru biçimde kendini, nefsini, özünü savunan yani bu hakkı kullanan kadınların beraat ettiklerini ifade ederek özsavunmanın Zonguldak’ta olduğu kadar Cizre’de de hak olduğunu öne süren kadınlar suçlamaya dair şunları söyledi:

“Jandarma Özel Harekat ve Polis Özel Harekat güçlerinin, Esedullah Tim gibi ne idüğü belirsiz çetelerin insanların terk etmek zorunda kaldıkları evlerin duvarlarına kadınları aşağılayan ve tehdit eden sözler yazdıkları biliniyor. Bu tehdit yazıları bile tek başına kadınlarda ciddi bir travma yaratabilecekken bir de üstüne kadınların cansız bedeninin çıplak bir hâlde sokak ortasında teşhir edilmesi ekleniyor.”

“Kevser Eltürk’e (Ekin Wan) yapılan, kadın bedenini aşağılamak, tüm kadınlara ‘sonunuz böyle olur’ diye korku salmak amacıyla yapılmıştır ve suçtur. Evlerin yatak odalarına kadar girerek kadınların iç çamaşırlarının ortaya serilmesi, duvarlara ve aynalara onları aşağılayan yazılar yazılması da özel harekatçılar tarafından aynı amaçla yapılmıştır ve suçtur. ‘Kızlar biz geldik, siz yoktunuz!’, ‘Kışın etek giydirdik, yazın tanga giydireceğiz!’, ‘Orospuya kürtaj bedava olsun. Çocuklarıyla biz uğraşıyoruz.’ gibi yazılar açık tecavüz tehdididir. Bu tehdit karşısında kadınların kendisini savunması haktır, meşrudur. Biz dün olduğu gibi bugün de bunu savunuyoruz.”

Mahkemenin sıkıştırma çabaları

Mahkeme heyetinin sözüm ona sıkıştırmak için ısrarla sorduğu “Hangi kadınların özsavunması? Terörist kadınları da mı kapsıyor?” sorularına karşılık, Ekin Wan'a yapılanların suç olduğunu, buna karşı özsavunmanın tüm kadınları kapsadığını defalarca ifade ettiler.

Suçlamaya dayanak olan bildirideki cümleyi dahi okumadan geldiği anlaşılan savcı ise kadınlardan en gencine, bildiride neden “teröristlerin” yaptığı kötü şeylerden bahsetmediklerini sordu. Genç yoldaşımız sorunun dava ile ilgisi olmadığını belirterek “Yazmadıklarımız için bizi yargılayamazsınız” dedi. O ana kadar sessizliğini korumuş olan savcı, duruşma sonunda kendisinin de iddianameyi sahiplenmediğini (!) belirttiği savunmasına kadar bir daha konuşmadı.

Avukatlar: başka bir örgütün değil DİP'in propagandası

Parti avukatları ise öncelikle söz konusu bildirinin parti imzalı olduğunu ve parti faaliyeti sırasında dağıtıldığını belirterek parti militanlarının yargılanamayacağını, ancak partinin ve yetkililerinin yargılanabileceğini belirttiler. Partiyi, faaliyetlerinden ötürü yargılamanın da Anayasa Mahkemesi’nin görevi olduğunu, Çorlu 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nin yetki aşımı yaptığını öne sürdüler ve görevsizlik kararı verilmesini talep ettiler.

Esasa geçildiğinde ise avukatlar özsavunmanın tanımı ve meşruiyeti ile savunmaya başladılar. Sınıf dayanışması, halkların kardeşliği ve kadın dayanışması olmak üzere üç ana bölümden oluşan bildirinin tamamı okunduğunda asıl kastedilenin kadınların çeşitli biçimlerde (savaş, göç, sürgün), çeşitli odaklardan (emperyalizm, devlet, DAİŞ) gördükleri şiddet ve ona karşı verdikleri yanıt olan “özsavunma” olduğunu ifade ederek devletin güvenlik güçleri tarafından hunharca katledilip çıplak bedeni teşhir edilen Ekin Wan’ın resmini mahkeme heyetine gösterdiler. “Madem müvekkillerimiz terör örgütü propagandası yapıyor nerede o örgütün adı, nerede o örgüt üyelerinin adları, nerede o örgüte yapılan referans?” sorusunu sordular. Terör tanımının ise konjonktürel olduğunu belirterek 2013-15 yılları arasında hükümet sözcülerinin PKK ve Abdullah Öcalan ile ilgili yaptıkları bazı açıklamaları örnek verdiler. Örneğin “Sayın Öcalan demeyi ve PKK bayrağı açmayı suç olmaktan çıkardık.” diyen Bülent Arınç’ın bu cümlesinin söz konusu bildiride yazan ifadeden çok daha cüretkâr olduğunu belirttiler.

DİP'li Kadınlar'ın bir propaganda yaptığını, ancak bunun herhangi başka bir örgütün değil, Devrimci İşçi Partisi'nin propagandası olduğunu söyleyen avukatlar isnat edilen suçun maddi ve manevi koşulları oluşmadığından derhal beraat verilmesini talep ettiler. Hâkimin savcıya mütalaasını sorması üzerine zaten hazırlıksız olan savcı süre istedi ve duruşma 13 Haziran gününe ertelendi.

İddia makamından savunmaya

Başlangıçta son derece katı duran mahkeme heyetinin duruşmanın sonuna doğru neredeyse mahcup tavırlar sergilemesi, hatta savunmaya geçmesi bu davanın ne kadar temelsiz ve haksız olduğunu ortaya serdi. Devletin güvenlik güçlerinin bölgedeki hukuksuz, insanlık dışı uygulamalarını kabul eden heyet, bunların oradaki kişilerin iradesinde fiiller olabileceğini söylemekle yetindi. Bir yoldaşımızın yaptığı savunma sırasında erkek egemenliğinin günlük yaşamda ve konuşma dilindeki tezahür biçimleri teşhir edilirken mahkeme başkanının “herkes öyle değildir, ben öyle değilim” türünden açıklama yapma gereği hissetmesi savunmanın yavaş yavaş heyete geçtiğinin göstergesiydi. Nihayet duruşmanın sonunda “Biz de iddianamenin tamamen arkasında değiliz. İddianameyi ben hazırlamadım ama soruşturmayı ben açtım” diyen savcı arka arkaya kendisinin de Silopi’de görev yaparken sokaklarında gezdiğini, Avrupa’da insan hakları ile ilgili eğitim aldığını ve evlilik tarihinin 8 Mart olduğunu açıkladı.

Gözaltından başlayarak duruşmanın sonuna kadar haklı olmanın özgüveniyle hareket eden DİP’li kadınlar ve avukatlar polise de, mahkeme heyetine de, savcıya da geri adım attırdılar. Devrimci İşçi Partisi fabrikada, işyerinde, sokakta, mahkemede, nerde olursa olsun her alanda cüretle, özgüvenle, sabırla işçi sınıfının ve tüm ezilenlerin kurtuluşu için mücadele bayrağını en yukarıda taşımaya, devrimci Marksizmin politikalarını hayata geçirmek için çalışmaya devam edecektir.

Dayanışma Türkiye'nin sınırlarını aştı, dünya çapında hızla yayıldı!

DİP’li Kadınlar, Çorlu’da açılan davanın ilk duruşmasından önce uluslararası çapta bir kampanya başlatarak kadınların dayanışması ve halkların kardeşliği zemininde tüm kadınları, kadın örgütlerini, siyasi partileri, sendikaları ve demokratik kitle örgütlerini dayanışmaya çağırdılar.

Türkiye’den Barış İçin Kadın Girişimi, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu gibi kadın örgütleri ve İşçi Demokrasisi Partisi (İDP), Yeniyol'dan Kadınlar, Halkların Demokratik Partisi (HDP), Emek Partisi (Emep) ve Sosyalist Emekçiler Partisi Girişimi gibi siyasi parti ve çevrelerin yanı sıra Eğitim Sen, SES, Tüm Emek Sen, Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD), DİSK Basın-İş gibi sendika ve dernekler DİP'li Kadınlar'ın bu çağrısına dayanışma mesajları yayınlayarak ve davaya çağrı yaparak cevap verdiler.

Arjantin'den Rusya'ya dayanışma eylemleri

Yalnızca Türkiye’den değil yurtdışından gelen destekler de DİP’li Kadınlar’ın dayanışmasını büyüttü. Arjantin'den Finlandiya'ya, İtalya'dan Yunanistan'a ve ABD'ye birçok ülkede farklı sitelerde DİP'li Kadınlar'ın uluslararası dayanışma çağrısı yayınlandı. Rusya Sosyalist Hareketi ve Rusya Komünistleri Partisi üyeleri St Petersburg ve Moskova'daki Türkiye konsoloslukları önünde dayanışma sloganlarının yazılı olduğu dövizlerle eylem yaptılar. Arjantin’deki kardeş partimiz Partido Obrero (İşçi Partisi) Buenos Aires’te Türk konsolosluğu önünde mahkeme günü bir açıklama yaptı. Ayrıca Partido Obrero'nun ulusal parlamentoda bulunan üç milletvekili, Erdoğan'ın ve Türkiye hükümetinin Kürt halkına ve ezilenlere karşı işlediği suçları teşhir ederek, tüm milletvekillerini DİP'li Kadınlar'a açılan bu davayı mahkûm etmeye çağıran bir karar tasarısını parlamentoya sundu. İtalya’daki kardeş partimiz PCL(Komünist İşçi Partisi) ise Floransa'da düzenlediği eylemde “DİP'li militanlarla dayanışma! Kürdistan'a özgürlük!" pankartı açarak DİP’li kadınlarla tam bir dayanışma içinde olduklarını gösterdiler. Yunanistan'daki kardeş partimiz EEK (Devrimci İşçi Partisi) ise çeşitli kentlerde astığı pankartlarla, sokaklarda açtığı stantlarla Ege'nin diğer yakasından dayanışmayı yükseltti. Rusya Komünistleri Partisi (RPK) adına Yürütme Komitesi Sekreteri Yevgeniy Kozlov ve Kanada’dan Sosyalist Eylem’in (Socialist Action/ Ligue pour l’Action Socialiste) gönderdikleri mesajlarla dayanışmamız daha da büyüdü.

19 farklı ülkeden yüzlerce imza

Eylemlerin yanı sıra Amerika Birleşik Devletleri’nden (ABD) Rusya’ya, Fransa’dan Finlandiya’ya, Arjantin'den İtalya'ya, Mısır'dan Brezilya'ya, Macaristan'dan, Polonya'ya ve Kamerun'a Bertell Ollman, Nancy Holmstorm, Eleni Varikas, Samir Amin, Michel Löwy, Savas Mihail-Matsas, Franco Grisolia, Jorge Altamira gibi dünyaca ünlü aydınlar, sendikacılar, akademisyenler ve siyasi parti temsilcileri DİP’li Kadınlar’ın yükselttiği mücadelenin yanında olduklarını uluslararası imza kampanyasına verdikleri imzalarla ilan ettiler.

Parti avukatları duruşmada mahkeme heyetine Birgün gazetesinde yayınlanan imza metnini sunduklarında yükselen uluslararası dayanışmamız, mahkeme heyetini şaşırttı. Heyet bu davayı ve davaya konu bildiriyi yalnızca Devrimci İşçi Partisi’nin değil tüm dünyanın sahiplendiğini ve davanın dünyanın çeşitli ülkelerinden de takip edildiğini gördü. Mahkemenin genel gidişatının yoldaşlarımızın lehine olmasında temelsiz bir iddianameye yaslanması ve buna karşı yoldaşlarımızın ve avukatların kararlı savunmalarının yanı sıra bu derece yüksek bir uluslararası dayanışmanın gerçekleşmesi de etkili oldu. O yüzden bir kez daha yüksek sesle tekrarlıyoruz: yaşasın enternasyonalizm! 


Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Haziran 2016 tarihli 80. sayısında yayınlanmıştır.