DİSK “gelirde adalet, vergide adalet” için Ankara’ya yürüyor

vergide adalet

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), “gelirde adalet, vergide adalet” talebiyle Ankara’ya yürüyüş kararı aldı. DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu ve DİSK Yönetim Kurulu’nun yer aldığı yürüyüş, 13 Kasım’da Kadıköy Söğütlüçeşme’den başladı ve 17 Kasım’da, işçi sınıfının adalet mücadelesini Ankara’ya taşımak amacıyla, başkentte yapılacak bir mitingle sonlanacak. Bu yürüyüş zamanlaması ve talepleri ile son derece anlamlı bir eylemdir. Ancak sembolik kalmaması gerekiyor. Bunun için, bu yürüyüş işçi sınıfını ayrı gayrı demeden bir birleşik işçi cephesinde birleştirmeye ve sınıfın üretimden gelen gücünün harekete geçirilmesine vesile edilmelidir.

Yürüyüşün ilk durağı Gebze Kent Meydanı’nda açıklama yapan Arzu Çerkezoğlu yaptığı konuşmada yüksek enflasyon ve hayat pahalılığının ücretleri giderek düşürdüğünden, bir ülkede dolaylı vergiler ne kadar fazlaysa vergi adaletsizliğinin de o kadar büyük olduğundan bahsetti. “Bizler daha ücretimizi almadan peşin peşin vergi öderken, sermayeden vergi alamayan, patronlardan vergi almayan, yandaş sermayenin vergi borçlarını bir gece yarısı kararnamesiyle affeden siyasi iktidar, bütün vergi yükünü biz işçilerin sırtına bindiriyor." dedi. DİSK Genel Başkanı, yürüyüşün başlangıcında yaptığı konuşmada ise işçi sınıfına karşı yapılan bu adaletsizliğe karşı konfederasyon olarak meclise sundukları teklifi açıkladı. Teklifte gelir vergisi ilk dilim oranının yüzde 10’a düşürülmesi, vergi dilimlerinin en az yeniden değerlenme oranı kadar arttırılması, asgari ücret vergi istisnasının vergiden indirim yoluyla değil matrahtan indirim yöntemiyle uygulanması, işverenlere sağlanan 5 puan SGK prim desteğinin işçilere de sağlanması ve damga vergisinin kaldırılması yer alıyor.

Patronlar birleşti!

Seçimlerin hemen ardından, muhalefetin önemli bir bölümünün de teveccüh gösterdiği Mehmet Şimşek ve kurmaylarının başa geçmesiyle, hem vergi artışları hem de zamlar işçi sınıfı ve emekçilerin üzerine adeta yağmur gibi yağdı. Orta Vadeli Program’da istibdadın önüne koyduğu saldırı planı açıktır: Devletin artan faiz ödemelerini emekçilerin hesabına yazmak, hem vergilerle hem de enflasyonla ücretlerimizin canına okumak, yükselen faizlerle birlikte baş gösterecek işsizlik tehdidiyle sömürüyü arttırmak ve yapısal reform adı altında işçilerin kazanılmış haklarına saldırmak.

Biz de birleşelim!

Yürüyüşler ve basın açıklamaları elbette işçilere ve emekçilere ulaşmak ve gündemimizi ülke gündemi haline getirmek için önemlidir. Ancak sermayenin ortaklaştığı bu saldırı planının yürüyüşler ve basın açıklamalarıyla püskürtülemeyeceği açıktır. DİSK Genel Başkanı konuşmasında “Biliyoruz ki, bu yürüyüşte yalnız yürümeyeceğiz. Milyonlarca işçiyle, emekçiyle, emekliyle; milyonlarca gençle, kadınla, bu ülkenin yurttaşlarıyla birlikte yürüyeceğiz.” diyerek milyonlarca işçinin bu eylemde temsil edildiğinden bahsediyor. Ancak “vergide adalet, gelirde adalet” talebini gerçekleştirebilmek için milyonlarca işçiyi “temsilen” yürüyüş gerçekleştirmenin ötesinde, işçilerin ve emekçilerin konfederasyon ayrımı gözetmeksizin birleşmesi ve sendikaların üretimden gelen gücünü esas alacak bir sınıf mücadelesi yürütmesi şarttır. Çerkezoğlu konuşmasında “Cumhuriyetimizin 100. yılını tamamlarken, cumhuriyet tarihinin en kötü bölüşüm ilişkilerinin olduğu bir süreci yaşıyoruz.” diyerek önemli bir vurgu yapıyor. O halde sendika konfederasyonlarına düşen görev, cumhuriyet tarihinin işçi sınıfı için en mücadeleci dönemlerini örnek almaktır. Kavel’i, 15-16 Haziran’ı parola edinmektir.

Ayrı gayrı yok! Birleşik İşçi Cephesi için ileri!

Ayrıca bu mücadelenin sonuç alabilmesi için işçi sınıfının tüm güçlerini bir birleşik cephede toplamak zorundayız. DİSK’in yürüyüşü diğer sendikaların tabanlarını da harekete geçirir ve sendikalı sendikasız tüm işçi sınıfında birleşik mücadele yönünde güçlü bir istek ve baskı oluşturulursa, o zaman sermayenin birleşik saldırısına karşı birleşik bir güç yaratabiliriz. Dolayısıyla, bugün görev işçi sınıfının sendikalı-sendikasız, taşeron-kadrolu, yerli-göçmen demeden, en geniş kesimlerini kapsayacak şekilde birleşik bir işçi cephesini inşa etmektir.