Türban tartışmaları: Grev okulu devlet okulundan daha özgürleştirici! (06-02-2008)

Hangi greve giderseniz gidin. Eğer greve çıkanlar arasında kadın işçiler varsa, hem başı açığı olacaktır, hem türbanlısı. Hiçbir grevci ikisine karşı da ayrımcılık yapmaz. Türbanlısı başı açığı, traşlısı çember sakallısı, mücadele içinde işçi birlik olur. Çünkü hepsi bilir ki esas sorun bunlar değildir. Hepsi bilir ki esas sorun sermayenin tahakkümüne karşı mücadeledir. Zaten o mücadelede yer alan kadın mücadele bittiğinde erkeklerle daha eşittir, başı daha az yerdedir, gönlü daha az eziktir. Kimbilir, bazısı, aynen devrimci mücadeleye katılmış kadınlar gibi, başörtüsünü çıkarıp atmıştır! Grev işçi sınıfının okuludur. Grev, devletin üniversitelerinden daha özgürleştiricidir.

Türbanın üniversite öğrencileri için serbest bırakılması amacıyla AKP ve MHP’nin birlikte girişimi Türkiye’yi ikiye böldü. Bir tarafta gerici partiler özgürlük ve demokrasi savunucuları pozuna girmiş durumda. Öteki tarafta ilericilik ve “çağdaşlık” adına halk düşmanı bir ittifak ayağa kalkmış durumda. İşçi sınıfının ve ezilenlerin çıkarı, her ikisi de farklı türden gericilikleri temsil eden bu iki kamptan uzak durmayı ve mutlaka üçüncü bir odağı oluşturmayı gerekli kılıyor. Cephelerden birine ya da ötekine katılmak, işçileri, emekçileri ve ezilenleri düzen güçlerine yamamak demek. Kafa karıştırıcı türban tartışmasında temel pusula, burjuvazinin iç savaşının taraflarından uzak durarak onlara alternatif olabilecek bir gücü sabırla inşa etmek olmalı.

Türbanın kendisi konusunda tavır belirlerken üç nokta temel alınmalı. Birincisi, kadınların başının örtülmesi ya da tesettür zorunluluğu kadının ezilmesinin temel tarihsel biçimlerinden biridir. Ama buna karşı mücadeleyi öncelikle kadınların kendilerinin vermesi gerekiyor. Kimse zorla özgürleştirilemez. Hiçbir devrim kadınların başını onlara rağmen açamaz. Ezilenlerin kurtuluşu kendi elleriyle olacaktır. Bu yüzden türbanın üniversite öğrencisine yasaklanması, kadının özgürleşmesi için bir tedbir olarak gösterilemez. Bu yasak, Türkiye burjuvazisinin geleneksel ve daha güçlü kanadının emperyalist Batı ile bütünleşme projesinde bir gedik açılmasını engelleme yolunda verilen bir savaştır.

İkincisi, bu yasak üniversiteye gitmek isteyen genç kadınların eğitim hakkını ellerinden alır ve böylece özgürleşmelerine katkıda bulunmak bir yana onların evin dışına çıkmalarını, erkek hakimiyetini sorgulamalarını ve zaman içinde ekonomik bağımsızlıklarını kazanmalarını engeller. Hiç kimsenin eğitim hakkı dini inançları dolayısıyla engellenmemelidir.

Üçüncüsü, kendini “çağdaş”, ilerici, kadın haklarından yana imiş gibi sunan güçler koalisyonu, aslında TÜSİAD’ın etrafında toplanmış, emperyalizm yanlısı bir burjuva ittifakıdır. Bu ittifakın mensupları türban veya başörtüsü giyen kadınları aşağılıyorlarsa, aslında bu büyük ölçüde sınıfsal bir tepkidir. Bu insanlar sadece başı örtülü kadınlardan değil, eli kirli işçiden de, teni esmer Kürt’ten de nefret ederler. Türbana ve başörtüsüne düşmanlık, türbanlı ve başı açık, modern ve çember sakallı işçilerin birlikte mücadelesini engeller. Başı örtülü kadınların bir bölümünün yeni İslamcı burjuvazinin ve orta sınıfın mensupları olması bunu değiştirmez. Bu da burjuvazinin kendi içinde sermaye gruplarının hakimiyeti, kadrolaşma, kültüre damga vurma konusunda bir mücadelenin ifadesidir.

Öyleyse, işçi sınıfının ve ezilenlerin bakış açısından yapılması gereken, AKP ve MHP ile hiçbir platformda yan yana gelmeksizin türban yasağına karşı çıkmaktır. Aynı zamanda, AKP’nin işçi ve emekçilerin düşmanı olduğunu, Kürt halkının mücadelesini her türlü yöntemle durdurmak için elinden geleni yaptığını ve emperyalizme hizmet ettiğini halka yorulmadan açıklamak, MHP’nin faşist niteliğini teşhir etmek, bugün Türkiye’de üniversite öğrencilerinin türban takıp takmamasından çok daha hayati meseleler olduğunu vurgulamak gerekir.

Batıcı-laik kamp yarın sıranın kamu hizmeti vermeye, liselere ve ilkokullara geleceğini söyleyecektir. Yetişkin kadınların kendi rızalarıyla başlarını örtmeleri sorunu, çocukların başlarının ailelerince örtülmesiyle karıştırılamaz. Kamu hizmetinde çalışanlara gelince, bu konu daha sonra gündeme geldiğinde tartışılır. Gelecekte yapılabilecek bir yanlışa işaret ederek bugün de başka bir yanlış yapalım demek anlamlı değildir. Eğer sorun kamu hizmeti verenlerin dini simgeler kullanmasının yanlışlığı ise onunla gündeme geldiğinde mücadele edersiniz. Gelecekteki bir tehlike, bugün bir grup insanın eğitim hakkının engellenmesi için kullanılmamalıdır.

“Ama İslamcılık mevzi kazanıyor” mu dediniz? İslamcılığa mevzilerini kimin kazandırdığını hâlâ öğrenemediniz demektir! 22 Temmuz’dan en ufak bir ders çıkaramamışsınız demektir. Büyük emekçi kitlelerin içinde kadınların önemli bir bölümünün başı örtülü. Kendi başı örtülü olmayanın anasının başı örtülü. Onlar türban yasağını kendilerinin bir aşağılanması olarak yaşıyorlar. Eski cumhurbaşkanı Sezer’in yaptığı gibi türbanlı kadınlar devlet katından dışlandığında kendi aileleri dışlanmış gibi hissediyorlar. Karısının başı bağlı diye Gül’ün cumhurbaşkanlığı engellenince sandıklarda AKP’ye oy veriyorlar. Siz böyle giderseniz, yakında AKP’nin oyu % 60’a da çıkar. Yaşanan deneyimlerden hiçbir şey mi öğrenmiyorsunuz?

Türbanın üniversitelerde başı açık kadınların özgürlüğüne müdahalelere yol açacağı mı düşünülüyor? Kadınlara toplum baskısıyla zorla türban taktırma girişimleri en başta bizi bulacaktır karşısında. Mücadele o andan itibaren karakter değiştirmiş olur. Bugün nasıl genç kadınların devlet zoruyla başının açılmasına karşı çıkıyorsak, yarın da kadınların başı açık dolaşmasının en önde gelen savunucuları biz oluruz.

Kadın başörtüsü esaretini kendi eliyle kaldıracak!

Türban, başörtüsü, çarşaf ya da burka, tesettür bütün tarih boyunca sadece Müslüman toplumlarda değil her çeşit toplumda erkeğin kadın üzerindeki hakimiyetinin bir biçimi ve simgesi olageldi. Hayatın zorunlulukları dolayısıyla kadını 24 saat eve kapatamayan toplum, dışarı çıktığında onu örtüler altına kapattı. Kadın, mülkiyetin sürekliliğinin korunması ve toplumsal işbölümünde ezik yerinin devamı için erkeğin mülkiyetinin bir parçası haline getirildi.

Kapitalist toplumun son iki yüzyıldır yarattığı büyük toplumsal değişim içinde kentleşme ve kadın işgücünün toplumsal üretime çekilmesi, farklı toplumlarda farklı biçimlerde yaşandı. İster burjuva temellerde, ister proleter, bir devrim sürecinin parçası haline gelen kadınlar, başörtülerini ve başka örtülerini kendileri yırtıp attı. Türkiye gibi devrimi ve toplumsal değişimi emekçi sınıfları dışlayarak yaşayan toplumlarda kadın kitlelerinin davranışı farklılaştı. Kimi sınıf ve katmanlardan kadınlar, hızla ve erkenden toplumsal yaşamın bir parçası haline geldikleri için başlarını açtılar. Kimi sınıf ve katmanlar ise hızlı kentleşmenin kendilerini fırlattığı metropollerin gaddarlığı karşısında eski dini, ahlaki ve kültürel değerlerini yeni biçimlerde korumakla yetindiler. Türban bu anlamda köyün başörtüsünün kent koşullarına uyarlanmış bir biçimidir. Bugün artık sadece yükselen İslami burjuvazinin kadınlarının ve onun siyasi akımlarının (Milli Görüş, AKP vb.) kadın temsilcilerinin değil, yaygın biçimde işçi sınıfı içindeki kültürel bakımdan daha muhafazakâr katmanlardan kadınların da başını örtüyor.

Din halkın afyonu olduğu gibi aynı zamanda kadının erkeğe esaretini devam ettiren bir ideolojik araçtır. Kadının toplumsal üretime girdiği, sokağa çıktığı durumlarda bile yabancı erkeklerden gizlenmesini dayatan anlayış, kadının erkeğe ait olduğunu söyleyen cinsiyetçiliğin koyu biçimlerinin ifadesidir. Kadınların kurtuluşu ancak kadınların kendi üzerlerinde hiçbir otorite kabul etmemesiyle mümkün olacaktır. Erkeğin kadını ezdiği bir toplumda doğmuş olan bir din kadına başını örtmesini söylüyor olsa bile, aklını kullanan bir kadın bunun kabul edilemez olduğunu kavrayacaktır. Kadının binyılların ezilmesinden kurtuluşu kendi mücadelesinin ürünü olmak zorundadır.

Öyleyse türbana karşı yılmaz bir ideolojik mücadele vermek gereklidir. Herkesin dini kendine, ama kadının esaretine hayır!

Tabii yalnızca türbanı atmakla özgür olunmuyor! Kadının üzerinden sadece türbanı değil her şeyini çekip alan, çıplak bedenini metalaştıran ve nesneleştiren, onu böyle tahakküm altına alan burjuva dünyasından da kurtulmak gerekiyor. Kadının özgürleşmesi, bedeninin, dinin ve sermayenin tahakkümünden kurtulmasıyla gerçekleşecektir.