Patronlarla karşı karşıya gelmeyen 1 Mayıs olmaz! (03-05-2008)

"1 Mayıs Polis Devleti". Normal zamanlarda ancak sosyalist bir gazetenin sayfalarında görebileceğimiz bu manşeti dün, burjuvazinin en has yayın organı Hürriyet gazetesi kullandı. Önceki gün tarihi 1 Mayıs'larından birini daha yaşayan İstanbul'da polisin işçilere ve devrimcilere uyguladığı zulüm, AKP yanlısı olanlar dışında bütün burjuva medya kuruluşlarında geniş bir biçimde yer buldu. Birçok köşe yazarı hükümete demediğini bırakmadı, vali ve emniyet müdürünü faşistlikle suçlayanlar dahi oldu. Yaşananların ardından yel, görülmemiş şiddetle işçiden yana esti. Öyle ki, yüzlerinde maskeleri, ellerinde taşlarıyla polise direnen devrimci gençleri başka zaman kolaylıkla "terörist" diye yaftalayan burjuva medyası bu kez bütün 1 Mayıs katılımcılarından ısrarla "işçiler" diye söz etti. AKP'nin oyuncağı olmuş "ceberrut" bir devlet karşısında ellerinde çiçekleriyle bayram kutlamak isteyen masum işçiler tablosu çizdi.

Ne oluyoruz? İşçi sınıfı sonunda haklılığını öyle iyi kanıtladı da, burjuvaziyi dahi yanına mı çekti? Ancak liberallerin rüyalarında mümkün olan şey gerçeğe dönüştü de, "ceberrut" devlet karşısında bütün "sivil toplum" güçlerini mi birleştirdi? Hayır, gerçek hiç de böyle değil. Burjuvazinin bu işçiperverliği hiç de hayra alamet değil. Burjuvazinin, Doğan grubunun da bir süredir dahil olduğu AKP karşıtı kanadının amacı, laiklik gösterileriyle, milliyetçilik şovlarıyla daraltamadığı bu partinin oy tabanını, "işçicilik" edebiyatıyla daraltmak. Bu yüzden dün yaşananları AKP'yi daha da fazla yıpratmak için kullandılar. Kapatma davası gibi tamamen anti-demokratik uygulamalara maruz kalan bu siyasi geleneğin kullandığı demokratlık maskesini, mağdur edebiyatını, işçiye uyguladığı zulmü teşhir ederek düşürdüler.

AKP'nin bu tuzağa kolaylıkla düşmüş olması, ne kadar köşeye sıkıştığını, ne büyük bir paniğe kapıldığını gösteriyor. Bu paniğe yol açan faktörler arasında elbette işçi hareketinin yükseliyor oluşu var. Telekom grevi var. Sosyal Güven"siz"lik Reformu'na işçi sınıfının verdiği güçlü tepki var. Mustafa Kumlu'nun genel başkanlığıyla iyice avucunun içine aldığını sandığı Türk-İş'in, muhalif sendikaların etkisiyle giderek mücadeleci bir çizgiye kaymasının etkisi var. Bugün Taksim'e çıkmasına izin verdiği takdirde işçi sınıfının gelecek sene kendisini silkip atmasından duyduğu korkunun etkisi var. Ama sadece işçiden duyduğu korku yüzünden paniğe kapılmıyor AKP. TÜSİAD patronlarının AKP'den artık iyiden iyiye yüz çevirmiş olmasından dolayı da fazlasıyla huzursuzlar. TÜSİAD'ın gözüne girebilmek için en küçük fırsatı kaçırmak istemiyorlar. Bu yüzden bütün muhalefete rağmen Sosyal Güven"siz"lik Reformu'nu inatla çıkardılar. Ve 1 Mayıs'ta işçiye bu yüzden vahşice saldırdılar.

AKP 1 Mayıs'ta kendi ayağıyla tuzağa düştü. DİSK önderliği, yanına aldığı KESK ve bazı Türk-İş sendikalarıyla birlikte, önemli bir taktik başarı sergileyerek olayların bu noktaya gelmesinde bütün sorumluluğun hükümet tarafında olduğunu en görmeyen göze bile göstermeyi başardı. Ancak bunu yaparken aynı derecede önemli başka gerçeklerin geri planda kalmasına da kendi eliyle yardımcı oldu. Taksim'in işçiye kapalı tutulması, sadece AKP'nin değil, bütün burjuvazinin çıkarınadır. Ve işçinin "Taksim inadı" basit bir demokratik talepten öte, 12 Eylül'ün kırmayı başardığı mücadeleciliğini yeniden kazanmasının önemli halkalarından birisidir. Bu mücadelecilik, bugün gündemde olan bütün işçi düşmanı yasalara karşı son derece gereklidir. O yüzden Taksim'in kazanılması tabii ki acil bir meseledir. Fakat Taksim sadece AKP'ye değil, burjuvazinin tamamına rağmen kazanılacak. İşçinin örgütlü gücü, sınıf düşmanının yüreğine korku salacak. Bu 1 Mayıs'ın burjuva yayın organlarının yararlanabildiği bir aracıya dönüşmesi bu korkunun henüz yeterince salınamadığının göstergesidir. İşçiler 1 Mayıs'ta sadece ve sadece kendi meşruiyetlerine dayanarak iş bırakmadıkça bu korku salınamaz. 1 Mayıs'ta otobüslerin, metroların, vapurların durmasına, insanların işlerine gitmemelerine, polisin, valinin yasakları değil, işçinin kendi iradesi, üretimden gelen gücünü kullanması sebep olmalıdır. İşçi genel grev yaptığı zaman bunu en azılı faşist ya da askeri yönetimlerin dahi zaman zaman bastırmaktan aciz kaldığı tarihsel deneyimlerle sabitken, gaz bombasından başka dayanacak bir gücü olmayan bir valinin bu tür bir eylemi durduramayacağı gün gibi açıktır.

Taksim'e çıkmak gibi radikal görünen bir kararı alan sendikaların iş durdurmaktan ısrarla uzak durmaları, burjuvaziyi ürkütmemeyi bilinçli olarak tercih ettiklerinin açık bir göstergesidir. Nitekim olayların ardından televizyonlara açıklama yapan DİSK başkanı Süleyman Çelebi, birçok kişinin "geçmiş olsun" demek için kendisini aradığını belirtirken, bunlardan yalnızca birini özel olarak ismiyle anıyor: TÜSİAD başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ. "Sağolsun" diyor, "bizi aradı, geçmiş olsun dedi." "Ceberrut" devlet karşısında patronuyla işçisiyle birleşen "sivil toplum" hayali kuranlardan birisi de hiç kuşkusuz Süleyman Çelebi'dir. Sınıf mücadelesinin böyle kritik bir gününde, sınıf düşmanına herkesin gözü önünde sıcak mesajlar iletmekten çekinmeyen Çelebi'nin niyeti açıktır. İşçinin mücadeleciliğini kendi kontrolü altında tutarak burjuvazinin gözüne sevimli gelecek bir siyasi hareket inşa etmek. Bir süredir uykuda olan 10 Aralık Hareketi'ni ya da benzer bir oluşumu ısıtıp yakın zamanda yeniden servis etmeye kalkarsa hiç kimse şaşırmasın.

Ancak bir kez mücadeleye sarıldı mı işçiyi kontrol altında tutmak hiç kolay değildir. İşçi sınıfının bugün en acil taleplerinin öne çıkamamış olmasına, burjuvazinin bütün çarpıtmalarına, ancak binlerle ifade edilebilecek sayıda işçinin katılmış olmasına rağmen, bu seneki İstanbul 1 Mayıs'ı kuşkusuz, işçi hareketinin yükselişinin yeni bir dönemeci olmuştur. DİSK binasında, Şişli sokaklarında işçilerle omuz omuza çarpışan Devrimci İşçi Partisi Girişimi, işçinin mücadeleciliğinin bürokrasinin oyunlarına kurban gitmesine engel olmak için var gücüyle çalışmaya devam edecektir.