Onların Ezberi, Bizim Ezberimiz (Sungur Savran (im 22) - 23-08-2007)

“Ezber bozmak” terimiyle siyasi bağlamda ilk kez kim bilir ne zaman karşılaşmışımdır. Ama bir aşamadan sonra o kadar sık duydum ki terimi, unutmam mümkün değil. 1996 yılında, ÖDP kurulduğunda haspelkader Kâğıthane ilçe örgütünün oylarıyla İstanbul İl Yönetim Kurulu üyeliğine yollandıktan sonra, terimi neredeyse her gün duymaya başladım. Parti içinde çoğunluk kanadını oluşturan ve 2001 yılında parti üyelerinin % 35-40’ı atıldıktan veya ayrıldıktan sonra partiyi ele geçiren çoğunluğun birçok mensubu o kadar sık kullanıyordu ki terimi, bir süre sonra şuna karar verdim: Bu arkadaşların bazılarının ezberi, “ezber bozmak” terimini günde birkaç kez kullanmaktı!

Zamanla, parti çoğunluğunun mensuplarını tanıdıkça, ruh durumlarını iyice kavradıkça, hiçbir kuşkum kalmadı. “Ezber bozmak” dediklerinde aslında “Marksizmden kopmak” demek istiyorlardı. Marksizm o kadar güçlü bir dünya görüşüdür, içinde yaşadığınız toplumu o kadar berrak biçimde kavramanızı sağlar ki, Marksizmin yanlışlanmış olduğunu düşündüğünüzde bile, onunla hesaplaşmanız bir türlü bitmez. Bu insanlar da sürekli olarak kendi kendilerine ve çevrelerine hatırlatmak zorundaydı: Geçmişte “Marksizme dayanarak söylediklerimiz yanlıştı, ezber bozmak zorundayız”!

Sonra kendi kendime sormaya başladım: peki bu “ezber” kavramı neden? Kabul, ister bir ideolojiyi, ister bir insanı terk etmek istiyorsanız, onu aşağılamak terk etmeyi kolaylaştırır. Marksizmi “ezber” kelimesiyle anarak aşağılamış oluyorlardı. Ama bir de gerçek bir şey yatıyor olamaz mıydı burada? Yani yatıp kalkıp “ezber bozmak”tan söz eden kişi, acaba belki de geçmişte bir şeyleri gerçekten ezberlemiş olamaz mıydı? Daha doğrusu birileri ona papağan gibi tekrarlamak üzere “demokratik halk devrimi” veya “ileri demokratik düzen” diye birtakım basmakalıp kavramları ezberletmiş olamaz mıydı? Hatta bazen “D” harfi devrim midir, düzen midir belli olmasın, hareketin devrimle hiçbir ilişkisi olmadığı anlaşılmasın diye, sadece “İDD” olarak ezberlediği hedefler olamaz mıydı?

Bunu düşününce, bugünlerde çok anılan İdris Küçükömer’i hatırladım. Bilindiği gibi Küçükömer, Düzenin Yabancılaşması kitabında “Türkiye’de sol sağdır, sağ soldur” demişti. Sonra da Türkiye’de sivil toplumculuğun/sol liberalizmin en erken temsilcilerinden biri oldu. Ertuğrul Günay ve Zafer Üskül AKP saflarına katılınca, Baskın Oran da “AKP CHP’den yüz kez daha solcudur” deyince, günlerce neredeyse bütün köşe yazarları Küçükömer’in bu tezi üzerinde yüksek fikirlerini belirtti. Ben Küçükömer’i haspelkader yakından tanıdım. Genç bir asistan olarak girdiğim kürsüde profesördü çünkü. O yüzden bilirim. Küçükömer’in sivil toplumculuğu kendi geçmişindeki cuntacılığa bir tepkiydi. Kendi cuntacı olmuş olduğu için bütün solun cuntacı olması gerekirmiş gibi düşünürdü.

Bizim “ezber bozma”cılarımız da, kendi geçmişlerinde Marksizm bir ezber olduğu için mutlaka bir ezber bozmak zorunda idiler. Çünkü ister Sovyetler Birliği himayesindeki resmi “komünist” partisi geleneğinden gelsinler, ister daha devrimci bir gelenekten, onların öğrendiği, Stalinist ideolojinin kuru formülleri idi. Yaşayan, canlı, değişen gerçekliğe somut olarak uygulanan, kendi yanlışlarını keşfetmekten korkmayan, otorite tanımayan bir Marksizm görmemişlerdi. Bir bölümü de Marksizm kılığında sunulsun sunulmasın, Kemalizm hayranıydı.

Sonra bir gün kâbeleri çökmüştü. 1989’da Doğu Avrupa’da yaşananlardan daha beteri, 1991’de “dünya devriminin öncü gücü” olarak sunulan Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin kapitalizmi restore etmesiydi! Eğer böyle bir partiyi “dünya devriminin öncü” gücü diye bellediyseniz, ezberinizi elbette bozmak istersiniz! Ya da Baskın Oran gibi yetişkin hayatınızın önemli bir bölümünde Kemalizmi yücelttiyseniz, yıllarca Aydınlık dergisindeki yazılarınızla Doğu Perinçek’e omuz verdiyseniz, ezberinizi bozmak istersiniz.

Bizim ezberimiz kapitalizmi yıkmaktır. Bizim ezberimiz sınıflı toplumu ve onunla birlikte bütün ezme ezilme biçimlerini tarihe gömmektir. Bizim ezberimiz dünya devriminin programıdır. İşte bütün bunlardan dolayı bizim ezberimiz Marksizmin yöntemidir. Bu “ezber”in bozulması için hiçbir neden görmüyorum!

Bir de başka ezberlerimiz var. Hiç unutmuyorum, ÖDP İstanbul il örgütü 1997’de ilk kongresini toplamaya hazırlanırken, bazılarımız kongre açılışında uluslararası işçi sınıfının marşı “Enternasyonal”i söylemeyi önerince, “ezber bozma”cılardan biri bu “kanlı” marş yerine Beethoven’in 9. Senfonisini çalmayı önermişti. Yani dünya işçi sınıfının marşı yerine AB’nin resmi marşını. Belli ki yeni ezberini iyi öğrenmişti! Biz ise “Enternasyonalle kurtulur insanlık!” diye biten o işçi marşını hiç unutmayız!

Bir de bazı şiirleri iyi ezberleriz. Örneğin şu mısraları hiç unutmayız:

Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
Yok edin insanın insana kulluğunu!
Bu davet bizim.

İşte bu ezber bizim! Bozmaya değer mi?