İşte şimdi Üçüncü Cephe! (Gerçek - 23-07-2010)

Bu tabloda son döneme damgasını vuran bir dizi eğilime dikkat etmek gerekiyor. AKP, Türkiye-İsrail ilişkilerini içine soktuğu durum ve İran meselesindeki tutumu dolayısıyla ABD’nin desteğini hızla yitiriyor. Bu noktadan sonra artık ABD’nin AKP’ye güven duyması için hiçbir nedeni kalmamış durumda.

Öte yandan, Baykal’ın etkisiz hale getirilmesiyle CHP'nin başına geçen Kılıçdaroğlu, Batıcı-laik burjuvazi tarafından umut vaat eden bir seçenek olarak görülüyor. Burjuvazinin iç savaşında bir muharebe alanı olmanın ötesinde bir anlam taşımayan anayasa değişikliği paketinin Anayasa Mahkemesi tarafından gerilim yaratacak bir sonuç üretmemeye özen göstererek referanduma havale edilmesi de, Batıcı-laik kanadın AKP’yi mağlup etme taktiği olarak genel seçimlere hazırlanmayı esas yöneliş olarak benimsediğini gösteriyor. Kılıçdaroğlu faktörüne rağmen CHP’nin seçimlerde AKP’den daha fazla oy alması mümkün görünmemekle birlikte, Batıcı-laik kanat bir CHP-MHP koalisyonuyla AKP’nin iktidarına son verebilir. Son dönemde Kürt sorunu dolayısıyla oluşan atmosferi faşizmin geleneksel yöntemleriyle kendi lehine kullanması beklenebilecek olan MHP’nin ihtiyatlı davranması, Bahçeli’nin de bu seçenek dolayısıyla burjuvaziye ağırbaşlı görünme hevesinden kaynaklanıyor.

Eğilimler bu yönde iken, sosyalist solda Kılıçdaroğlu rüzgârına kapılmaya, en azından bu rüzgârdan nemalanmaya yeltenenlerin ne büyük bir yanılgı içinde olduğu ortada. Bugün Amerikancı diyerek AKP’yi en gerici odak ilan edenlerin acilen bu tutumlarını değiştirmeleri gerekiyor. Aksi takdirde, kendilerini CHP-MHP ortaklığının yedeği konumunda bulabilirler. Üstelik sorun sadece MHP’den de kaynaklanmıyor. AKP’yi en Amerikancı güç olarak ilan etmek olgularla açık bir şekilde çelişiyor. AKP’ye olan güvenini büsbütün yitiren ABD’nin yüzünü CHP’ye çevirmesi büyük bir olasılık. Kılıçdaroğlu’nun da ABD’nin desteğini alma olanağının üstüne balıklama atlayacağını tahmin etmek hiç zor değil.

Kürt hareketinin mücadelenin dozunu uzun zamandır hiç olmadığı kadar artırmış olması, böyle bir tablonun içine yerleşiyor. “Kürt açılımı” ile bir yandan Kürt hareketini tasfiye etmeyi, diğer yandan Kuzey Irak’ın hamisi rolüne soyunarak bölgenin petrollerinden faydalanmayı uman AKP, savaşın şiddetlenmesiyle şimdiden ciddi bir itibar kaybına uğradı. Burjuvazinin her iki kanadı da PKK’yi Kuzey Irak’tan çıkarmanın yolunun ABD ile daha sıkı ilişkilerden geçtiğini biliyor. Bunu, İsrail ve İran meseleleri dolayısıyla içine düştüğü durum yüzünden AKP başaramazsa, seçimi kazandığı takdirde CHP yapmaya çalışacak.

Dünya çapında ekonomik kriz şiddetini yeniden artırırken, ikisi de birbirinden gerici bu iki odağın dışında bir üçüncü alternatifi, ezilenlerin cephesini yaratmak büyük önem taşıyor. Uzun yıllardan sonra Türkiye’de kış ortasında bahar havası yaratan Tekel mücadelesi sırasında Kürt hareketi de verdiği destekle Türkiye işçi sınıfıyla müttefik olabileceğini göstermişti. İşçi sınıfı kriz nedeniyle saldırı altında olan haklarını korumak için sendika bürokrasisi engelini aşarak mücadeleyi artırmak, yeni Tekel’ler yaratmak zorunda. Bunu yaptıkça, hakları ve onuru için mücadele eden Kürt halkıyla yakınlaşmasının koşulları da hızla oluşacak. Sosyalist solun ise, burjuvazinin kamplarından bağımsız bir hattı ısrarla savunması, Kılıçdaroğlu’nun emekçilerin gözünü boyamaya kalkışmasına karşı kararlı bir mücadele yürütmesi ve işçi sınıfı ile Kürt halkının üçüncü cephesini, Emek ve Özgürlük Cephesi’ni inşaya koyulması halinde, bugünkü olumsuz tabloyu dağıtmaması, emekçi ve ezilenlere umut olmaması için hiçbir neden yok.