Daha fazla Hrantız! Daha fazla Ermeniyiz! "Adalet" için değil, Hrant için! Ermeniler için! (Şiar Rişvanoğlu - 19-01-2010)

Ey Hrant dostları, dostlarım, dostlarımız...

"Adalet" derken ne beklediğinizi, ne hissettiğinizi çok iyi anlıyorum ama artık bu gerçeği kabul edin ve sesimize kulak verin lütfen: onların "adaleti" yok ve hiçbir zaman olmadı, olmayacak, tarihsel olarak olamaz! Niyet ne olursa olsun, hangi parti adı altında olursa olsun onların iktidarından "adalet" beklemek sadece ve sadece bugünün  iktidarının değirmenine şu veya bu biçimde su taşımaktan ve daha da önemlisi bütün bu olup bitenden bihaber, bilgi edinme koşullarına dahi sahip olamayan kitleler üzerinde bir beklenti, boş bir umut yaratmaktan  öteye gidemiyor, daha ötesi ne yazık ki gidemez!

Kimden ve neden adalet bekliyoruz?

Değil mi ki en başından beri, ırkçısı ülkücüsünden, alpereninden, "nasyonal sosyalist" Ergenekoncusuna kadar, Vakit'inden Hürriyet'ine kadar Hrant'ımız açık açık hedef gösterildi?

Değil mi ki valisiyle, emniyet müdürüyle, MİT'iyle, JİT'iyle, JİTEM'iyle, emniyetiyle, askeriyle bütün devlet  güçleri organize bir biçimde adım adım, aşama aşama doğrudan ve taşeron eliyle bu katliamı hazırladı, oynadı, oynattı, seyretti ve alkışladı?

Değil mi ki genelkurmay başkanlığından yargıya, makamlara, hükümet sözcülerinden, tetikçilere bayrak önünde kahraman muamelesi yapan güvenlik birimlerine, medyadan sivil paramiliter/ırkçı kontra örgütlenmelere kadar herkes elini oğuşturmaya ve yeni katliamlar, yani Kafes Planı'ndaki ifadeleriyle "operasyon"lar hazırlamaya devam ediyor?  

Değil mi ki "bağımsız" yargı ısrarla devletin karanlık bağlantılarını çözmekten, işin odağındaki resmi görevlileri davaya dahil etmekten kaçındı, kaçınmaya devam ediyor?

Değil mi ki, Ergenekon'la, "Gladio"yla onlarca bağ kurulmuş olmasına rağmen, Ergenekon Davası ile birleştirilmeyi bırakın egemenler tarafından artık sıradan  bir ceza bile değil, hukuk davasına dönüştürülmüş durumda?

Değil mi ki timsah gözyaşları döken iktidar ve onun yardakçıları bütün raporları, delilleri bir biçimde hasıraltı ediyor, edilmesine göz yumuyor?

Aynı devlet bütün gücünü kullanarak Bülent Arınç'a suikast girişimi olayında, işi bu devletin tarihinde bir ilk olan "kozmik oda"nın aranmasına (ki bu anlamda olumlu bir gelişme olduğu açık)  kadar vardırabiliyor. Şimdi AKP ve onun sol(!)lu, sağlı destekçileri şunu sorsunlar Hrant'ın ölümü,  hadi şimdilik eski sicilini bırakıp en güncel tavrından örnek verelim,  Kürtlerin seçilmiş temsilcisi milletvekili Emine Ayna'ya "yaratık" diyen bir şahsiyetin maruz kalacağı bir suikast ihtimalinden bile daha mı önemsiz? Hepimiz biliyoruz ki egemenler için evet! O halde kimden adalet bekliyoruz!

Hrant İçin! Ona, Yaşamına   ve Mücadelesine Lâyık Olmak İçin!

Dostlarım, kardeşlerim artık "adalet" istemekten vazgeçip açık ve berrak biçimde hesap sorma durumuna geçmemiz gerekiyor. Gelin aynen Kürtleri "İyi Kürt/Kötü Kürt" olarak bölerken yapmaya çalıştıkları gibi "iyi ve uslu" Hrant ( ve Ermeni) yaratmak için,  "Hrant iyiydi", "‘soykırım' demiyordu" diyenlerin karşısına dikilerek başlayalım. Ve suratlarına haykıralım: "Yalan

söylüyorsunuz her zaman ‘soykırım'  dedi ve yaşasaydı elbette her zamanki gibi tartışmanın burada tıkanmasını engelleye devam edecek ama demeye de  devam edecekti.  Evet ben de ‘soykırım' diyorum, var mı bir diyeceğiniz? Buyurun tartışalım!"

Bu hesap yalnızca Hrant'ın  hesabı olmasın. Daha geçen yıl sürgünde ölen (aslında sürgüne mahkum edilerek öldürülen!) ve biricik vasiyetinin yerine getirilmesine, Amed'e (Diyarbakır'a) gömülmesine izin verilmeyen  enternasyonalizmin cümbüşü, Ortadoğu'nun bülbülü Aram Tigran'ın da hesabı olsun!

Bu hesap 1895'ten beri öldürülen, katledilen, sürülen bütün Ermenilerin, Süryanilerin, Yahudilerin, Ezidilerin velhasılı Mezopotamya ve Anadolu'nun bütün kadim halklarının  da hesabı olsun!

Bu hesap evlatları asit kuyularına atılan, kadınlarına tecavüz edilen, hâlâ ama hâlâ canlı yakalanıp ölü "ele geçirilen", siyasi partileri kapatılan, temsilcileri hapislere tıkılan  Kürtlerin de hesabı

olsun!

Bu hesap Koçgiri'nin, Ağrı'nın, Şex Said'in, Dersim'in, 33 Kurşun'un, Cizre'nin, da hesabı olsun!

Bu hesap Mustafa Suphi'lerin, Sabahattin Ali'lerin, sürgünde ölüme mahkum edilen Nâzım Hikmet'lerin, Yılmaz  Güney'lerin, Vedat Aydın'ın, Medet Serhad'ın,  Apê Musa'nın, Ahmet Kaya'nın da hesabı olsun!

Bu hesap Sivas'ın, Çorum'un, Maraş'ın, Madımak'ın,  halen ayrımcılığa ve şiddete maruz kalan Alevilerin de hesabı olsun!

Bu hesap 6-7 Eylül'lerin, Bahçelievler Katliamı'nın, 16 Mart Beyazıt'ın, 77 1 Mayıs'ının da hesabı olsun!

Bu hesap Diyarbakır 5 No.lu'nun, Metris'in, Bayrampaşa'nın, 19 Aralık'ların, cezaevlerinde katledilen devrimcilerin de hesabı olsun!

Bu hesap  Tuzla'da tersanelerde öldürülen, İstanbul'da atölyelerde yakılan, Bursa'da madenlerde katledilen emekçilerin hesabı olsun!

Evet zor, evet çok meşakkatli ve sebat istiyor ve tabii ki evet imkânsız görünüyor! Peki Hrant'ın hayatına mâl olan mücadele de öyle değil miydi? Unutmayalım ki Hrant Ermeni olduğu için katledildi ama Hrant'ı Hrant yapan son nefesine kadar ödün vermemiş olduğu sosyalist dünya görüşü ve halkların kardeşliğine duymuş olduğu sarsılmaz inanç idi.

Hrant'ın  inancıyla! Kürdüyle, Türküyle, Lazıyla Kızılay'da onurla ve  inatla  direnen ve bize yol gösteren Tekel işçilerinin ve bütün dünyaya gerçek kardeşliği getirecek olan işçi sınıfının aşkına!

Bakın Dink'in öldürülmesinden sonra kurduğu savaş ve ayrımcılık karşıtı oluşum Nor Zartonk'tan Türkiyeli Ermeni genç kardeşlerimiz ne güzel söylüyor:

"Karanlığı gören, duyan, ondan canı yananlar olarak, bu davanın mağdurları olarak, nefretten ve düşmanlıktan beslenenleri biliyoruz. Bu ülkede yaşayan tüm halkların kardeşçe yaşamasına engel olanları biliyoruz. Hiçbirimiz karanlık aydınlanana kadar rahata eremeyeceğiz. Bu karanlığın yaratıcılarının hala sokaklarda kol gezdiğini ve birgün yine canımızın yanacağını biliyoruz. Bu yüzden yılmadan mücadele ediyoruz. Birileri bizi sürekli kandırmaya, susturmaya, korkutmaya, sindirmeye, çalışırken mücadele etmemek gibi bir seçeneğimiz yok. Yeryüzünde haksızlık ve sömürü devam ettikçe mücadele etmeye devam edeceğiz." (Vurgu bana ait-Ş.R.-)

Adana/19 Ocak 2010