İzmir direnişleri: Durmak yok, yola devam!

Sendikalaştıkları için işten atılan ve onurlarına, işlerine, sendikalarına sahip çıkmak için fabrikalarının önünde direnişe geçen Billur Tuz ve Savranoğlu işçilerinin mücadelesi sürüyor. Soğuk kış şartlarına ve İzmir’e yıllardan sonra yağan kara rağmen işçiler yılmadan devam ediyor.

Billur Tuz işçileri 55. ve Savranoğlu Deri işçileri 210. günü geride bıraktılar. Çadırlı direnişi Savranoğlu’nda atılan 65 işçiden 44’ü, Billur Tuz’da ise 45 işçi sürdürüyor. Her iki mücadelede de mahkeme süreci devam ediyor. Savranoğlu direnişinin İstanbul ayağını sürdüren Tuzla’daki Kampana Deri işçilerinin işe iade davası zaferle sonuçlandı. Mahkeme, işçilerin sendikal nedenle işten atıldıklarına karar verdi. İşçiler şimdi sıranın İzmir’deki davaya geldiğini söyleseler de mücadelenin salt hukuksal zemindeki sonuçlarla değil, birlik ve sınıf dayanışması içinde sokakta kazanılabileceğini ve eyleme devam etmek gerektiğini biliyorlar.

25 Şubat’ta, Deri-İş ve Tek Gıda-İş sendikalarının içinde bulunduğu İzmir Sendikalar Birliği’nin de desteğiyle Billur Tuz ve Savranoğlu işçileriyle dayanışma şenliği düzenlendi. Gecenin yapıldığı salona girerken sendikalara ait “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz”, “Rodeo Deri zehir saçıyor, yetkililer görmüyor”, “Çorbada tuzunuz olsun, tuzunuz Billur Tuz olmasın” pankartları dikkat çekiyordu. Direnişçi işçiler herkesi coşku ve güler yüzle karşıladılar. Gecede Aliağa Belediyesi taşeron işçileri ve İzmir Basma işçileri de işçi kardeşlerine desteğe gelmişlerdi. Her iki direniş sürecini anlatan sinevizyon gösteriminden sonra Tek Gıda-İş İzmir Şube Başkanı Gürsel Köse ve Deri-İş Genel Başkanı Musa Servi birer konuşma yaptılar. Gürsel Köse konuşmasında Ege Bölgesi’ndeki tüm işçi havzalarında sendika irtibat büroları kurulması için emekten yana herkese çağrıda bulundu. İzmir Atatürk Organize Sanayi Sitesi’nde elli bin işçinin çalıştığını, bunların sadece üç bininin örgütlü olduğunu, Billur Tuz işçisinin kaybetmesinin tüm sınıf kardeşlerinin kaybetmesi anlamına geleceğini söyledi. Musa Servi ise, kendilerinin aynı zamanda sendikal bürokrasiye karşı da mücadele ettiklerini, bunun için de tabandan gelecek hareketin çok önemli olduğunu ifade etti.

Petrol-İş Sendikası tiyatro grubunun oyunu salondaki işçilerin oldukça coşkulu katılımıyla oynandı. Daha sonra hep birlikte halaylar çekildi, türküler söylendi. Anne babalarıyla birlikte patronların acımasızlığını tadan ve zulme karşı şimdiden bilenen küçücük çocukların işçilere slogan attırması ise herkese ümit verdi.

Konuşmaların sık sık sloganlarla bölündüğü gecede kadın işçilerin emeği ve konuşmaları da parlıyordu. Yaklaşan 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü bahsiyle Sendikalar Birliği Kadın Koordinasyonu adına konuşma yapıldı, direnişçi kadınlar tarafından Nazım Hikmet’ten, Sennur Sezer’den şiirler okundu. Kadın işçiler, Billur Tuz fabrikasında aynı işi yapsalar da erkek işçi arkadaşlarından daha az ücret aldıklarının, yükün en ağırını çektiklerinin, artan yoksulluğun kadınlara etkisinin daha yakıcı olduğunun farkındalar. Bu sebeple “Kadınları kazanan mücadeleyi kazanır” diyorlar.

Sendikal Güçbirliği, 12 Eylül 2010 Anayasa Değişikliği Referandumu döneminde iktidarın, siyasi malzeme olarak işçilere iki sendikaya birden üye olma hakkı verdikleri propagandasını yaptığını, oysa ülkede bırakın iki sendikayı bir sendikaya üye olmaya bile tahammül gösterilmediğini söylüyor.

Geceye heyecanla katılan DİP militanlarıysa bir yandan yeni sayısı çıkan Direnişçi İşçinin Sesi’ni herkese dağıtırken, diğer yandan işçilerin halaylarına el vermekten, türkülere eşlik etmekten geri durmadı.