Ülker işçileri çalışma ve sendika seçme haklarını savunmaya devam ediyor

27 Ekim günü Ülker fabrikasında çalışan işçilerden dokuzu sendika seçme özgürlüğünü kullanarak Hak İş’e bağlı Öz Gıda-İş’ten DİSK’e bağlı Gıda İş’e geçtiği için işten çıkarılmıştı. Gıda İş’e geçen işçiler dayanışma aidatı ödedikten sonra toplu sözleşme hakkından yararlanmak istediklerini belirten bir dilekçeyi yönetime verdikten hemen sonra atılmıştı. Daha önce üstün performans gösterdiği için ödüllendirilen işçiler düşük verim gösterme ve amire itaatsizlik etme kılıfı altında iş hukukunun 25/2. Maddesi gerekçe gösterilerek işten çıkarıldı.

İleri sürdüğü iddialar gerçekdışı olduğu için patron mahkeme sürecinin sonucunda tıpkı Nestle, Bosch ve Sütaş’ta olduğu gibi işçilere sendikal tazminat ödemek zorunda kalacak gibi görünüyor. Peki bu patronlar neden mahkeme sonucunda işe geri almazsa aylarca çalıştırmadıkları halde işçilere kıdem, ihbar tazminatları ile birlikte 12 hatta 18 aylık ücret ödemeyi göze alarak işçileri işten çıkarıyor? Nedir bunları bu kadar korkutan?

Ülker’de yıllardır bir tiyatro oynanıyordu. Patronla işbirliği halindeki sarı sendikaların örgütlü olduğu çoğu fabrikada olduğu gibi patron Öz Gıda-İş’teki sendika bürokratları ile sözüm ona sıkı bir pazarlıktan sonra toplu iş sözleşmesi imzalıyor. Bu nasıl sıkı bir pazarlıksa 10-15 yıllık işçiler sözleşme sonucunda ancak asgari ücretin biraz üstünde maaş alabiliyorlar. İş yasasının da gerisinde koşullarda, işçilerin sağlığı ve iş güvenliği hiçe sayılarak yıllık 270 saat sınırının iki hatta bazen üç katı fazla mesai yapılıyor. İşte bu koşullarda Ülker işçileri, insanca koşullarda çalışmak ve yaşamak için, artık bu oyuna daha fazla seyirci kalmamak, kendi çalışma koşulları ile ilgili kararlara müdahale etmek üzere sendikalarını değiştirmeye karar verdiler. Kapı önüne koyulunca da direnişe başladılar.

Hak-İş’e bağlı Öz Gıda-İş’ten DİSK’e bağlı Gıda-İş’e geçiş ilk etapta yeterli kitlesellikle olmayınca Ülker patronunun bu girişimin başını çeken işçileri hızla işten çıkarmasının amacı sendika değiştirmeyi düşünen diğer işçilere gözdağı vermekti. Servislerin giriş çıkışlarının kontrolüne, içeride çalışmaya devam eden işçilere direniştekilere destek olmamaları yönündeki basınca, direniş çadırına yönelik polis ve güvenlik tacizlerine rağmen hem işten atılan işçilerin fabrika önündeki direnişi kararlılıkla devam ediyor hem de içeride işçiler Gıda-İş’e üye olmaya devam ediyor. Henüz yeterli düzeyde olmasa da tüm baskılara rağmen işçilerin sendika değiştirmeye devam etmesi önemli. Mücadelenin ve Ülker işçilerinin direnişi ile dayanışmanın basıncıyla da patron yeni işten çıkarmalara yeltenemiyor. Ülker işçisinin mücadelesinin başarıya ulaşması ve yeni işçilerin işten çıkarılmasının engellenmesi için dışarıda direnişi dayanışmayla ve kararlılıkla büyütürken içeride de sendikanın örgütlenmesini inatla sürdürmek gerekir. İçeride çalışan Ülker işçilerine bu mücadelenin sadece atılan işçilerin geri alınması mücadelesi olmadığı, kendilerinin daha iyi koşullarda çalışması ve yaşaması için verilen bir mücadele olduğunu ısrarla, inatla anlatmak gerekir.

Ülker’de direnen işçilere ve hatta içeride çalışmaya devam eden işçilere bu direniş bir yandan da sınıfının dostlarını ve düşmanlarını her yönüyle göstermiş oldu. İşçi sınıfını din/ırk/mezhep gibi farklı temellerde bölmeye çalışan, patronlar ve işçiler arasındaki karşıtlıkları da yine aynı temellerde gizlemeye çalışan sermayenin gerçek yüzü apaçık göründü. Bakın Ülker’de direnen işçilerden Murat Topal Gerçek gazetesinin Aralık sayısında yayınlanan röportajında ne diyor: “Biz burada anladık ki zafer sokakta kazanılır. Mesele sadece para kazanmak da değil, sömürüyü durdurmak. Şu anki hükümet bazı konularda iyi olabilir, fakat işçiye zerre kadar destek vermedi, biz onları işçinin yanında görmedik. Biz oy verdik, bu sefer bir şeyler düzelir diye bekledik, ama sonucunu görüyoruz. Ben işçiyim, işçi olarak düşünmeliyim. Ben bugün burayı bırakırsam yarın çocuklarım da aynı duruma düşecek. Biz kazanırsak Türkiye’deki işçiler de kazanacak. Biz kazanırsak çocuklarımız da kazanacak.”

10 yıldır Ülker’de çalışan direnişçi işçi Murat Topal, tüm sınıf kardeşlerine haklarına sahip çıkmanın, korumanın ve genişletmenin yolunun nereden geçtiğini söylüyor. Yapılması gereken ve bizim de başından beri yapmaya çalıştığımız, işçi sınıfının bir mücadele mevzisi olarak gördüğümüz Ülker direnişinin kazanması, atılan işçilerin geri alınması, tüm Ülker işçilerinin sendika seçme özgürlüklerini fiilen kazanmalarının önünü açarak işe geri dönmeleri için dayanışmayı yükseltmektir. 

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Ocak 2015 tarihli 62. sayısında yayınlanmıştır.