TTK’yı özelleştirme saldırısından kurtarmak için mücadeleye

TTK yıllar sonra yeniden özelleştirme tehlikesiyle karşı karşıya. Bu durum sadece sözlü olarak ifade edilmedi. Aynı zamanda Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nın TTK’ya bağlı 5 müesseseden biri olan Karadon için gönderdiği, envanter listesini istediği, kurumun özelleştirme kapsamına alındığını belirttiği bir yazıyla da resmen ilk adım atılmış oldu. Maden işçileri bu saldırıya karşı sendikalarıyla birlikte 14 Temmuz’da “Soma’yı Ermenek’i unutmadık. Özelde öleceğimize meydanlarda ölürüz” diyerek kitlesel bir eylemle mücadeleyi başlatmıştı.

Fakat aradan geçen süre boyunca hiçbir yetkili çıkıp da “TTK özelleştirilmeyecektir” açıklamasında bulunmadı. Aksine, çeşitli vesilelerle konuya değindiklerinde kurumun yeniden yapılandırılacağını ifade ederek özelleştirmeden vazgeçilmediğini gösterdiler. Genel Maden İşçileri Sendikası (GMİS) yöneticileri de Ankara’da yapmış oldukları görüşmelerden tatmin edici sonuçlar elde edemediler. Bu süreçte maden işçilerinin ve sendikaları GMİS’in “TTK’ya işçi alınsın” talebi doğrultusunda en ufak bir adım dahi atılmadı.

TTK’ya yapılan bu özelleştirme saldırısı, yıllardır patronlar lehine uygulanan bilinçli bir politikanın sonucudur. 1990 sonrası bütün hükümetler bu politika doğrultusunda hareket etmiş, en büyük hamleyi de AKP hükümeti gerçekleştirmiştir. Yıllarca kuruma emekli olan işçi sayısından daha az sayıda işçi alınmış, 2009’dan itibaren de alımlar durdurulmuştur. Böylece TTK, zarar eden bir kurum gibi gösterilmek istenmiştir. Bu anlamda “TTK özelleştirilmezse kapanır” söylemi koca bir yalandan ibarettir. Sonuçta hiçbir özel şirket bile bile kâr etmeyeceği bir işe girmez. Sorun zaten TTK’nın zarar edip etmeme meselesi de değildir. Bu, özelleştirmeye bahane oluşturmak için devletin yapması gereken planlama sorumluluğunu üstünden atmaya çalışmasıdır.

TTK’ya yapılan bu özelleştirme saldırısı, yıllardır patronlar lehine uygulanan bilinçli bir politikanın sonucuysa, özelleştirmeyi durduracak olan da işçiler lehine ortaya konulacak bilinçli bir politika olacaktır. Bu mücadele sadece bir kısım maden işçisinin değil, aynı zamanda özel sektör dâhil Türkiye’deki bütün maden işçilerinin mücadelesidir. Eğer TTK özelleştirilirse ya da özelleştirmeye gidecek bir yeniden yapılandırma formülüne müsaade edilirse, maden işçilerinin Soma’da olduğu gibi daha fazla katliamla karşı karşıya kalması kaçınılmazdır. Bu mücadele sadece maden işçilerinin değil, aynı zamanda tüm Türkiye işçi sınıfının mücadelesidir. Eğer bu saldırı bertaraf edilemezse çok önemli bir mevzi kaybedilmiş olacak, güvencesiz ve denetimsiz çalışmaya bir kapı daha aralanmış olacaktır. Mevcut güvenceli alanların kaybediliyor olması, zaten güvencesiz bir şekilde çalışan ve yıllardır kadro bekleyen taşeron işçilerinin mücadelesini de olumsuz etkileyecektir. İşte bu bakımdan maden işçilerinin mücadelesi tek başına kendi mücadeleleri değildir.

Maden işçileri bu süreçte tüm Türkiye işçi sınıfına örnek olacak bir mücadeleye hazırlanıyorlar ve bu yanıyla büyük bir sorumluluk taşıyorlar. TTK’yı özelleştirmek isteyenler yıllardır durmadan nasıl hesaplar yaptılarsa, planlar oluşturdularsa, işçiler de gelecek yılların hesabını yaparak bu mücadeleye kararlı bir şekilde sarılmalı ve sendikalarını da sonuç alıcı adımlar atmaya zorlamalıdırlar.

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Kasım 2016 tarihli 85. sayısında yayınlanmıştır.