Tarihin çağrısına cevap vermek

Tarih gezindi, dolaştı, kıvrıldı, yan yollara saptı ve sonunda kendi mecrasına girdi. Tarih, “bugüne kadar bütün tarih” için geçerli olduğu gibi, oraya buraya uğradıktan sonra aslına döndü: “sınıf mücadeleleri tarihi” olmaya.

Ne çok peygamber çıktı, sınıfın ve sınıf mücadelesinin sonunu ilan eden. Ne çok teorik moda oluşturuldu artık sınıf mücadelesinin belirleyici olmadığına, hatta ortadan kalktığına ilişkin. Tarih muzip bir edayla bütün bunlara göz kırptı. Sanki kendi hakikatini ortaya koymadan önce iyice açılsınlar saçılsınlar diye bekledi. Ve sonra aniden bir dönüş yaptı. Hakiki doğasıyla, sınıf mücadelesi olarak geri geldi.

Tunuslu işsiz gençlerin ayaklanarak onlarca yıldır sürmekte olan bir diktatörlüğü alaşağı eden bir devrim sürecini başlatmaları nedir? Mısır’da 1,5 milyon işçinin birkaç ay içinde resmi sendikaların dışında bağımsız sendikalarda örgütlenmesi ve devrim sürecinin itici güçlerinden biri haline gelmesi nedir? ABD finans kapitalinin kalbi Wall Street’i işgal etmek istemek nedir, dahası “yüzde 1-yüzde 99” bölünmesinden söz etmek ne demektir? Tel Aviv’de bütün yaz kamp kurup İsrail’in sorununun Filistinlilerden kaynaklanan “güvenlik” sorunu değil, yoksulların ekonomik ezilmesi olduğunu ileri sürmek ne demektir? Brezilya’da otobüs biletlerine zammı protesto için 600’ü aşkın kentte on milyonların haftalarca sokağa çıkması nedir? İspanya’da yüzde 60’ı işsiz olan gençliğin ülkenin bütün kentlerinin ana meydanlarını bir ay boyunca işgal etmesi nedir? Yunan halkının iki yıl içinde 14 genel grev yaptıktan sonra Troyka’nın uşağı düzen partilerini devirip Syriza’yı iktidara getirmesi, sonra da referandumda yüzde 61 “Oxi” ile Avrupa Birliği’ne ağır bir şamar atması nedir?

Türkiye de her ülke gibi kendi yatağında akan ama aynı denize dökülen bir nehir gibi sonunda sınıf mücadelesine gelmiştir. 2013’te Gezi ile başlayan, aylar boyunca hükümeti sarsan olaylar, birçok sınıf ve katmanın birlikte yarattığı bir halk isyanı idi. 2014 Ekim ayında bütün Kürt illerini sarsan Kobani (Kobanê) serhildanı, yani İntifada’sı ezilen bir halkın kendi kardeşlerinin yok edilmesine toplu halde “hayır” demesi idi. Tarih yüzünü kâh kadın cinayetlerine karşı verilen mücadelelere, kâh ezilen dini grup Alevilerin nefis müdafaasına, kâh Kürt halkının Ortadoğu’da var olma savaşına dönüyordu. Bunların hepsi önemli gerçekliklerdi. Ama tarih sonunda bütün bu sorunların çözümü için merkezi önem arz eden alana dönecekti: sınıf mücadelesi.

2013’ün 31 Mayıs’ını 1 Haziran’a bağlayan gece yarısı saat 02:00 dolayında Türkiye yüzünü isyana döndü. Onu izleyen üç buçuk ay Türkiye’nin burcu halk isyanı idi. 2015’in 5 Mayıs’ını 6 Mayıs’a bağlayan gece Renault işçisi, işten atılan 16 arkadaşının kartı basmadığında toplu halde iş bıraktı. O andan itibaren Türkiye, sınıf mücadelesi dönencesine girdi! Tarih Türkiye’de de özüne dönmüştü!

Bugün sınıflar bütün dünyada büyük bir hesaplaşmaya doğru ilerliyor. Kapitalizmin yarattığı ve artık çözmeye aciz olduğu krizlerin faturasını kim ödeyecek? Soru budur. Ekonomik kriz, ekolojik kriz, savaş… Kapitalizmin bu yaratıklarının ceremesini burjuvazinin kendisi mi çekecek yoksa bir kez daha bunun bedelini işçi sınıfına ve yoksullara mı ödetecek?

Bu soruyu sormak, görevi tanımlamaktır. Görev işçi sınıfını bu tarihi mücadeleye hazırlamak, onu bilinçle yükseltmek, örgütle donatmaktır. Tarihin göz kırptığı bütün öteki ezilme biçimlerinin çözümü burada yatmaktadır. Ne zaman işçi sınıfı siyaset masasına yumruğunu vurur, bütün o sorunlar bambaşka bir ışıkta görünecektir. Öyleyse, haydi, işçi sınıfını büyük sınava hazırlamak için proletaryanın devrimci partisini inşaya!

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Temmuz 2015 tarihli 69. sayısında yayınlanmıştır.