Soma’yı unutma!

Soma’da 301 maden işçisinin katledildiği günden bu yana Devrimci İşçi Partisi olarak seslendiğimiz tüm emekçilere ısrarla “Soma’yı Unutma” diyoruz. 28 Ekim Salı günü hem Soma’da binlerce maden işçisinin Ankara’ya doğru başlattığı yürüyüş hem de Ermenek’te yaşanan yeni katliam bu şiarımızın ne kadar anlamlı olduğunu göstermiştir. Birçok devrimci ve demokrat çevre Soma katliamının anlamını tam olarak kavrayamazken bizim ısrarla “Soma’yı Unutma” şiarını dile getirmemiz hiç şüphesiz bir rastlantı değildir.

Soma Şimdi Kaynayan Bir Volkandır

13 Mayıs’ta yaşanan katliamdan beri Soma eski Soma değildir. Her ne kadar AKP’nin çıkardığı torba yasa ile maden işçilerinin çalışma şartlarında ve aldıkları ücretlerde bir iyileşme sağlandığı düşünülse de bunun kocaman bir yalan olduğunu Somalı maden işçileri bize her seferinde hatırlatmıştır. Katliamdan beri hemen hemen her ay maden işçileri Soma sokaklarında yürümüş, şehrin meydanında sesini duyurmaya çalışmıştır. Nihayetinde seslerinin duyulmadığını anlayan maden işçileri 28 Ekim günü yollara düşmüş, isyanlarını Soma’nın dışına aktarmaya çalışmışlardır.

Soma’da konuştuğumuz herkes ve özellikle de maden işçileri Soma’nın adeta kaynayan bir volkana dönüştüğünü belirttiler. İşçiler çaresiz olduklarını, madenden başka çalışma sahası olmadığını; ancak katliamdan sonra hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağını belirttiler. 301 işçinin katledilmesi emek ve sermaye arasındaki savaşın bir sonucuydu. Somalı işçiler her ne kadar politik öncülerden yoksun olsalar da sınıflarının doğası gereği gerçeği fark ediyorlardı.

Soma’nın Yırca köyünde yaşanan zeytinlik direnişini de bu süreçten bağımsız düşünemeyiz. Yırca köylülerinin yükselttiği isyan bayrağı Somalı işçilerin yükselttiği isyan bayrağı ile aynı rengi taşımaktadır. Daha önce yaşadıkları hak gasplarını boyunlarını eğerek kabullenen köylüler, katledilen 301 maden işçisinin kendilerine bıraktığı öfke mirasıyla haksızlıklara baş eğmiyorlar artık. Soma şimdi kaynayan bir volkandır, ne zaman ne şekilde ve nerede patlayacağı belli olmaz.

İşsiz Kalacağım Korkusu Öfkeyi Büyütür

Hem konuştuğumuz öncü işçiler hem de politik özneler, maden işçilerinin davranışlarına işsiz kalma korkusunun büyük oranda yön verdiğini belirttiler. Hemen hemen herkes işsiz kalma korkusunun işçileri geri düşürdüğünü belirtti. Bu nedenle işçilerin örgütlenmeye yanaşmadığı ve patronların yönlendirmelerine, oyunlarına alet oldukları belirtildi. Çözümün yavaş yavaş örülecek işçi komiteleri, konseyleri ile olacağı hemen herkesçe belirtildi. Bu çözümü kesinlikle yadsıyamayız. Ancak şunu da unutmamalıyız ki işçinin korkusu aynı zamanda öfkesini de büyütür. Bu öfke bir biçimde patladığı anda “bu bizim çözümümüz değil” deyip burun çevirmek sınıf siyaseti yapıyorum diyenlerin takınacağı bir tavır değildir.

İşçi Sınıfı Örgütlüyse Her Şey, Örgütsüzse Hiçbir Şeydir

Somalı maden işçilerinin yürüyüşlerinin başladığı andan saatler sonra Ermenek’te yeni bir katliam yaşandı. Bu katliam kaderin bir cilvesi değildi. Her gün ülkenin değişik bölgelerinde yaşanan işçi cinayetleri Ermenek’in ipucunu veriyordu. Ancak bu katliamlar bağıra bağıra gelirken maalesef işçi sınıfı kendisini koruyacak örgütlü yapılardan mahrumdu. Yaşanan katliamlar var olan sendikal yapıların da gerçek yüzlerini tüm gerçekliğiyle ortaya çıkarmıştı. Bu durumun en kristalize örneğini Somalı maden işçilerinin 28 Ekim’de gerçekleştirdikleri yürüyüşte gördük.

İşçiler ne Soma’dan çıkarken ne de yürüyüşleri boyunca birlikte hareket edemediler. İşçileri yürüten tek şey öfkeleriydi. Zaman zaman dışardan gelen müdahalelerle daha 20-25 kilometre gidemeden bölündüler. Sık sık aralarında tartışmalar çıktı. Ve her bölünme sonunda moraller bozuldu. Nihayetinde işçiler hem nicelik olarak eksildiler hem de hedeflerine varamadan büyük bir moral bozukluğuyla gerisin geri döndüler. Bu da bize göstermektedir ki sadece öfke ile mücadeleyi kazanmak zor. Karl Marks’ın dediği gibi işçiler örgütlüyse her şey, örgütsüzse hiçbir şeydir.

Maden İşçileri Ankara’ya! Sendikalar Göreve! Sosyalistler Sınıf Davasına!

Soma’da konuştuğumuz sosyalist ve ilerici unsurlar Ankara’ya yürümek isteyen işçilerin patron tarafından yönlendirildiğini belirttiler. Kimileri ise bu yürüyüşü, sarı sendika Maden İş’in bozulan imajını düzeltmek için tezgâhladığı bir eylem olarak nitelediler. İddiaları güçlendirecek birçok emareye rastladık. Ancak yürüyüş ilerledikçe işçiler talepleri ile gerçek sınıf kimliklerini ortaya koydular. Kendilerine uzatılan mikrofonlara hiçbir işçi “patronların üzerindeki yük azaltılsın, patronların tedbir konulan malları serbest bırakılsın” demedi. Bilakis hemen hemen her işçi “madenler arkadaşlarımızın katili olan patronlardan alınsın, kamulaştırılsın” dedi. Doğrudur zaman zaman işçiler egemenler arasındaki çatışmalara meze edilmek istenebilir. Ama şu da bir gerçektir ki işçi sınıfının mücadele tarihi bize işçilerin çoğu kez egemenler arasındaki bir çıkar çatışmasına alet edilip yola çıktığını ve geriye devrimlerle döndüğünü göstermiştir. 

Evet, Soma uzun süredir kaynayan bir volkandır. Ve bugün sadece kendi içinde değil tüm Türkiye için bir volkandır. Soma’da ve Ermenek’te katledilen işçilerin hesabını sormak artık sadece maden işçilerinin üzerinde olan bir görev değildir. Bu kavga artık tüm işçi sınıfının kavgası olmuştur. Maden işçileri başta olmak üzere işçi sınıfının tüm bölükleri, şu an mücadele içinde olan, direnen tüm işçiler Ankara’ya yönelmelidir. Vanlı taşeron işçilerin, Somalı maden işçilerinin, Yatağanlı enerji işçilerinin çeşitli zamanlarda Ankara’ya yönelmeleri bir tesadüf değildir. Ankara bir semboldür. Ankara hâkim kapitalist sistemin kalbidir ve yeni Somaların, yeni Ermeneklerin yaşanmaması için buraya yönelmek gerekir. Bu bağlamda sendikalara ve sosyalistlere büyük vazifeler düşmektedir.