Parola 657

AKP bir kez daha 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nu değiştirmeye soyunuyor. Bir kez daha diyoruz çünkü AKP'den önce de sermaye partileri bu kanunu değiştirmeye çalışmışlardı. Dertleri hep aynı. Kamu çalışanlarının istihdam güvencesini kaldırmak. Davutoğlu, "bir işadamının, çalışmadığını düşündüğü elemanının yerine başka biriyle çalışabildiğini" söyleyerek bu girişimi gerekçelendirmeye çalışıyor.

Davutoğlu doğruları söylemiyor, çarpıtıyor. Gerçek şu ki kamuda çalışmayan memur diye bir sorun yoktur! Sadece eğitimde 120 bin öğretmen açığı varken, 417 bin öğretmen adayı atanmayı beklerken, sağlıkta 100 bin doktor, 500 bin hemşire ihtiyacından bahsedilirken çalışmayan sağlık ya da eğitim emekçisi diye bir sorun olabilir mi? Her kamu çalışanı bilir ki AKP’nin torpillisi değilseniz çalışmama gibi bir lüksünüz yoktur. Kamu idaresinin sendika üyeliklerine göre fişleme yaptığı ise ayyuka çıkmış bir gerçek. Hükümete muhalifseniz, muhalif sendikaya üye iseniz ne kadar çalışırsanız çalışın mobbing (psikolojik yıldırma) günlük çalışma hayatınızın parçası, sürgün ise kaçınılmaz kaderiniz olur.

MİT'i, polisi bilmiyoruz. Şöyle bir etrafa baktığımızda harıl harıl çalıştıklarına şahidiz. Sabah akşam tepemizdeler. Sayelerinde adaleti bilmeyiz ama adliye sürekli fazla mesaide. Ama belli ki Davutoğlu onlara halkın temel hak ve hürriyetlerini bastırma görevleri vermiş. Halkın güvenliğini sağlamakla, haklarını korumakla vazifelendirilmiş olsalar herhalde yaşadığımız katliamlardan ve cinayetlerden sonra MİT ve poliste devletin lokavt ilan etmesi gerekirdi.

Davutoğlu ve Erdoğan, cemaatle mücadele kılıfı altında (o da sadece tek bir cemaatle, yoksa Erdoğan'ın ve AKP'nin makbul gördüğü cemaatlerdenseniz işiniz de sağlamda önünüz de açık demektir) sermayenin on yıllardır düşünü kurduğu saldırıyı hayata geçirmeye niyetlenmiştir. Sermaye krizin faturasını işten çıkarmalarla işçiye kesmiştir bugüne kadar. Ama sermayenin saldırısı hep yarım kalır. Her kriz döneminde "kamuda reform lazım" der sermaye. Çünkü devletin de aynı faturayı kamu emekçisine kesmesini, tüm kamu kaynaklarını sermayeye teşvik vermek, bankaları kurtarmak, özel sektörün borçlarına arka çıkmak için kullanmasını, devlet işletmelerini batan geminin malları misali özelleştirmesini ister. Bu yüzden Davutoğlu ve Erdoğan'ın 657 planı sadece cemaate karşı mücadele işi olarak görülemez, bu büyük bir sınıf saldırısıdır.

Bu saldırı, işçilerin kıdem tazminatını fona devretme ve patrona sınırsız işten atma serbestliği sağlama projesinin kamu ayağıdır. AKP hükümetinin bu saldırı paketi, yaklaşan ekonomik krize yönelik sermayenin istekleri doğrultusunda yaptığı bir ön hazırlıktır. Ama bir de işin işçi emekçi tarafı var. İşçinin kıdemi gibi memurun güvencesi de şüphesiz ki genel grev sebebidir. İkisine de saldıran, işçiden emekçiden gerekli cevabı almalıdır, alacaktır.

İstanbul Hukuk Fakültesi'nden Dr. Cemil Ozansü geçtiğimiz günlerde, AKP'nin 657'yi değiştirme projesini Hitler iktidarının ilk çıkardığı yasalardan biri olan Devlet Memurluğunun Yeniden Düzenlenmesi Hakkında Kanunu'na benzetti ve bu kanunun "geçmişten bugüne siyasi faaliyetleriyle her durum altında kayıtsız ve şartsız olarak milli devletin yanında yer almak hususunda itimada şayan olmayan memurlar"ın görevden alınabilmesini öngördüğünü hatırlattı. Tüyler ürpertici!  

Belli ki bu saldırı çok büyüktür. O kadar büyük bir saldırıdır ki ya Erdoğan'ın bir sermaye tiranlığı rejiminin başkanı olmasıyla sonuçlanacaktır ya da Erdoğan ve AKP, 13 yıllık iktidarlarının gördüğü en büyük sınıf direnişiyle karşılaşacak ve tayin edici bir hezimetle kaçınılmaz sonuna ulaşacaktır. Bu yüzden önümüzdeki dönemde saldırının da direnişin de parolası 657'dir. 

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Kasım 2015 tarihli 73. sayısında yayınlanmıştır.