ODTÜ yolunu arıyor

Aralık ayının son haftası boyunca,Tayyip Erdoğan’dan ODTÜ’lülere Marx okuma tavsiyesi veren Milli Eğitim Bakanı'na, gazete köşelerinde yuvalanmış keskin nişancılardan “Cizre’ye Silopi’ye nasıl girdiysek ODTÜ’ye de öyle gireriz” diyen AKP milletvekillerine, Melih Gökçek’in Yiğit Bulut çakması oğlu Osman Gökçek’ten YÖK’e, gözünü Eymir ve ODTÜ arazisine diken Ankara Büyükşehir Belediyesi’nden Diyanet İşleri Başkanlığı’na koca bir koro ODTÜ’ye saldırdı durdu. Sahi mesele neydi?

İddia odur ki solcu öğrenciler namaz kılan öğrencilere saldırmış. Yalandır, geçelim! ODTÜ (Ortadoğu Teknik Üniversitesi) kurulduğundan beri tek bir kişiye dahi namaz kılıyor diye saldırılmamıştır, örneği yoktur. Esas mescidin içinde saldırıya uğrayan, buranın örgütlenme alanı olarak kullanılmasına karşı çıkıp “yalan söylemeyin” diyen namazında niyazında bir asistandır. İddia odur ki ODTÜ’de ibadethane yokmuş, dileyen ibadet edemiyormuş. Yalandır, geçelim! ODTÜ’de ondan fazla mescit vardır, iki bin kişi kapasiteli camii vardır. Mesele ibadet ya da ibadethaneler değildir.

Özgürlük ve demokrasi hedefte

ODTÜ özgürlüklerin ve demokratik hakların nispeten korunabildiği ender yerlerden biri olarak kalmıştır. Kendi dini görüşlerini benimseyenler haricinde herkesi kafası kesilecekler listesinde gören tekfircilerin ya da oruç tutmayanları katli vacip zındık gören faşistlerin aksine solun hegemonya kurduğu yerlerde -ki ODTÜ de böyle yerlerden biridir- insanlar üzerinde ibadetleri ya da dini inançları yüzünden baskı kurulmaz. İnanmayan İmam Hatip Lisesi’nde öğretmenlik yapan başörtülü bir ODTÜ mezununun Facebook hesabından yayınladığı sözlerine kulak versin: “ODTÜ'de Kur’an'a inanmayan arkadaşımla yapabildiğim konuşmaları İmam Hatip Lisesinde yapamıyorum. Okulumu karalamaya çalışanlar gidin işinize bakın, gerçi işiniz ODTÜ'yü karalamak...Şu anda bir Müslüman olarak İmam Hatip Lisesinde öğretmenim ve ODTÜ'deki özgürlüğümü çok özlüyorum.”.ODTÜ’nün özgür ve demokratik ortamı emekçiler ve öğrenciler tarafından ayakta tutulmaktadır. İktidara kalsa ODTÜ’yü de Cizre’ye, Silopi’ye çevirecekler. Henüz bunu yapamadıkları için işte böyle provokasyonlar yaratacak üç beş kendini bilmez üzerinden gündem yaratmaya çalışıyorlar. Sola düşman, karşı devrimci, AKP taraftarı, hükümetten güç alan ve ona yaslanan, demokrasi ve özgürlük adına ne kaldıysa hepsine düşman olan bir kitle; ifade hürriyeti, ibadet özgürlüğü laflarının arkasına sığınarak ODTÜ’de güç elde etmeye çalışıyor. ODTÜ’den DAİŞ’e katılımların mescitleri kullanarak örgütlenen mezhepçi tekfirci akımlar aracılığıyla sağlandığını sağır sultan bile duydu. DAİŞ’e katılan ve sosyal medya üzerinden  savaş propagandası yapan ODTÜ öğrencisi 10 Ekim Ankara Katliamından yarım saat önce “Ankara, Ankara, güzel Ankara…” diye paylaşım yaparken bu mescitlere eğilmeyenler birden “namaz kılan öğrencilere saldırıldı” yalanına yapıştılar, kelle istiyorlar.

Sorun Orta Doğu değil Ortadoğu!

Hükümetin Ortadoğu politikası Suudi Arabistan ve Katar’a endeksli biçimde mezhepçi ve tekfirci bir çizgide sürüyor. Erdoğan kliği ve AKP, Gezi ile başlayan halk isyanından bu yana sallantıda olan koltuklarını sağlama almak adına Türkiye’yi Suriyeleştirmeye, Kürt sorununda Sri Lanka tipi bir çözüme odaklanmış durumda. Bunun güvencesi olarak JÖH’ü, PÖH’ü, Esedullah Timini, Osmanlı Ocaklarını, mafyayı, İBDA-C’yi, Hizbullah’ı görüyorlar. Erdoğan kliği ve AKP’ye karşı mücadelenin dinamik odaklarından üniversiteler, Haziran 2013 öncesinde bile tehdit olarak görülen gençlik,başı ezilmesi gereken bir yılan muamelesini hak ediyor. Bu işi değişik üniversitelerde olanaklara göre değişik gruplara havale etmiş durumdalar. Kiminde İBDA-C ve mezhepçi tekfirci örgütler bu işi üstleniyor kimi yerlerde ülkücü faşistler. Ortadoğu politikası sonunda gelip Orta Doğu Teknik Üniversitesi’ne kadar uzanıyor.

Rektörlük seçimleri kapıda: yeni Hasan Tan’lara geçit yok!

Önümüzdeki dönem ODTÜ’de Rektörlük seçimleri gerçekleştirilecek. Tayyip Erdoğan 2012 yılının Aralık ayında uydu fırlatma vesilesiyle üniversiteyi işgal etmeye kalkıp ağzının payını aldığından beri ODTÜ’ye gelebilmiş değil. Burada da hâkimiyet kurmak için Erdoğan kliğinin Rektörlük seçimlerini bir fırsat olarak gördüğüne şüphe yok. Beklentileri yönetim değişikliği ardından ODTÜ kalesini fethetmek. “ODTÜ düşerse” sadece sosyalist ve devrimci mücadele açısından tarihi bir referans ortadan kaldırılmış olmakla kalmayacak aynı zamanda tüm topluma bir mesaj iletilmiş olacak: inlerinize gireriz! Bunun ardından gelsin ODTÜ arazisini ranta açmalar, gelsin ülkenin internet altyapısını düne kadar güvenilmez, ajan yuvası ilan ettikleri Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’na (BTK) devretmeler.

Yükseköğretim emekçileri için hazırlanan yeni disiplin yönetmeliği kamu görevinden çıkarma cezasının rektörler tarafından verilebilmesini sağlıyor. 657 sayılı devlet memurları kanununda yapılması planlanan değişiklikler ile de iş güvencesi ortadan kaldırılmak isteniyor. Yükseköğretim kanunu da baştan yazılarak ekonomik olarak sermayeye siyasi olarak iktidara bağlı bir üniversite modeli yaratılmaya çalışılıyor. Kıdem tazminatını hiç ederek işçi çıkarmayı kolaylaştıracak yasal düzenlemeler de kapıda. Bu değişiklikler gerçekleşirse yükseköğretim emekçileri içerisinde önümüzdeki dönemde ciddi bir siyasi kıyımın ve hak aramanın önünde büyük engellerin ortaya çıkacağı neredeyse kesin. Yeni yasalardan aldığı güçle Erdoğan tarafından atanacak rektörün ODTÜ’de ikinci bir Hasan Tan dönemi başlatması işten bile değil.

Tüm üniversite emekçileri dikkat: bu tehdit size!

Böyle bir döneme kapı aralanması demek sadece öğrenciler ve akademisyenler için değil tüm üniversite emekçileri için kara bir tablonun ortaya çıkmaya başlaması demektir. ODTÜ’de ve diğer üniversitelerde ayakta tutmak için mücadele verdiğimiz elbette yetersiz ama “kısmen” özgür ve “olduğu kadar” demokratik ortam; tüm emekçilerin hak arama, örgütlülüklerini sağlama ve gerekirse eyleme geçerek taleplerini dillendirmeleri adına pek çok kazanımı barındırmaktadır. Bu kazanımların bir bir tırpanlandığı durumda mücadele koşullarımız eskisine göre kıyaslanamayacak kadar kötüleşecek, birliğimiz, gücümüz, örgütlülüğümüz baltalanacaktır. 12 Eylül’den sonra elimizde kalan kırıntıları da teslim edersek vay halimize.

Bütün bu sayılanlar dolayısıyla sadece ODTÜ’nün değil yükseköğretim alanındaki kadrolu ve taşeron işçisinden öğretim üyesine, asistanından idari ve teknik personeline tüm emekçilerin, öğrencileri, öğrenci ailelerini, mezunları da yanlarına alarak büyük bir mücadeleye hazırlanması gerekiyor. Konuyu üniversitelerden ibaret ele almak da yetmeyecek. Kıdem tazminatı, 657, taşeron çalışma alanlarında kim ne hak talebiyle mücadele ediyorsa birlikte olmalıyız. Memleketin ve bölgenin içine eden politikalardan kim mustarip ise onlarla dayanışma içinde bulunmalıyız.Hepimiz kol kola verip başımızdaki belayı defetmesini bilmeliyiz.

Olağanüstü taarruza karşı-kampanya

Bütün bunlar için ise önce kendi kapımızın önünden başlamamız gerekiyor. Öncelikle ibadethanelerin mezhepçi tekfirci örgütlerin cirit attığı, örgütlendiği, yeni yeni provokasyonların planlandığı yerler olmasına başta yönetim olmak üzere ODTÜ izin vermemelidir. ODTÜ’nün özgür ve demokratik ortamını savunma mücadelesi verdiği için hedef gösterilen, bedel ödetilmeye çalışılan gençlere tüm ODTÜ sahip çıkmalıdır; hiçbirinin soruşturmalarla, cezalarla üzerine gidilmesine göz yumulamaz. Üniversiteyi yangın yerine çevirme hedefinin ötesinde Orta Doğu’da süren mezhep savaşına kampüslerden taze kan taşıyan mezhepçi tekfirci örgütlerin militanları okuldan atılmalıdır.

Ülkenin içinde bulunduğu duruma ve rektörlük seçimlerinin yaklaşıyor olmasına bakılırsa önümüzdeki dönem boyunca belli ki bu tarz saldırılar her yerde ve ODTÜ’de artacak. Bunun karşısında çok yönlü, çok boyutlu bir kampanya ile ilerlemek zorundayız. Tüm kesimlerin kendi bulundukları alandan ellerinden ne geliyorsa gözü pek biçimde onu gerçekleştirecekleri, kampüslerde kuvvetli bir hava estirecek bu kampanya ile hedeflerimiz de net olmalı: mezhepçi tekfirci örgütlenmelerin ve hükümetin üniversiteler içerisinde kök salmasını sağlayan siyasal İslam’ın alanını her yerde kapatmak; hükümetin ve Erdoğan kliğinin toplumdan ve emekçilerden daha fazla tavizler koparmasını engellemek; özgürlük ve demokrasi adına elimizde kalan kazanım kırıntılarını savunmak; bütün bunlar için mücadele ederken yönetim kademelerinin belirlenmesinde mümkün mertebe etkili olacak bir gücü biriktirmek.

Yüzümüzü emekçilere dönelim: yurt çapında emekçi seferberliği

Üniversiteleri teslim almak için uğraşıyorlarsa, o zaman önce bu kampüsleri gençliğin ve emekçilerin düşmanlarına dar edeceğiz demektir. Kampüslerle de sınırlı kalmadan, yüzümüzü tüm emekçilere döneceğiz. Büyük fiili metal grevi ile en büyük ulusal ve uluslararası sermaye kuruluşlarını sarsan metal işçileri ile kucaklaşarak; iş güvencesini savunmak için Parola 657 diyen kamu emekçileriyle birleşerek; kaşıkla verilip kepçeyle alınan, açlık sınırının altındaki asgari ücrete razı olmayıp İşaret 1900 diyen emekçilerle kol kola; modern kölelik olan taşeron çalışmanın yasaklanması ve herkesin güvenceli kadroya kavuşması için Hedef 2 milyon diyen taşeron işçilerle omuz omuza; kıdem tazminatının gaspını genel grev sebebi sayan işçilerle sırt sırta kavgaya girenin bileği bükülmez.

Önümüz kriz… Kendi yalnız, umutsuz, güçsüz “hayatına” değil; Ortadoğu’nun da Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nin de kaderini çizecek mücadelelere yatırım yapan kazanacaktır.