Metal Fabrikalarından Haberler - Şubat 2019

“Metal Fabrikalarından Haberler” köşesinde, metal sektöründe çalışan işçi arkadaşlarımızın fabrikadaki deneyim ve mücadelelerini aktarmaya devam ediyoruz.

Fabrikalardaki yaşadığımız sıkıntıları anketlerle değil, mücadelelerle anlatalım!

Metal Fabrikalarından Haber

Renault'ta dünya çapında yapılan Global çalışan anketi fabrika içinde yapılmaya başlandı. Anket deyip geçmeyelim, Oyak Renault yönetimi için büyük önem taşıyor. Fransa Renault tarafından yapılıp denetlenen, dediklerine göre tarafsız bir anket şirketi tüm ülkelerdeki Renault fabrikalarında mavi ve beyaz yaka çalışanlarına anket yaptırıyor. Anket içeriği, çalışma koşullarından tutunda yönetimin çalışanlarına davranışına kadar her şeyi kapsıyor. Anket zamanı geldiğinde tüm Uete şefleri iyimser davranıp anlayışlı olmaya çalışırlar. Her Uete çalışanları tarafından yapılan  anket o Uete içindeki şefi de etkiliyor. Şef'in çalışanlara nasıl davrandığı, anlaşıp anlaşmadığımız, işi yapıp yapamadığına kadar her şeyi kapsıyor. Dünyadaki diğer Renault fabrikalarına göre en düşük anket sonucunu Oyak Renault alıyor. Diğer senelere göre fabrika içinde değişiklikler yapıldı. Çevre düzenlemeleri, çay ve sigara içme yerlerinin yeniden düzenlenmesi gibi bir takım şeyler değişti. Bunlarla gözümüzü boyama çalışıp şirin görünmeye çalışıyorlar. Yapılan çevre düzenlemeleri olması gereken şeyler. Asıl meselelere gelelim. Bizim sorunlarımız belli çok açık, çalışma koşullarımızda büyük bir değişiklik yok. Üretim her geçen gün artıyor. Bel fıtığı, varis, boyun fıtığı vb. hastalıklarla bir çok arkadaşımızın sağlığı bozuldu. Daha da önemlisi Anayasal hakkımız olan sendika seçme özgürlüğümüze karşı AKP hükümeti ve Oyak Renault yönetiminin her türlü baskı ve tehditlerine maruz kaldık. Bu yapılanları hiç bir zaman unutmadık mücadelemizden de geri kalmadık. Bu yapılacak olan anketlerden bir şey beklediğimiz yok. Tüm Renault fabrikaları ve dünyadaki bütün işçiler yaptığımız mücadelelerle kazanacağız.

Bursa Oyak Renault'dan bir işçi

 

Sendikalı olmak yetmez, her zaman mücadeleye devam etmeliyiz

sendikalı olmak yetmez

Çalıştığım fabrikada üretimdeki kayıp zamanı tespit etmek amacıyla fabrika avukatının sunmuş olduğu uygulamaya geçilmişti. Bu uygulamada vardiya amirlerine verilen listelerde işçilerin hangi aralıklarda tuvalete gittiği, revire gittiği, toplantılara katıldığı, telefonla konuştuğu vs. dakika dakikasına yazılıyordu. Vardiya amirleri işçiler ne zaman ne yapıyor neden üretime devam etmiyor yazıyorlardı. Bu uygulama tam bir baskı aracı olarak kullanılıyordu. İşçilerin hakkı olan ve faydalanması gereken bu sürelerin kayıp zaman olarak değerlendirildiği, sırf patronlar daha çok kar elde etsinler diye durmaksızın çalışmamız ve daha fazla sömürülmemiz için yapılan bir uygulamaydı. Sendikamız da bu uygulamanın ne kadar sıkıntı yaratacağını bile bile bu duruma göz yumdu. Ben de bu fabrikada vardiya amiri olarak çalışıyordum. Ancak benimle beraber bir kaç arkadaş daha bu listeleri tutmamaya başladık ve tepki gösterdik. Daha sonra bu uygulamayı kaldırdılar.

Fabrikada iyileştirme olması adına sözde öneri sistemi uyguluyorlardı. Ancak biz işçilerin çalışma koşullarının iyileştirilmesi için değil, patronun karlarının artması için iyileştirme sistemiydi bu. İşçiler tarafından çok fazla sağlık problemi yaşandığı için çalışma koşullarının iyileştirilmesi adına yapılan hiçbir öneri fabrika yönetimine maddi külfet yaratacağından kabul edilmezken, üretimin artmasına neden olacak her türlü öneri kabul ediliyordu.

Bir de bir işçi hasta olup rapor aldığında mutlaka rapor dönüşü revire gönderiliyordu. Aslında revirdeki doktorun işçiye yardımcı olması gerekirken sürekli olarak yalancı muamelesi yapıyordu. Ve üçüncü kez rapor alan bir işçi üretim müdürünün yanına gönderiliyor. Bu aşamalı sistemde sözde işçilerin sağlık problemleri ile yakından ilgilenmek adına yapılıyormuş gibi gösteriliyor. Ancak tamamen işçilerin rapor almasını engellemek amacıyla baskı kurmak amacıyla oluşturulmuş bir sistemdir bu. Gittiğiniz her yerde bu baskıyı hissedince işçiler rapor almaya dahi korkar hale geliyor.

Sonuç olarak, her ne kadar dışarıdan bakıldığında çalışma koşulları diğer fabrikalardan daha iyi olarak görünen ve de sendikalı olan bu tür büyük firmalarda da biz işçiler çeşitli yöntemlerle baskı ve sömürülere maruz kalıyoruz. Bizler sendikalı ya da sendikasız her fabrikada işçiler olarak bu sömürü ve baskı düzeniyle mücadele etmedikçe, sendikalarımızı denetleyip alttan kuvvet uygulayarak patronlara karşı bir güç olarak kullanmadıkça bunları yaşamaya devam edeceğiz. Bu nedenle birlik olmalı, sendikalarda örgütlenmeli, sendika geldikten sonra da denetimi, mücadeleyi elden bırakmamalıyız. İşçinin dostunun işçi olduğunu unutmamalıyız.

Bursa Ficosa’dan bir işçi

 

İşçi düşmanı uygulama ve yasalara hep birlikte dur diyelim!

Tofaş işçisi

Her yönü ile ekonomi, adalet, iş güvenliği ve işçileri ilgilendiren bütün konularda kötü geçen ve sınıfta kalan bir yılı geride bıraktık. Maaşlar eridi, çalışma koşulları ağırlaştı. Ve bu şekilde yeni bir yıla girdik. Ancak o kadar kötü geçmesine rağmen 2018’i arayacağız gibi geliyor.

Alınan önlemlerin hepsi işveren lehine uygulanmakta iken yük yine işçiye, memura ve emekliye binecek. Vergileri arttıracaklar, enflasyon rakamları ile oynayacaklar. Bizleri ne kadar daha kandırabilecekleri sanıyorlar. En koyu AKP’liler bile sorgulamaya başladı. Çünkü onların açıkladığı rakamlar ile mutfaktakiler arasında büyük farklar var. Artık kendi seçmeni de güvenemiyor. Tepkiler oluyor ancak işçi sınıfı şu an güçlü olmadığı için ve birliktelik olmadığından, karşı tarafı tehdit edecek bir ses çıkmıyor. Bu da istedikleri gibi ekonomik paketleri ve yaptırımları uygulamalarına zemin sağlıyor. Ve bu uygulamaların çoğu bizim aleyhimize.

2019’da da Tofaş, 2018’de kaldığı yerden devam ediyor, üretim en düşük seviyesinde. Yıl başı izni 15 gün kullandırıldı, 15 gün çalışma olmadı. Bir haftası yine yüzde 76’dan ödenecek. Bir haftasını hükümet karşılayacak ve Tofaş’ta ilk kez böyle bir şey oluyor. Bir hafta sigortamız ödenmeyecek ama net maaş üzerinden 7 günlük ödeme yapılacak ve ödemeler PTT şubelerinden alınacak. Hükümet ile nasıl bir anlaşma yaptılar bilemiyoruz. Mart’a kadar çalışma olmayan günleri devlet karşılayacakmış. Yani seçime kadar böyle gidecek. Hükümet diyor ki; aman seçime kadar dayanın, işçi çıkartmayın,  bana bir şey olursa size de olur.

Peki seçimden sonra ne olacak? İş güvencesi yok, bu yapılanlar neredeyse esnek çalışma oluyor.  Hele ki kıdem tazminatı yasası geçerse ya da meclise dahi gelirse büyük tepkilere neden olacağını, AKP’yi destekleyenlerin bile buna karşı olduğunu fabrikada görüyoruz. Bunu iyi değerlendirmeli, işçilere anlatmalı ve onları bilinçlendirmeliyiz. Burada sendikalara büyük görev düşüyor. Lakin birçok sendikayı da biliyoruz, kendi kendilerine harekete geçmeyeceklerdir. İşçiler olarak şimdiden sendikalara baskı yapmalıyız ki o gün geldiğinde birlikte mücadelemizi verebilelim ve işçi düşmanı yasaların geçmesini engelleyelim. Yoksa emeklilikte yaşa takılma durumu gibi bir gecede bu yasa çıkmasın.

Bursa Tofaş’tan bir işçi

 

İşsizlik fonu bizimdir! Patronların yağmasına izin vermeyelim

ht solar

Kısa bir süre önce TOBB (Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği) bir ekonomi şurası düzenledi. Bu toplantıda söz alan patronlar: "işsizlik fonu kaldırılsın, işsizlik maaşına son verilsin” diye bir talep sundular. Buna gerekçe olarak ise çalıştıracak işçi bulamamaktan dert yandılar. Patronlara göre işçi bir süre çalışıp, tekrar işsizlik fonuna başvuruyormuş ve durum böyle olunca çalıştıracak eleman bulamıyorlarmış. Peki siparişlerin arttığı dönemlerde sözleşmeli işçi alıp, işler azaldığında işten attığınız işçiler, iki ay çalıştırıp deneme süresi bitmeden ihbar alamasın diye işten attığınız işçiler, sendikalı diye attığınız işçiler ve daha pek çok nedenden dolayı işine son verilen işçiler, bunlarda mı işsizlik maaşı için işten ayrıldı?

İŞKUR'un açıkladığı işsizlik fonu rakamlarına bakınca, 2018 yılında işsizlik fonundan patronlara teşvik amaçlı 12,6 milyar TL verilirken, aynı yılda yapılan işsizlik maaşı ödemesi toplamı ise 5.9 milyar TL. Yani, 2018 yılında bir patron işsizlik fonuna yatırdığı her 100 liraya karşılık, 135 lira cebe indirmiş. İŞKUR rakamlarının gösterdiği, bu var olan sistem bile patronların lehine işliyor. 2018 yılı sonunda işsizlik fonunun toplam varlığı 127 milyar TL’yi aşmış bulunuyor. Patronların amacı bu fonun tamamını yağmalamaktır. İşsizlik fonu kalkarsa bu para ne olacak? Tabii ki "patrona teşvik(!)". Çalıştıracak işçi bulamıyoruz diye yalan söyleyen patronlar, dönüp bir işsizlik rakamlarına baksın. Yeni Ekonomi Programı’nda resmi işsizlik hedefi 12,1. Yani işsizlik daha fazla artacak. Bunlara iş bulma ümidini kesmiş insanlar da eklenince 6,4 milyon kişilik bir işsizler ordusu ile karşılaşıyoruz.

Bugün birçok emekçi çalıştığı işyerinde işten atma tehditleri ile, mobbing ile, tutanaklar ile karşı karşıyadır. Buna karşılık hayat pahalılığı, geçim derdi ortada duruyor. İşsizlik rakamları ortada. Hâl böyleyken patronlar hem maliyetsiz işçi atayım hem fona para yatırmayayım hem de işçi işsizlik maaşı almasın istiyor.

İşsizlik fonunda biriken paralar da yağmalamaya çalıştığınız kıdem tazminatı da biz emekçilerindir. Bu haklar patronlar tarafından bizlere verilmedi. Biz emekçilerin verdiği mücadeleler sonucunda kazanıldı. Sınıf dayanışması ile, mücadele ile, gerektiğinde işgal, grev, direniş ile ne işten atmalara ne de bu hakları yağmalamalarına izin verelim.

Gebze HT Solar’dan bir işçi

 

Sendika sessiz, peki ne yapmalı?

sendika sessiz

İş yerinde işlerin azlığı sebebiyle uygulanan baskının artırılması ve buna sesini çıkarmayan işciler... Neden mi? Çok basit; artan işsizlik, yeniden iş bulamama korkusu, yani artık iş gücü.

Sendika neden sessiz kalıyor? İş yerine yiyecek getirmek yasaklandı; sendika sessiz. Telefonlarımız mesai saatlerinde toplanacakmış; sendika sessiz. Gereksiz işçi çıkartıp kaybolan iş gücünü insanlık dışı ve kabul edilemez bir şekilde fazla mesai ile tamamlayan iş yeri yönetimine sendika yine sessiz. Neden susuyor sendika? Basit, zaten kriz var, birçok bölümde dönemsel duruşlar yaşanıyor ve işçi sayısı düşüyor. 6 ay sonra sözleşme de var, sonuçta işçiyle değil işverenle oturacak masaya, kime şirin gözükmeli? İşverene. Kendince haklı mı? Hayır, asla. İşçi ezilirken sendikanın işverene iyi olması kabul edilemez. İşler düzelir elbet, sendika yine gelir işçinin önüne.

Neden sendika sessiz? Sadece sözleşme değil tabii, keşke olsa da içimiz bir nebze soğusa, daha iyi sözleşme için desek ama nerde?

Sendika dediğin şimdinin bir kaç (eski işçi) bürokratı, yani koltuk sevdalısı. İşçi susacak mı? sendika susacak mı? İşçiler, daha fazla işçi işverenle birlik olsun diye sokmadı sendikayı bu fabrikaya. İlla bir gün bir kıvılcım yakacağız.

Ne yapmalı? Basit: Sendikalar yine işçi yönetimine! Sonra da doğru birleşik işçi hareketine! Sendikalı ya da değil, her ne sektör olursa olsun birleşmeli! Karşımızda kapitalistler, ağzı salyalı bir kurt sürüsü gibi. Evet, onlar sürü ve biz yalnız bir geyik gibi olabiliriz. Fakat biz de toplu hareket edersek, tabandan örgütlenirsek onlar değil biz kazanırız. Hep birlikte birleşik işçi cephesine, sendikalara! Hep birlikte kazanacağız!

Gölcük B PLAS’tan bir işçi

 

 

İşçilere normalin üzerinde zam veriliyor(muş)

işçilere zam

Merhaba ben Çerkezköy Arçelik Televizyon fabrikasında çalışan bir işçiyim. Geçen gün biz işçilere yapılan saldırılar acaba geçmiş yıllarda da aynı mıydı ya da başka bir deyişle hemen hemen her fabrikada duyduğumuz “eski patron böyle değildi çocuğu geldi böyle kötü oldu koşullar” sözlerinin doğru olup olmadığını düşünürken 1984 yılında yayımlanan bir yazı ile karşılaştım. Bu yazıda Toleyis sendikasının Divan otelde yaptığı toplu sözleşme imza töreninde konuşan ve aynı zamanda çalıştığım fabrikanın da eski sahibi olan Vehbi Koç’un kızı Semahat Arsel’in söylediği “işçilere normalin üzerinde zam veriliyor…” sözü takıldı gözüme. Her gün fabrikalarda, inşaatlarda, merdiven altlarında kötü koşullarda çalışan kadın, erkek, çocuk işçiler iş cinayetleri nedeniyle yaşamlarını yitiriyor. Hayatlarını çok kötü koşullarda yitiren işçilerin eşi, çocuğu, annesi, babası, okumakta olduğu okulu, arkadaşları yok mu? Ya da bu hayat kayıplarına nasıl bir değer biçilebilir? Semahat Arsel’in bu sözleri babasına bak kızını al der gibi bize yabancı gelmiyor elbette. Babası Vehbi Koç da işçilerin kıdem tazminatına gözünü dikmiş ve fonda birikmesi gerektiğini diline dolayanlardan biri. 12 Eylül 1980 askeri darbesinden hemen sonra Kenan Evren’e yazdığı mektupta bunu açıkça dile getiren Vehbi Koç, diğer sermaye grupları gibi asla bu amacına ulaşamadı. İş güvencemizin sigortası olan kıdem tazminatını 50 yıldan beri patronlara yedirmedik ve bundan sonra da yedirmeyeceğiz! Hatta durmayacak üreten biz olduğumuz gibi yöneten de biz olacağız!

Çerkezköy Arçelik Televizyon fabrikası'dan bir işçi  

 

Bu yazılar Gerçek gazetesinin Şubat 2019 tarihli 113. sayısında yayınlanmıştır.