Metal Fabrikalarından Haberler

HT Solar’da emekçi kadınlar en öne!

HT Solar fabrikasında çalışan işçilerin neredeyse yarısı kadın. Biz kadın emekçiler, son 3 ay boyunca sendikalaşma mücadelesinin en ön safındaydık. Ne kenara çekildik, ne de yandan olan biteni izledik. İşgalde de biz vardık, sendika komitesinde de… Şimdi baştemsilcimiz de bir kadın. Biz emekçi kadınların sorunları dağ gibi. Bunların bir kısmını hala çözebilmiş değiliz. Ancak HT Solar’ın emekçi kadınları, mücadelenin en önündeler ve sorunlarını çözmek için mücadeleye hazırlar.

Amirler, kadın işçileri kolayca bağırabilecekleri, istediklerini yaptırabilecekleri, eğer karşı çıkarlarsa işten çıkarabilecekleri birer robot olarak görüyorlardı. Kadın işçileri azarlamak, onlarla yüksek sesle konuşmak müdür ve amirler tarafından normal bir hale gelmişti. Sendika fabrikada yetkili hale geldikten sonra müdür ve amirlerin hal ve hareketlerinde değişmeler oldu. Saygı çerçevesinde hitap etmeyi öğrendiler. HT Solar’da biz kadın işçiler olarak erkek sınıf kardeşlerimizle patrona karşı mücadele ettik, ediyoruz. Ancak sadece patrona değil, erkek egemenliğe de mücadele etmeli, kadınların hakkını yedirmemeliyiz. Ekmek, gül ve hürriyet için biz de varız!

HT Solar’dan emekçi kadınlar

 

Onurlu mücadelemizin haklı sevincini yaşıyoruz

 Belki de son yılların en iyi sözleşmesine imza attık. Bunu işçiler olarak biz başardık. Sözleşme süreci başladığı andan itibaren, hakkımız olanı almak için hep dik durduk ve mücadele ettik. Mess ve AKP hükümeti sanırım böyle bir duruş beklemiyordu. OHAL’den istifade eden patronlar, grevin yasaklanacağını da bildikleri için %3’lük teklife boyun eğeceğimizi düşündüler. Ama biz Birleşik Metal-İş üyesi işçiler olarak grev yasaklansa dahi greve çıkacağımızı, yasakları tanımayacağımızı belirttik. Bu kararlılığımız bizleri başarıya ve kazanıma taşıdı.

 Evet, hakkımız olanı tam olarak alamadık ve grevlerin hala yasaklanabildiğini biliyoruz. Ancak işçi sınıfı olarak birlik olduğumuzda ne kadar güçlü olduğumuzu gösterdik. En önemli kazanım ise sözleşmenin 2 yıllık olması.

 Bu sözleşmenin heyecanı ve sevinci iş yerlerinde bizleri de etkiledi. Biraz daha motive bir şekilde çalışma var. Yani bizler hakkımızı alana kadar her daim mücadele edeceğiz. Bu mücadelenin sevincini de hep birlikte yaşayacağız. Birlik olduğumuzda güçlü olan bizleriz, hiçbir yaptırım bize boyun eğdiremez. Alın terimizin karşılığını alacağız!

Bilecik Mefro Wheels’den bir metal işçisi

 

Yeni angajman eski düzen

Merhaba arkadaşlar, Reno fabrikası yeni angajman kurallarını belirledi. Yeni angajmana göre hem iş yükünün hem de bant hızının düşürülmesi gerekiyordu. Ancak gelin görün ki işlerin hafiflemesi gerekirken işçiler için daha büyük yük oldu. Her bölüme en az iki veya üç posta daha fazla iş yükü geldi. Yeni angajmanla beraber bant hızını düşürmüşlerdi. Ama bunun bir geçiş evresi olduğunu bize daha sonra gösterdiler. Yeni angajmana alıştıkça bandın hızı eskiye geri döndü. Sonuç olarak eski hız geri geldi yeni ve daha ağır olan iş yükü değişmemiş oldu.

Eski angajmanda üretim önde gittiği için yeni angajman kuralları getirilmişti. Bu da göründüğü gibi olmadı. Yeni angajmanla beraber üretim kotası da eskiden günlük 430 iken şimdi yeni angajmanla beraber 445 arabaya çıkarıldı. Bu da biz işçilerin kan ter içinde 7.30 saat hiç durmadan çalışması demek oluyor. Koydukları üretim kotasına ancak ve ancak fazla mesai yaparak ulaşabiliyoruz. Ama Reno yönetimini bir türlü mutlu edemiyoruz. Üretimi, planlanandan en az iki hafta önde götürmemize rağmen sanki kum piste koşmaya hazırlanan yarış atı gibi her gün daha fazla üretim yapmıyormuşuz gibi üretim eksikliğinden yakınıyorlar.

Reno yönetimi bizi nasıl daha fazla sömürürüz diye düşünürken Türk Metal sözleşmeden sonra ortalıkta bile gözükmüyor. Daha bir ay önce sözleşme imzalanmamışken sürekli fabrikada bulunan sendika temsilcileri sözleşme imzalandıktan sonra ortalıktan kayboldular. Sözleşmeden önce bant bant gezen nasıl güzel bir sözleşme yapacaklarını anlatan sendika temsilcileri yeni angajman sömürüsüne karşı sesleri solukları çıkmaz hale geldi. Sendikayı artık sadece maaş bordrolarımızda kesintilerde görebiliyoruz.

Sendika bugün yaşadığımız sorunları çözmekte bile yetersiz kalırken Reno yönetimi gelecek dönemki sözleşme için bugünden çalışmaya başladı. Sürekli olarak üretimden yakınırken bir taraftan da depolarını doldurmaya devam ediyor. Sadece hazır yapılan araba ile de değil. A’dan Z’ye bütün yedek parçalarını da fazla fazla üretmeye devam ediyor. Yönetimin hazırlığı bununla bitmiyor. İçerde çalışan işçileri kendine borçlandırmaya çalışıyor. Sıfır arabaları uygun fiyatlara kredilerle dağıtmaya başladılar. Bizi borçlandırıp bir sonraki sözleşme dönemine kafaları rahat girmeye çalışıyorlar. Ama biz işçiler daha önce gösterdiğimiz gibi şimdi de bir sonraki sözleşme döneminde de Reno yönetiminin istediği gibi at koşturamayacağını göstereceğiz.

Bursa Oyak-Renault’dan bir işçi

 

Borçlandırma tuzağına düşmeyelim!

Sözleşme süreci biter bitmez Renault yönetimi önümüzdeki yeni sözleşme için planlarına başladı. Ayrıcalıklı kampanya adı altında çalışanlarına uygun fiyata sıfır araba vereceğini açıkladı. Uygun fiyat dediğine bakmayın normal piyasadan hiçbir farkı yok, doların yükselmesiyle birlikte araç fiyatları daha da arttı. Asıl amaçları işçiyi daha çok borçlandırmak önümüzdeki sözleşmeye kadar bizi daha çok borç bataklığına sürükleyip, yıpratıp mücadele edemez hale getirmek.

Ev kredisi ödemesi, doğal gaz, elektrik, su, telefon,  çocukların eğitim masrafı vs. derken ay sonunu zor denk getiriyoruz. Birden araba almak için teşvik edip borçlandırmaya çalışıyorlar. Hatırlayalım 2012’de Renault yönetimi anlaşmalı banka üzerinden düşük faizli kredi almaya teşvik edip yine işçiyi borçlandırmaya çalışmıştı. Kredi çekenler de oldu çekmeyen de oldu. Evet, borçlandırıldık ama ne olursa mücadele etmekten hiçbir zaman vazgeçmedik.

Sözleşme zamanında sendikanın sürekli dile getirdiği bir konu vardı. Renault yönetiminin her sene imzalattığı zorunlu mesai kağıtları var. Sendika sözleşme imzalanmadan önce kağıtları imzalamayacağız diyip üst perdeden konuşuyordu. Şimdi ne oldu, yönetim imzalatmaya başladı. Daha önce imza atmayacağız diyen sendika şimdi imzayı atacağız demeye başladı. Yine dediklerini yapmadılar.

Diğer bir konu ise 2017’de rekor satış üzerine Renault’nun ortağı Mais 750 çalışanına bir maaş prim verdi. Biz üretim rekoru kırdığımız halde bize hiçbir şey verilmedi. Fabrikada ciddi bir rahatsızlığa yol açtı. Hakkımız olanı istiyoruz!

Biliyoruz ki kaybedeceğimiz hiçbir şey yok borçlarımızdan ve sefalet ücretlerinden başka… Bu düzene karşı mücadele etmekten başka şansımız yok!

Bursa Oyak-Renault’dan bir işçi

 

Sendika patron el ele işçi sağlığı nerede?

Dünya sağlık örgütü (WHO) tarafından yayınlanan deklarasyona göre sağlığı şöyle tanımlamıştır: güçsüzlük halinin olmaması ve bedenen, ruhen ve sosyal bakımdan bir iyi olma halidir.

 İşyerinde yaşadığımız yeni bir sorun, hafta içi lojistik veya fiziksel, işyerinin elinde olan veya olmayan durumların telafisi için hafta tatilini hafta içi herhangi bir gün kullandırılarak pazar günü işe getirildik. Tabi bu durum patronun veya müdürün gözüne girmekten başka bir amaç gütmeyen üretim planlama sorumlusunun tabiri caizse ağzını sulandırılmaktan başka hiçbir işe yaramadı. Sonuç olarak Pazar tatilinde çalışan bizler eşimize, arkadaşlarımıza, çocuklarımıza mahcup olmuş olarak Pazar günü ülkenin genelinin hafta tatilinde işe gitmek zorundayız. Aile, arkadaş ilişkilerimiz kısacası zaten uzun ve vardiyalı çalışma nedeniyle sosyal sağlığımız çok zayıfken hiç edilmiş oldu. Size kısacası bu durumun nasıl bir süreç içinde geliştiğini anlatayım.    

Hükümet 1 Temmuz 2017 tarihinde “sanayinin geliştirilmesi ve üretimin desteklenmesi” amacıyla 7033 sayılı kanun tasarısıyla hafta tatilinin Pazar günü olma ibaresini kaldırıldı. Bu kanun değişikliği ile Kocaeli Gölcük’te Ford’un yan sanayisi olarak üretim yapan B Plus fabrikasında yaşadığımız sorunların önü açıldı. Vardiyalı yaşamın sosyal yaşamı etkilemesinin yanında hafta tatilinin belirsizliği sosyal sağlığımızı hiçe saydı. Hükümet geçmiş yıllarda olduğu gibi bu yasa tasarısıyla birlikte işçi sınıfının yaşamsal faaliyetinin kararlarını yine patronların eline verdi.

Hükümetin aldığı bu karara karşı Türk Metal Sendikası 30 Ocak’ta yapılan sözleşmenin taslağına “hafta tatili pazar günüdür” maddesini yerleştirmişti. Ama sarı sendika Türk Metal bu maddeyi grev öncesi işçilerin gözünü boyamak için koymuştu. Çünkü sözleşme esnasında sarı sendikacılar bu maddenin arkasında durmadı ve bunun sonucunda işçilerin yaşamsal faaliyetlerinden olan hafta tatilinin ipleri patronların eline geçti.  

İşçilerin canı, sendikal tercihi, sağlığı, işten atılıp veya kalması bunların hepsi patronların iki dudağının arasındayken şimdi de hafta tatilimizi neredeyse kaptırmış bulunuyoruz. Bu süreç bize şunu gösteriyor: Fiili metal grevimizin cephanesini %24.63’lük zammımızı alarak tükettik ama sosyal yaşantımızı patronların belirlemesine izin vermiş olduk. Her mücadelede kesinlikle bir ders çıkarılması gerekiyorsa bu da tüm haklarımız için topyekün mücadele vermektir.  Önümüzde ki mücadele süreçlerinde her türlü hakkımızı en ufak ayrıntısına kadar alabilmek için şimdiden fabrikalarda ilmek ilmek hazırlanmalı ve hak etiğimiz zaferleri kazanmalıyız.

Kocaeli B Plus’tan bir işçi

Tofaş’ı 50. yılına getiren bizim alın terimizdir!

Yeni sözleşme imzalandı. Sonuçtan memnun olan da var olmayan da. Zamanla sonucun işçiler için olumlu mu olumsuz mu olduğunu hep birlikte göreceğiz. Yeni zamlar, vergiler geldiğinde daha net anlaşılacaktır.

Sözleşme bittikten sonra Tofaş işçisine banka promosyonu için 1000 TL söz veren Türk Metal sendika şube başkanından Şubat ayı bitti hala ses seda yok. Bosch'ta aynı bankanın 900 TL vermesi beklentileri yükseltti. Ancak diğer fabrikalarda alınan promosyonları gördükten sonra bu söze kimsenin inancı kalmadı.

Bu yıl Tofaş'ın 50. yılı olması sebebiyle önemli bir yıl. Bu 50 yıl içinde işçiyi sömüren, işçilerin alın teriyle rekorlar kıran, reklamlar yapan, değer katıyoruz diyen işveren işçisine ne verecek? 50 yıl içinde binlerce işçi çalıştırıp kaç işçi Tofaş'tan emekli oldu? En son işe başlayan işçilerin sicil numarası 60 binlere ulaştı. Üstelik bu sicil numaralarının 33 binden 60 bine yükseldiği dönem son 10 yıl. Son 10 yılda 30 bine yakın işçi işe girmiş çıkmış, işten atılmış ve sürekli bir işçi sirkülasyonu olmuş. Bu demek oluyor ki; işçilere değer verilmeyen, sömürünün ve çalışanların memnuniyetsizliğinin hat safhada olduğu bir yer Tofaş.

50. yılında yarım asrını kutlayacak olan Tofaş, bugünlere gelmesinin asıl sebebi olan çalışanlarını da sevindirecek mi göreceğiz. En düşük puandan hesaplanan banka promosyonlarını bile vermek istemeyen bir fabrikadan bir şey beklemek ne kadar doğru olabilir? Bildiğimiz tek doğru onlardan medet ummak değil, sınıf bilinciyle kendi hakkımızı aramak ve savunmaktır. Zenginler listelerinde her zaman isimleri ilk 50'lilerde olanlara değil, emek gücüyle, alın teriyle Tofaş'ı Tofaş yapan kendi işçi sınıfımıza güvenmektir. Ancak o zaman gerçekten anlamda hakkımız olanı alabiliriz.

Bursa Tofaş'tan bir işçi

İşkur sistemi: Devletin patrona altın tepside sunduğu işçiler

Merhaba Çorlu’da bulunan Sistem Alüminyum fabrikasından bir İşkur’lu çalışanım. İşkur’lu olduğumu özellikle belirttim, zira burası Türkiye’nin en büyük alüminyum fabrikalarından biri. Ama tabii büyüklükleri İşkur’lu eleman çalıştırmak için bir engel değil, hatta avantaj. Bu sayede daha çok İşkur elemanı çalıştırabiliyorlar. Yani devletin onlara hediye ettiği beleş işçileri. Evet, bizler Sistem Alüminyum’da çalışan, devletin kendilerine hediye ettiği, maaşımızı sizin maaşlarınızdan kesilen paralarla oluşan fondan devletin ödediği işçileriz. Ama o fondan sgk primimiz ödenmiyor. Çünkü bizler herkesle aynı işi yapıp zaten çok düşük ücretlere çalıştığımız yetmiyormuş gibi, bir de sgk primi yatmayan işçileriz. Kursiyer adı altında ama Sistem Alüminyum’un ‘kadrolu’ işçileriyle aynı işi hatta daha fazlasını yapıp, asgari ücret bile almayan, sadece işyerinde fiili olarak bulunduğu günlerin parasını alan işçileriz. Pazar günleri dâhil tüm resmi tatiller bizim maaşımızdan kesilir. Ama Sistem Alüminyum yöneticileri her defasında kadrolu işçilerden kendimizi ayrı düşünmememizi istiyor nasılsa. Onların eşitlik anlayışı işçinin lehine değil tabii ki. Onların bahsettiği az para alıyorsunuz diye az çalışacak değilsiniz, en az onlar kadar çalışacaksınız. Hatta “beleş işçi olduğunuza bakmaz sizi kovarız” diye tehdit bile edebiliyorlar. Ne de olsa kontenjanları baki, yeni bir eleman alırız diye düşünüyorlar. Tabii bu sadece Sistem Alüminyum’un sorunu değil, İşkur sistemi devletin patronlara son kıyaklarından biri ve bunu patronlar büyük keyifle kullanıyor. Devlet de hem işsizlik rakamlarını düşürüyor kendince, hem zaten hizmet ettiği sınıfının gönlünü hoş tutuyor. Üç taraflı olan bu sistemde arada ezilen yine biz oluyoruz. Hiçbir ayrımın olmadığı, eşit işe eşit ücretin olduğu, devletin işçiyi patrona altın tepsiyle sunmadığı günler gelecek elbet, devran dönecek.

Çorlu Sistem Alüminyum’dan bir işçi

Bu yazı Gerçek gazetesinin Mart 2018 tarihli 102. sayısında yayınlanmıştır.