Metal fabrikalarından haberler

50 yıl beklemeye niyetimiz yok

Pres Metal'de bu aralar denetim oldu. Denetimden bir hafta önce işçilere tüm fabrika temizletildi, makineler boyatıldı. Temizlik işleri, temizlik ekiplerine yaptırılacağına, işçilere yaptırıldı. Üstelik kimyasal boyalar üretim halindeyken yapıldı. Bu da patronların, işçilerin sağlıklarını ne kadar düşündüklerini gösterdi. Ve denetimde, bizim sayemizde fabrika yüksek puan aldı. Buna karşılık bizlere kuru bir pasta ikram edildi. Bizler ise çalışma koşullarımız, ücretlerimiz ne olacak deyince de 50 yıl sonra olur deyip dalga geçtiler. Bizim 50 yıl beklemeye niyetimiz yok. Hakkımızı almak için mücadele edeceğiz. Hem belli mi olur, belki 50 yıl sonra kitaplar, gazeteler sömürü düzeninin nasıl yıkılmış olduğunu yazar. Sınırsız, sömürüsüz bir dünya için mücadeleye!

Bursa Pres Metal işçileri

 

Fabrikada "kaza"yla ölme ihtimalimiz eylemde bombayla ölme ihtimalinden yüksek

Merhaba kardeşler, ben bir işçi olarak çalışmaya başladığımdan beri işçilerin hep aynı dertlerle uğraştıklarını görüyorum. Geçim sıkıntısı, çalışma koşulları, sendikalaşma zorlukları eskiden de varmış, hâlâ da var. Bugünden yarına işsiz kalmayacağımızın garantisini kim verebilir. Taşeronlaşma zaten aldı yürüdü. İş kazalarında ve cinayetlerinde Türkiye hep en üst sıralarda.  

Ankara'da 10 Ekim'de ölen kardeşlerimizi düşünüyorum, hepsinin yakınlarına başsağlığı diliyorum. Orası bir işçi mitingiydi ve sonuçta işçi, emekçi, yoksul halktı ölenler. AKP, onlar üzerinden bir korku yaratıp işçi sınıfına gözdağı vermek istedi. Karşımda durursan, mitinge gidersen bedelini canınla ödeyebilirsin dedi. Sonra herkes başladı "şuraya gitmeyin büyük bir patlama bekleniyormuş", "merkezi yerlere gitmeyin olay çıkacakmış" vesaire. Oysa düşünüyorum da aslında işyerinde bir "kaza" sonucu ölmemiz, işçi eyleminde bombayla ölmemizden daha yüksek bir ihtimal. Biz toplu olarak da öldük aslında madenlerde ama tek tek her gün bir sürü işçi de ölüyor. Bir yılda Ankara'da ölen kardeşlerimizin 10 katı insan iş cinayetlerinde ölüyor. Her ikisinin de sorumlusu bu sömürü düzeni ve siyasi temsilcileri. Sendikalı işyerlerinde ve devlete bağlı yerlerde iş kazası ya da iş cinayeti daha az görülüyor. O yüzden arkadaşlar, ölmemek için daha çok sendikalaşmak lazım. Bir de denetimlere yetişememekten bahsediyor devlet. Fabrikalarda, madenlerde, tersanelerde, her yerde biz yeterince çokuz, denetimse işçiler denetimin âlâsını yapar. Herkes de görür o zaman hiç kaza oluyor mu?

Çorlu Kurtoğlu Alüminyum'dan bir işçi

 

Sermaye partilerinin lütuflarına ihtiyacımız yok, hakkımız olanı söküp almalıyız!

Arkadaşımla konuşuyoruz. Yorgunluktan düzgün beslenmemekten gözleri mosmor olmuş, sigara alacak parası yok. Hepimizin durumu aşağı yukarı aynı. Ama arkadaşım istikrar lazım diyor. Oysa istikrar söylemi bizi düşünerek söylenmiş bir şey değil. İstikrarı sermaye için, tekellerin daha da büyümesi için istiyorlar. Dönüp 13 yıla bakalım. Bizlerden neler alıp götürülmüş. Onlara bakalım. Taşeron çalışmaya bakalım. Ücretlerimizin gün geçtikçe erimesine bakalım. Sendika isteyen işçilerin işten atılmasına bakalım. Bu yıl grevlerden bu yana 1500 işçinin işten atıldığından bahsediliyor. Bizim sorunlarımız bunlardır. Bu sorunlara çözüm bulmayanla işimiz olmamalı.

Ağzımıza bir parmak bal çalmak gibi vaat ettikleri 1300 TL hak ettiğimizin çok altındadır. Ama lütufmuş gibi davranıyorlar. Aynı mesailerdeki gibi. Mesaide saatine bir buçuk kat para alınca sanki lütufmuş gibi düşünebiliyoruz. Mesaiye kalmadan da hak ettiğimizi alabilmeliyiz. Mesai ancak ekstra olmalı. Ama mesaiye kalmadan belimizi doğrultmamız verdikleri ücretlerle imkansız.

Sermaye oyununun uzantısı partilerin lütuflarına ihtiyacımız yok. Birleşince neler yapabildiğimizi yürekli Renault işçisi gösterdi bizlere. Biz varsak üretirsek onlar var. Bunu bilir bu şiarla hareket edersek kazanan biz oluruz. Bizi bizden başka düşünen yoksa biz birbirimize daha sıkı kenetlenmeliyiz. Kimin işçiyle derdi varsa o kurumlarda bulunmalıyız. Sendikalara dahil olup sahiplenmeli, buralardan işçiyi düşünmeyen, derdi işçinin çıkarını korumak olmayanları temizleyip gerektiğinde yönetmeye de biz talip olmalıyız.

Bursa Prysmian'dan bir işçi

 

Renault'da şubemizi kurduk

Fabrikada Birleşik Metal'in örgütlenmesi hızla ilerliyor. Şubemizi kurduk. Adını da şanlı direnişimizin anısında 5 Mayıs şubesi koyduk. Üye kartlarımızı da almaya başladık. Eğitimlere de bölüm bölüm çıkıyoruz. Pek çok iftira, dedikoduya rağmen dimdik ayakta kaldık. Dönenler, Türk Metal'in oyununa gelenler oldu ama yürüyüşümüzü durduramadılar. Artık hepimiz gücümüzün birliğimizden geldiğini biliyoruz. Metalde 1500 kişi işten atıldı, bir tek Renault'da işten atılan yok. Patron merhametli olduğundan değil. Biz örgütlü ve dik durduğumuzdan.

 Bursa Oyak Renault'dan bir işçi

 

Tofaş yönetiminde eylem korkusu

Yaptığımız grevler yönetime korku salmış. Eylemlere çıkmadan önce atölyelerde hatlarda yuhalamalar, bağırmalar olurdu. Geçen yine bantta bir arkadaş parçaları yere düşürünce öyle bir anda bir bağırma oldu, diğer bantlar da duyunca onlar da bağırmaya başladı. Bir anda şefler, yöneticiler toplu halde geldi, ne oldu diye sordular. Biz de neşeden muhabbetten oluyor dedik ama bundan sonra toplu bağırma olursa savunma alınacak diye ayaküstü tehdit ettiler.

Diğer taraftan Türk Metal her türlü çirkefliği yapmaya devam ediyor. En son sosyal medya üzerinden bel altı vuran paylaşımlar yaptılar. Büyük tepki oldu. Yönetim ve savcılık harekete geçmek zorunda kaldı ve sosyal medya sayfası kapatıldı. Bizim tarafta ise Çelik-İş futbol turnuvası düzenleyerek kaynaşmayı ve dayanışmayı arttırmaya çalışıyor. Eylemler sırasında işten atılan arkadaşlarımızın davası açıldı. İlk duruşmasında da basın açıklaması yapıldı. Bu dava çok önemli. Çünkü arkadaşlarımız tazminatlarını alırsa içeride de bu çok olumlu bir etki yaratacak. İşten atmalardan sonra oluşan korku havasının dağılmasında etkili olacak.

Bursa Tofaş'tan bir işçi

 

Biz sömürelim siz sinirlenmeyin

Fabrikada son dönemde psikoloji eğitimleri arttı. Gidiyorsunuz, size aile ve iş ortamında iletişim, öfke kontrolü gibi konularda bir psikolog ders anlatıyor. Ama bu derslerde dikkatimizi bir şey çekti. Günlük hayatla ilgili birçok şeyin arasında sürekli bize dinlememiz, tartışmaya girmememiz özellikle de karşımızdaki kişiyi yönlendirmekten kaçınmamız tavsiye ediliyor. Grevden sonra bu eğitimlerin yoğunlaşması tesadüf değil. Öfke kontrolü adı altında pasifleştirmeye çalışıyorlar işçiyi. Kimse kimseye fikrini söylemeyecek, kimse kimseyi yönlendirmeyecek. İyi güzel de fabrikada emir komuta zinciri ile işleyen bir sistem var. Sürekli biri bizi yönlendiriyor, emir veriyor, baskı altında tutuyor. Herkes birbirini dinlesin ama kimse hiçbir şey yapmasın, biz sizi sömürelim siz de öfkelenmeyin demeye getiriyorlar.

Ford-Otosan'dan bir işçi

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Kasım 2015 tarihli 73. sayısında yayınlanmıştır.