Maltepe Belediyesi işçileri grevi: Kazanmanın yolu sınıf sendikacılığı, sınıf siyaseti, sınıf mücadelesi!

Maltepe Belediyesi işçileri grevi: Kazanmanın yolu sınıf sendikacılığı, sınıf siyaseti, sınıf mücadelesi!

Maltepe Belediyesi işçileri, sendikaları Genel-İş ile Maltepe Belediyesi arasındaki TİS (Toplu İş Sözleşmesi) görüşmelerinde, belediyenin taleplerine olumsuz yanıt vermesi sonrasında 23 Şubat’ta greve çıktılar. Ayrıca Mart ayı içinde Ataşehir, Kartal, Beşiktaş ve Bakırköy belediyelerinin işçilerinin de Maltepe’yi izlemesi söz konusu.

Maltepe Belediyesi işçilerinin grevi, ilgili KHK nedeniyle %4’lük zamlarla geçirdikleri yılların ve sonrasında yüksek enflasyon ile pandeminin yarattığı kayıpların telafi edilip insan onuruna yaraşır bir ücret ve sosyal hakları talep etmelerinin, belediye yönetiminin ise buna yanaşmamasının bir sonucudur.

CHP’li Maltepe Belediyesi yönetimi, grev kararı alındıktan sonra da bir yandan türlü manipülasyonlarla işçiler aleyhinde yanlış bilgiler üretip yaygınlaştırmaya, diğer yandan da İBB’nin (İstanbul Büyükşehir Belediyesi) desteği ile grev kırıcılık örgütleyerek grevi baltalamaya çalıştı. 27 Şubat’ta grev kırıcılarını engellemeye çalışan işçilere, CHP’lilerin organize ettiği açık olan 100 kişilik bir çete saldırdı.

İşçinin iradesini yok saymak en büyük kayıptır

Grev devam ederken Genel-İş sendikası ile Maltepe Belediyesi ve SODEMSEN arasındaki görüşmeleri işçilere aktaran Genel-İş sendikası Anadolu yakası 2 No’lu şube başkanı Yenigül Özen Dolgun, belediye tarafından yapılan son teklifi kabul etmeyeceklerini açıkladı. Şube yönetiminin grev alanında yoğun katılımla başlattığı referandum süreci de işçilerin bu teklifi kabul etmeyeceklerini dakikalar içinde kanıtladı. Ancak Genel-İş sendikası genel merkezi, aynı Kadıköy Belediyesi işçilerinin sözleşmesi sürecinde yaptığı gibi işçisinin iradesini hiçe sayarak hem de referandum süreci devam ederken belediyenin teklifini imzaladı! Kaybedilen sadece grevin gücüyle alınacak daha yüksel ücretler olmadı, aynı zamanda Genel-İş sendikası genel merkezi, işçilerin iradesini yok sayarak büyük bir güvensizliğin ve hayal kırıklığının temelini atmış oldu.

Şimdi yapılması gereken işçileri bu şer ekseni karşısında tek başına bırakmamak; önce sözleşme sürecinde olan bütün belediye emekçilerinin grev ve mücadelelerinin ortaklaşması, ayrıca AKP’li belediyelerin işçilerine de yaygınlaştırılması için mücadele etmek; ardından bu mücadeleleri tüm işçi ve emekçilerin istibdada ve sömürüye karşı mücadelesi için bir işaret fişeği hâline getirmektir. Bunu gerçekleştirmek ancak ve ancak işçinin iradesine yaslanan, DİSK’in de tarihini oluşturan sınıf sendikacılığına ve sınıf siyasetine yüzümüzü dönmekle mümkündür.