Kimin bekası?

Kimin bekası? Yılmaz Tan

AKP hükümeti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, yerel seçim balonunu içi boş vaatlerle şişirirken, özellikle “beka” söylemine sarıldılar. Daha önceki seçimlerde öne çıkarılan “istikrar” söyleminin yerini bu seçimde “beka” söylemi almıştı. Beka kelimesi Arapçadan geliyor ve geleceğe doğru varlığını koruyarak devam etme anlamına geliyor. Siyasette ise devletin varlığını sürdürmesi anlamında kullanılıyor. Bizim bu yazıda vurgulamak istediğimiz, bu kelimeyi ikinci anlamda kullanmanın memleketin asıl sorunlarının ülke güvenliği, kamu düzeni vb. gerekçelerle örtbas edilmesine hizmet ettiğidir. 

 

Ekonomide durgunluğun her geçen gün derinleştiği koşullarda ülkede yerel seçimler gerçekleştirildi. Oysa bütün araştırmalar halkın öncelikli gündeminin yerel seçimler değil, ekonomik kriz, artan işsizlik ve işten çıkarılma tehdidi olduğunu gösteriyordu. Burjuvazinin önde gelen temsilcilerinden biri ekonomik durumu “kimse nefes alamıyor” diye betimliyorsa, varın siz halkın durumunu düşünün. Geçtiğimiz ay Rize’de, kamuda 10 işçinin alınacağı temizlik kadrosuna 12 bin 571 kişinin başvuruda bulunması bu durumu açıkça ortaya koyuyor. En son açıklanan rakamlar da Aralık 2017’de 3,3 milyon olan işsiz sayısının 1 milyon 11 bin kişi artarak Aralık 2018’de 4,4 milyona yükseldiğini, işsizlik oranının yüzde 13,5 olduğunu gösteriyor. Bunun son 30 yılın en yüksek işsizlik rakamına (yüzde 14) çok yakın olduğunu söyleyebiliriz. Merkez Bankası’nın yakın tarihli araştırması 9 milyon 223 bin işçinin sefalet ücretiyle çalıştığını ortaya koyuyor.  

AKP hükümeti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan bu gelişmeler karşısında, yerel seçim balonunu içi boş vaatlerle şişirirken, özellikle “beka” söylemine sarıldılar. Daha önceki seçimlerde öne çıkarılan “istikrar” söyleminin yerini bu seçimde “beka” söylemi almıştı. Beka kelimesi Arapçadan geliyor ve geleceğe doğru varlığını koruyarak devam etme anlamına geliyor. Siyasette ise devletin varlığını sürdürmesi anlamında kullanılıyor. Bizim bu yazıda vurgulamak istediğimiz, bu kelimeyi ikinci anlamda kullanmanın memleketin asıl sorunlarının ülke güvenliği, kamu düzeni vb. gerekçelerle örtbas edilmesine hizmet ettiğidir. Bu konuda çarpıcı bir örnek verelim. Geçenlerde Erdoğan İZBAN grevini ertelemesini şöyle gerekçelendiriyordu: “Baktık ki anlaşamadılar, çözemiyorlar. Mecburen iki ay erteledik. Yetkim oraya kadar olduğu için iki ay erteledik. Sonra Hakem Kurulu’na gidecek. Bizim vatandaşlarımızı sokaklarda sersefil bırakma hakkımız var mı?” Hâlbuki emekçi vatandaşlar yıllardır yoksullukla işsizlikle sokaklarda sersefil durumda, varlığını koruyamıyor, ne gam! Bu örnek, burjuva politikasının ikiyüzlü yaklaşımını sergilemesi bakımından önemli. Zira beka sorununu, kamu düzenini asıl belirleyenin burjuvazinin çıkarları olduğunu, işsizlik, yoksulluk gibi toplumun çoğunluğunu oluşturan emekçiler açısından can alıcı öneme sahip sorunların ve bunun için emekçilerin verdikleri mücadelelerin, ülkenin bekası ve kamu düzeni açısından önemli olmak bir yana tehdit olarak algılandığını ortaya koyuyor.

Yıllardır İstihdam Seferberliği adı altında, sırf işsizliği azaltmak için kamudan özel sektöre aktarılan kaynağın, teşviklerin haddi hesabı yok. Sosyal güvenlik primlerindeki işveren payını Hazine ödüyor, istihdam yaratacağım diyene sürekli teşvik veriliyor, İşsizlik Fonu’ndan işsiz kalan işçilere değil, daha çok işverenlere ödeme yapılıyor. Bunun yanı sıra sırf yatırım yapsınlar diye özel sektöre bir dizi teşvik ve ucuz kredi veriliyor; batan ya da borçlarını ödeyemeyen şirketler kamu kaynakları ile kurtarılıyor. Peki, sonuç nedir? Geçtiğimiz bir yıllık kriz koşullarında devletin patronlara uzattığı “can simidi”ne rağmen ne yatırımlar artıyor ne istihdam. Onca teşvike, desteğe, çoğunluğu emekçilerin vergilerinden sağlanan kamu kaynaklarının sermaye sınıfına aktarılmasına rağmen yıllardır izlenen “özel sektöre dayalı büyüme” stratejisi, “piyasa çözer” yaklaşımı iş yaratmıyor; bilakis vatandaşın “sokaklarda sersefil bırakılmasına” yol açıyor. Buna karşılık bir eğilim olarak kamu yatırımları ve kamu istihdamı artıyor. Şu kriz ortamında işsizliğin daha da artmamasında rol oynayan bir etken varsa o da kamuda istihdamın artıyor olması!

Bu tespitler bizi şu sonuca götürüyor: Bir ülkede beka sorunu ve kamu düzeni bakımından ölçütümüz, soyut bir “ulusal güvenlik” söylemi arkasında burjuvazinin bekasını tesis etmek değil de, toplumun acil ihtiyaçlarını gidermek, en başta da işsizliği ortadan kaldırmak olacaksa, yapılması gereken açıktır. DİSK Başkanı Çerkezoğlu’nun da geçenlerde ifade ettiği  “işçilerin yararına olan, memleketin yararınadır” yaklaşımını temel alan, kamu kaynaklarını ve yatırımlarını toplumsal ihtiyaçlar ve herkese istihdam doğrultusunda yönlendirecek bir irade. Bir işçi emekçi hükümetinin iktidarını hedefleyen emek cephesinin inşasına öncelik vermek asıl bu nedenle yakıcı önemini koruyor.

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Nisan 2019 tarihli 115. sayısında yayınlanmıştır.