KESK'i KESK yapan fiili meşru mücadele geleneğidir! Diplomasi, sosyal diyalog ve dostlar alışverişte görsün mantığı değil!

AKP iktidarı OHAL fırsatçılığı ile KESK’li kamu emekçilerine yoğun şekilde saldırıyor. Hukuksuz KHK’ları gerekçe yapıp 9 bin 843 öğretmeni bir seferde açığa aldılar. KHK ile akademisyenleri kamu görevinden çıkardılar. Saldırı sadece bunlarla da sınırlı değil. Eğitim-Sen Manisa Şube Başkanı’nın Nusaybin’de yapılan bir basın açıklamasına katılması dolayısıyla açığa alınması da, ODTÜ’de 19 Aralık’ta promosyon ihalesi dolayısıyla yapılan grevin öncüsü Eğitim-Sen Ankara 5 No’lu Şube Örgütlenme Sekreteri Mert Kükrer’in, grev dolayısıyla kamu görevinden çıkarılmak istenmesi de OHAL’den üstüne vazife çıkaran yerel fırsatçı idarecilerin marifeti olarak karşımıza çıkıyor.

Kamu emekçilerinin tek gerçek sendikası

KESK ağır bir saldırı altında. Sadece kamu emekçilerine yönelik açığa almalar ve ihraçlar değil, aynı zamanda yaratılan korku ortamında kamu emekçilerinin sendikalarından istifa etmesi de büyük bir tehdit. KESK ve bağlı sendikalarının olmadığı ya da bu sendikaların etkisizleştirildiği bir durumda kamu çalışanları toptan sendikasızlaşmış olacaktır. Zira grevli toplu sözleşme hakkının fiilen kullandırılmadığı bir ortamda kamu emekçilerinin sendikal mücadelesi ancak fiili ve meşru şekilde yürütülebilir. Bu noktada kamu emekçilerinin önünde KESK’ten başka alternatif yoktur. Memur-Sen AKP iktidarının memurudur. İktidarın verdiğinden bile düşük zamlara imza atmış, kendi üyesini korumaktan aciz bir kukla yapıdır. Kamu-Sen ve Birleşik Kamu-İş ise milliyetçi bir çizgide, hükümetten ziyade KESK’e muhalefet ederek varlıklarını sürdürmektedir. KESK ise fiili ve meşru mücadele geleneği ile kamu emekçilerinin tek seçeneğidir. KESK yoksa kamu emekçisinin sendikası da yoktur.

Diplomasi mücadelenin yerine ikame edilmemelidir

KESK’e yönelik saldırılara işte bu perspektifle yaklaşmak ve mücadele anlayışını bu temelde belirlemek gerekir. KESK, saldırıları kendi güçlü ve deneyimli olduğu alanda yani fiili ve meşru mücadele ile püskürtebilir. KESK’in başarılı ve köklü bir diplomasi, lobicilik, sosyal diyalog deneyimi yoktur. Oysa son dönemde KESK’in yönelişinde bunların hâkim olmaya başladığını görüyoruz. Saldırılara karşı bakanlık, milli eğitim müdürlükleri, YÖK ve rektörlükler nezdinde yapılan diplomatik görüşmeler esas alınırken, eylemlerde dostlar alışverişte görsün mantığı öne çıkıyor. Diplomasiye, muhataplarla görüşmeye karşı değiliz. Ancak diplomasi mücadelenin yerine ikame edilmemelidir. Fiili ve meşru mücadele esas alınmalı, diplomasi buna tâbi olmalıdır. Sendikal mücadelede eylemler, diplomasiden sonuç alınamadığında devreye sokulacak bir araç değildir. Tersine diplomasi eylemlerin sonuç alması için bir araçtır.

Sadece KESK’in mücadele tarihi değil son dönemdeki mücadeleler de fiili ve meşru mücadelenin esas alınması gerektiğini göstermektedir. Açığa alınan öğretmenlerden en ciddi ve hızlı geri dönüşler Dersim’de olmuştur. Dersim, en etkili diplomasinin yürütüldüğü değil, en kitlesel ve etkili eylemlerin yapıldığı şehirlerdendir. Buna karşılık “diplomatik mücadelenin” esas alındığı yerlerde, bakanlığın verdiği sözlerden, olumlu görüşmelerden bahsedilip yakında geri dönüşlerin olacağı söylense de herhangi bir gelişme yoktur. Bakanlık KESK’i, KESK açığa alınmış kamu emekçilerini oyalar konuma gelmiştir. Kaldı ki idare nezdinde yapılan diplomatik girişimlerin sonucunda kısmi geri dönüşlerin olması kendi başına bir kazanım olarak görülemez. Eğer böyle yaklaşılırsa geri dönmeyenlerin “terörle iltisaklı” olduğuna dair bir düşünce oluşmasına katkı sunulmuş olunur. Oysa açığa alınan ya da ihraç edilen emekçiler hakkında şu ana kadar tek bir delil ortaya konmamıştır. Geri dönenler olsa da hükümetin OHAL keyfiyeti sürmektedir. KESK, tüm kamu emekçilerinin gasp edilmiş hakları geri verilinceye kadar mücadeleyi sürdürme kararlılığı içinde olmalıdır.

AKP’nin hedefi 657

Yine, devletin elinde rehine olarak tuttuğu açığa alınmış kamu emekçilerinin çoğunluğu geri dönse bile 657 üzerindeki tehdit sürmektedir. AKP’nin 657’deki iş güvencesini kaldırmak üzere saldırması halinde açığa almalardan çok daha büyük ve kapsamlı bir emekçi kıyımı bizi bekleyecektir. 657’deki iş güvencesi kazanımına sahip çıkmak için bugünden mücadelenin yükseltilmesi, gelecek saldırılara karşı da sendikanın örgütlülüğünün tahkim edilmesi anlamını taşır. Bugünden saflarımıza yerleşen atalet ise gelecek saldırılar karşısında bizleri felç edebilir.

Geldiğimiz aşamada Kamu Emekçisinin Sesi olarak KESK ve bağlı sendikalarda fiili ve meşru mücadele anlayışının tekrar geçerli kılınması gerektiğini düşünüyoruz. Bunu geçmişimize yönelik saygının bir gereği olarak değil içinden geçtiğimiz süreci göğüsleyebilmenin tek yolu bu olduğu için savunuyoruz. Kamu emekçileri nezdinde bu mücadele anlayışını geliştirmek için hiçbir çalışma yapmadan, üyelerin böyle bir mücadeleye hazır olmadığına ya da eylem istemediklerine yönelik afaki söylemleri ise reddediyoruz. Başta KESK ve bağlı sendikaların yönetimleri olmak üzere tüm şube yöneticilerini, işyeri temsilcilerini ve aktif sendika üyelerini fiili ve meşru mücadele anlayışı temelinde sendikamıza sahip çıkmaya çağırıyoruz.

Kamu Emekçisinin Sesi

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Kasım 2016 tarihli 85. sayısında yayınlanmıştır.