İlk düğme yanlış iliklenince gerisi de yanlış gider… Valfsan süreci vesilesiyle işçi demokrasisine ve sendikalarımıza sahip çıkmanın gereği üzerine

Valfsan değerlendirme

İşten atılan Birleşik Metal-İş üyesi 10 Valfsan işçisinin direnişi, sendika ile işçilerin karşı karşıya geldiği bir yöne doğru evrildi. Sermayenin, medyanın, devletin ve polisin gelişmeleri fırsat bilerek MESS sözleşmesi sürecinde Birleşik Metal ve DİSK’e yönelik bir karalama kampanyası başlatması elbette ki şaşırtıcı olmadı. Ancak söylemeliyiz ki, bu taarruza fırsat veren ardı ardına pek çok hata yapıldı. İlk düğme yanlış iliklendikten sonra gerisi de yanlış gitti… Yaşanan sürecin nereden kaynaklandığını görmeden işçileri devlet güdümlü bir operasyonun aracı olarak suçlamak ne kadar yanlışsa, sınıf mücadelesinin gereklerini gözetmeden, sermaye sınıfına ve devlete karşı sendikal örgütlere sahip çıkma refleksi göstermeden süreci sendika/konfederasyon içi hesaplaşmaların konusu haline getiren müdahaleler de o kadar yanlıştır. Gelinen aşamada işçi sınıfı düşmanlarının ekmeğine yağ süren hatalardan ders çıkarmak ve sürecin iç yüzüne dair değerlendirmelerimizi paylaşmak bir zorunluluk haline gelmiştir.    

Tuzla Serbest Bölge’de bulunan Valfsan fabrikasında 11 Ekim günü 10 işçi işten atıldı. Birleşik Metal-İş sendikasının örgütlü olduğu işyerinde patronlar işten çıkarma sebebi olarak eleman fazlalığını gösterdiler. Ancak üretimdeki birçok bölümde eleman eksiğiyle çalışan fabrikada bu gerekçeye hiçbir işçinin inanması söz konusu olamazdı. İşten atılan işçiler başka bir iddiada bulunuyordu. Fabrikada sendikanın mevcut işyeri temsilcileri patronla iş birliği yaparak muhalif olan işçileri işten attırmıştı.

Bu iddiaya ilişkin doğrudan bir tanıklığımız söz konusudur. İşten çıkarmaların gerçekleştiği saatte tesadüf eseri fabrikanın önünde ekonomik krizle ilgili bildirilerimizi dağıtmaktaydık. Vardiya değişimi sırasında işten atılan işçiler fabrikanın avlusuna çıkarak durumu işçilere bildiren bir konuşma yaptılar. İşçileri fabrikadan ayrılmamaya, gelen vardiyayı ise iş başı yapmamaya çağırdılar. İşçilerin büyük kısmı servislere binmeyerek gelişmeleri takip etmeye başladı. Gelen vardiya işçileri de durumu anlamaya çalışıyor ve atılan işçilerin açıklamalarını dinliyordu. Bu esnada atılan işçilerle temsilciler arasında tartışma başladı. Temsilciler alenen, haksız işten çıkartmaya giden patrona karşı tepki göstermek yerine, işçileri iş başı yapmaya yönelttiler. Yıllarca fabrikalarda bu tür durumlara tanık olan bizler için atılan işçilerin iddialarını doğrulayan tipik bir durumla karşı karşıya olduğumuzu anladık. Ne yazık ki temsilcilerin bu tutumu dolayısıyla, servislere binmeden bekleyen işçiler de bir süre sonra araçlara binerek fabrikayı terk ettiler. Daha sonra fabrikaya polis geldi ve atılan işçilerden çıkmalarını istedi. Sendika yöneticileri gelinceye kadar işçiler fabrikadan çıkmadı. Daha sonra görüşmelerin ardından o gün yaşanan süreç sona erdi ve işçiler daha sonraki günlerde Serbest Bölge önünde direnişe başladılar.

Daha sonraki sürecin gelişimi hangi yönde olmuş olursa olsun, yanlış iliklenen ilk düğmenin burada olduğu açıktır. Valfsan işçilerini sendika ile karşı karşıya getiren olayların merkezinde temsilcilerin bu tutumu yer almaktadır. Nitekim direnen Valfsan işçilerinin taleplerinden biri temsilcilerin görevden alınması ve yeni bir temsilci seçimi yapılmasıdır. Bizim görüşümüze göre bu talebin haklı gerekçeleri olsa bile doğru olan talep temsilcilerin disiplin kuruluna verilmesidir. Sendikal demokrasinin gereği olarak süreç araştırılmalı, temsilcilerin savunmaları alınmalı, Valfsan işçilerinin tanıklığına başvurulmalıdır. Ne yazık ki sınıf mücadelesinin ilke ve gerekleriyle asla bağdaşmayan bu tür tutumları pek çok yerde görüyoruz. Sendika işyeri temsilciliğini bir mücadele mevzisi olarak değil de kariyer basamağı olarak gören kişi ve anlayışların sendikalarımızdan temizlenmesi işçi demokrasinin mutlak bir gereğidir. Ancak bunun doğru yönteminin yine başka türlü kötüye kullanmalara konu olabilecek idari tedbirlerle görevden alma değil işçi demokrasisinin işletilmesi olduğu açıktır.

Öte yandan atılan işçilerin talebi ne olursa olsun, şube yönetimi sendikanın kurullarını işletip süreci doğru yöntemle açıklığa kavuşturabilirdi. Ancak bunun yerine patronla görüşüp işçilere ek tazminat alarak sürecin sonlandırılmasına yönelik bir tavır sergilenmesi doğru olmamıştır. İşçiler haksız yere işten atılmış, ekmeklerinden edilmiştir. Ancak atılan işçilerin iddiaları doğru ise ve temsilcilerle patronun iş birliği söz konusu ise o zaman mesele sadece maddi mağduriyet açısından ele alınamaz. Kaldı ki iddialar doğru ise bu sadece atılan işçilerin değil sendikanın da sorunudur. Valfsan fabrikasında işçilerin çıkarını değil kendi menfaatlerini güden temsilciler var ise bu en başta sendikanın bir sorunu olarak ele alınmalıdır. Böyle bir durumda temsilcileri şube yönetimine sadık, atılan işçileri ise muhalif olarak kodlayan bir yaklaşım var ise bu çok daha vahimdir.

Madalyonun diğer yüzünde ise Valfsan’da yaşanan süreci sınıf mücadelesi perspektifiyle değil, dar siyasi ve sendikal hesaplarla ele alan yaklaşımlar bulunmaktadır. Daha önce metal işçilerinin pek çok mücadelesine kayıtsız kalan, işçi mücadelelerinden çok TÜSİAD ziyaretlerinde gördüğümüz HDP’nin bir anda kendisini sürecin merkezine koymasının sınıf mücadelesi kaygısı taşımadığı açıktır. Yukarıda açıkça ifade ettiğimiz gibi sendikal hareketimizin çok ciddi kanayan yaraları vardır ve bunun bir örneği Valfsan’da yaşanmıştır. Öte yandan başka örneklerde ve şubelerde bugün tam da eleştirdiğimiz türden sendikal anlayışlarla uzlaşan hatta bu anlayışları açıkça destekleyen HDP’nin sendikal demokrasi açısından da tutarlı olduğu söylenemez. Nihayet MESS sözleşmesi süreci ortadayken, Eskişehir’de metal işçileri sermaye ile göğüs göğüse mücadele içindeyken, yani özetle metal işçisi sermaye ile muharebe içindeyken tüm metal işçilerinin ve genel olarak sınıfın çıkarlarını öne almak gerektiği açıktır. Elbette ki kim ne derse desin, kim ne yaparsa yapsın sınıf düşmanına suistimal edeceği fırsatlar yaratmamak görev ve sorumluluğu öncelikle sendika yöneticilerinindir. Ancak bu siyasi yapıların sorumluluğunu ortadan kaldırmaz.

Valfsan’da yaşanan sorun ne yazık ki zaman içinde kökleşmiş bir sorundur. DİSK ve Birleşik Metal gibi mücadeleci geleneğe sahip sendikaların içine sarı sendikaların kullandığı yöntemlerin sızması hatta yaygınlaşması asla kabul edilemez. Ancak bizler şunu gayet iyi biliyoruz ki bu sorun masa başında diyalogla, pazarlıkla, sendika önünde protestolarla vb. çözülebilecek bir mesele değildir. Bu sorunun çözümü metal işçileri içinde sabırlı, istikrarlı ve ilkeli bir çalışma ile sınıf bilinçli bir işçi kuşağı oluşturmakla, sendikaları tabandan denetleyecek örgütlü metal işçileri ile mümkündür. Değişim mümkündür. Sarı sendikalardakine benzer örnekleri gördüğü yerde bu sendikalarla DİSK’i ve Birleşik Metal’i eşitleyen toptancı yaklaşımlar ise son derece yanlıştır ve sınıf mücadelesine zarar vermektedir. Birleşik Metal-İş Gebze şubesi başta olmak üzere pek çok yerde metal işçilerinin lehine ve mücadeleci yönde bir değişim yaşanmaktadır. Dar grup çıkarlarını sınıfın çıkarlarının yerine koymadan, işçi sınıfına güvenen bir yaklaşımla sendikalarda istenen değişim sağlanabilir. Bu mücadelede işçinin desteğini almadan ve işçiyi harekete geçirmeden sonuç almak mümkün değildir. Eğer bu mücadelede işçinin desteğini alamadıysanız, eleştirdiğiniz yapıyı sendika/konfederasyon içi çekişmeleri kullanarak alt etmeye çalışmanın size bir yararı olmadığı gibi gözümüz gibi korumamız gereken sınıf örgütlerimizi zaafa uğrattığı/uğratacağı açıktır.

Bizler bu düşünce ve ilkelerle, Valfsan işçilerinin sermayeye karşı direnişini desteklemeye, sermayenin ve devletin saldırılarına karşı DİSK’e ve Birleşik Metal’e sahip çıkmaya, her hal ve şartta sınıfın çıkarlarına ve sınıf mücadelesinin gereklerine öncelik vermeye, sendikalarımız içinde işçi demokrasisini hâkim kılmak için mücadele etmeye, bu mücadelede sadece ve sadece işçinin gücüne ve inisiyatifine güvenmeye devam edeceğiz. “Sendikaya üye ol! Sahip çık! Denetle!” şiarının gereğini yapmaya devam ederek, sendikalarımızı güçlendirmeye, tabanda işçileri örgütleyerek bilinçlendirmeye yönelik çalışmalarımızı sürdüreceğiz. MESS’le büyük bir hesaplaşmanın yaklaştığı bu günlerde fabrika fabrika, grev hakkını grevle savunmaya hazırlanmalıyız! Tüm sınıf güçlerini bu bilinç ve kararlılıkla davranmaya davet ediyoruz.

Metal İşçisinin Sesi