Fabrikalardan haberler - Temmuz 2019

Fabrikalardan haberler - Temmuz 2019

"Fabrikalardan Haberler'' köşesinden, farklı sektörlerde çalışan işçi arkadaşlarımızın deneyim ve mücadelelerini aktarmaya devam ediyoruz. 

Kazanmadan bırakmayacağız

Cargill direnişimiz 439. günü geride bıraktı. Direnişe başladığımızda bu direnişin uzun soluklu bir direniş olacağının hep farkında olduk. İşlerimize geri dönüşün uzun süre alacağını bilmemize rağmen işin yargı sürecinin bu kadar uzun süreceğini düşünmedik. Şimdi 10 Temmuz’da yerel mahkemenin karar vereceğini umut ediyoruz. Yerel mahkemeden işe iade kararı çıktığında Cargill hala işimize geri dönmemize müsaade etmez ise direnişimizi Orhangazi Cargill fabrikasının önünden İstanbul’daki Cargill yöneticilerinin bulunduğu Ataşehir’e taşıyacağız. Direnişimizle sadece İstanbul Ataşehir’deki Cargill yöneticilerine değil uluslararası olarak da Cargill yönetimine baskı yapacağız. Direnişimiz sadece bize işlerimizi kazandırmayacak bununla beraber ilk günden bugüne sınıf bilinci de kazandırmaya devam ediyor. Biz bu direniş sayesinde dünyaya daha farklı bakmayı öğrendik. Bu direnişin bize ilk öğrettiği şey birlik olmadan hiçbir şeyin başarıya ulaşamayacağıdır.

Bursa-Orhangazi Cargill direnişinden bir işçi

 

Teker teker patronla cebelleşmek yerine örgütlenelim ve takım sözleşmesi yapalım

Krizi sadece pahalılaşan tezgâhlardan değil çalıştığım otelde alamadığımız maaşlarımızdan da anlıyoruz. Gelen ekonomik krizi bizim maaşlarımızı geciktirerek çözmeye çalışıyorlar. Onların sözde çözümü bizim her gün daha fazla borca girmemize neden oluyor. Her ay rutin ihtiyaçlarımızı karşılayacak kadar aldığımız ücretimizi doğru düzgün almadığımız için otelde çalışan işçiler kredi kartlarına yüklenmeye başladı. Bunun sonuncunda ise zaten kıt kanaat geçinmeye çalışırken bir de ödeyemeyeceğimiz borçların altına girmeye başladık. Bu durumu otelin patronlarına ya da temsilcilerine söylediğimizde ise “yapacak bir şey yok bizde de para yok” cevabını alıyoruz. Ses çıkardığımızda ise her işyerinde olduğu gibi kötü çocuk muamelesine maruz kalıyoruz. Maaşlarımızı onların keyfine göre değil, almamız gereken günde almak yasal hakkımızdır. Bu durumun çözümü için örgütlenmeliyiz. Teker teker patronlarla, müdürlerle cebelleşmek yerine birlik olup yapılan haksızlığa karşı mücadele etmeliyiz.  Sendikada örgütlenmek yasal hakkımızdır. Hep birlikte olup takım sözleşmesi yaparak patronun keyfi tutumlarının önüne geçebiliriz. Böylece ilişkileri bir düzene sokabiliriz. O zaman patron “ben de de para yok” deyip kenara çekilemez, çünkü biz işçiler yoksak otel de yoktur!

Bursa’dan bir turizm işçisi

 

Bu düzeni Köroğlular, Zaloğlular değiştirecek… Yani işçisiyle çiftçisiyle bizler değiştireceğiz!

Merhabalar bu yazımda sizlere 23 Haziran seçimlerinden bahsedeceğim. Malumunuz 31 Mart seçimlerinde milli iradenin seçtiği İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu AKP-MHP ve şürekası tarafından mazbatası elinden alınıp, seçimler uyduruk sebeplerle iptal edildi. Şimdi bir çoğunuz ne alaka diyeceksiniz burada mevzu parti değil kim olursa olsun milli iradenin seçtiği kişiye saygı duyulması gerekirken seçilmiş kişinin hakkının gasp edilmesidir. Tıpkı bir zamanlar Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın okuduğu şiirden cezaevine atılması gibidir. O zaman Tayyip Erdoğan’ın hakkı yendiyse aynı şekilde Ekrem İmamoğlunun da hakkını yemek istediler. Asıl mesele ise şudur halkın vergileri ile yapılan belediye hazinelerini talan ettiler bu dosyaları temizlemek için her türlü yola başvurdular. Trilyonlarca lira masraf ile seçim yapıldı işçiye emekliye köylüye kemer sıkma politikası diyorlar, kendileri yatlarda katlarda, Man adalarında, saraylarda… Ve seçimlerde katrilyonlarca lira harcayıp birde halka hakaret ediyorlar!  İmamoğlu'nun hakkı yendi ve halk ona hakkını teslim etti. Ama o da bir patrondur, müteahhittir, zalimin zulmünü Köroğlular, Zaloğlular yani işçisiyle çiftçisiyle biz yıkacağız. İşçisiyle, emeklisiyle, çiftçisiyle bu kapitalist düzene dur demek gerekiyor.

Bursa Migros’tan bir işçi

 

Mövenpick otel insanlık onurunu yerlere çalıyor..

Geçtiğimiz yıllarda işçileriyle mahkemelik olan, hemen hemen bütün davaları kaybeden Mövenpick otel geçmişindeki kara lekelere bir yenisini daha ekledi ve buna devam ediyor. Son üç sene içinde kapsamlı bir şekilde işçilerin haklarını gasp ettiklerini yazmıştık. Bunlar; servislerin kaldırılması, bonusların kesilmesi, bayram harçlıklarının verilmemesi, pozisyonlar arası orantısız maaş  sorunu, zorla ve tehditle mesai kağıdı imzalatma ve 16 saat çalıştırma gibi... Son 6 ayda ise housekeeping (kat hizmetler) bölümünün %80’lik kısmı göçmen işçiler (Bali, Nepal, Hindistan vs) ile dolduruldu.

Burada sorun kadroda göçmen işçilerin çalıştırılmasında değil, yerli işçilerden daha fazla sömürülüyor ve insanlık dışı muameleye maruz kalmalarıdır. Kadroda bulunan 9 erkek ve 3 kadın göçmen işçinin hepsinin bir dairede yaşıyor oluşu, bu 12 kişinin aynı tuvalet ve banyoyu kullanmaları onların patron gözünde ne kadar değersiz olduklarını ortaya koyuyor. Bir diğer sorun ise dil sorunu. Yerli işçiler, göçmen işçiler ile iletişim sıkıntısı çekiyor böylece bölümde oluşabilecek bir sorunun herkes tarafından desteklenmesinin de önüne geçilmiş olunuyor yani işçilerin bölünmesi durumu.

Göçmen işçilerin kirası Mövenpick Otel tarafından ödeniyor. Elbette bunda sorun yok, sorun kirada yaşayan diğer işçilerin de paralarını ödemeleri gerekir ve göçmen işçiye de yerli işçiye verdiği ücreti vermelidir. Ev sahibi ile 5 kişi yaşayacak diye anlaşılıyor ancak bu böyle olmuyor. Komşuları “binaya giren çıkan bitmiyor” diyerek karakola şikayet ediyor ve durum hepsinin gece evden çıkarılmasıyla sonuçlanıyor. Her ne kadar başka dairelere taşınmaları ile çözülse de patronlar nezdinde işçinin değeri bundan öte değil.

Bir başka konu ise; Mövenpick otel’in senede bir sefer verdikleri ayakkabı veya terlik (bölümlere göre) yardımını bile kat hizmetlerindeki göçmen ve yerli işçilere çok görüp aşçıların vermek zorunda olmadıkları eski terliklerini zorla alarak onlara harcanacak parayı  ekstra bir masraf olarak görmeleridir.

Ezilirken hep beraber eziliyoruz, bir olursak bizlere bunları yaşatanlara karşı da omuz omuza mücadele edebiliriz. Patlıcana bibere, suya sabuna hayat veren bizler bir avuç sömürücüye neler yapamayız.

İstanbul Mövenpick Otel’den bir turizm işçisi

Bu yazı Gerçek gazetesinin Temmuz 2019 tarihli 118. sayısında yayınlanmıştır.