Fabrikalardan Haberler - Şubat 2019

Fabrikalardan Haberler'' köşesinden, farklı sektörlerde çalışan işçi arkadaşlarımızın deneyim ve mücadelelerini aktarmaya devam ediyoruz. Bu sayıda Bursa, İzmir, Gebze ve İstanbul'dan işçi arkadaşlarımızın yazdığı yazılara yer veriyoruz. 

 

Sadece Cargill'de değil bütün fabrikalarda mücadele etmeliyiz

Sadece Cargill'de değil bütün fabrikalarda mücadele etmeliyiz

Bundan tam 286 gün önce anayasanın bize vermiş olduğu hakkı kullanarak fabrika içinde sendikalı olmak için Tek Gıda-İş sendikasına üye olduk. Üye olduktan hemen sonra patronların doğal bir refleks haline getirdikleri hâksız nedenlerle işten çıkartma yoluna başvurması biz Cargill işçilerini hak aramaya, mücadeleye sevk etmiştir. Daha önce söylediğim gibi bizi işten çıkarmaları ve mücadele etmeye başladığımızdan bugüne 286 gün oldu. Sayması bile uzun gelirken biz her sabah işe gider gibi çadırımıza gidip vardiyaya gelecek arkadaşlarımızdan önce çadırda oluyoruz. Bilsinler istiyoruz ki biz buradayız ve sonuna kadar mücadele etmeye devam edeceğiz. Bugün bizim Cargill'de verdiğimiz mücadele 14 kişinin mücadelesi olmaktan çıkmıştır. Artık mücadelemiz sadece Cargill fabrikasıyla sınırlı değildir. Bütün işçi sınıfının kurtuluşu için mücadele ediyoruz. Biz mücadeleye başladığımızda 14 kişiydik ama 286 gün boyunca bizim mücadelemize sahip çıkan bir sürü dost edindik. Cargill işçisi kazandığında işçi sınıfının kazanacağına inanıyoruz. 2018 yılının sonundan bu yana ülkenin ekonomik ortamı gitgide daha kötü bir hal almaya başladı. Son durumda 2019 yılı ülke için bir ekonomik kriz yılı olacağını gösterdi. Ama krizi yaratan patronlar krizin faturasını biz işçilerden çıkarmaya çalışıyorlar. Patronların bu krizi fırsata çevirmemeleri için biz işçilerin örgütlü mücadeleyi daha fazla sahiplenmeleri gerekiyor. Biz bugün örgütlü mücadelede birleşemiyoruz. Ama patronlar kendi çıkarları için bir araya gelmeyi başarıyorlar. Üreten bizlerin patronlardan daha fazla birlik olmaya ihtiyacımız var. Bugün Cargill'de bizim verdiğimiz mücadeleyi sadece Cargill'de değil, üretim yapılan emeğimizi harcadığımız her yerde birlikte vermeliyiz. Üretimden gelen gücümüzle mücadele etmeliyiz. Biz işçiler bilmeliyiz ki "Hak verilmez alınır".

Cargill direnişinden bir işçi

 

Yapılacak çok iş var ama yapacak gücümüz de var

Söylemez’de son sözü işçiler söyleyecek

Piyasanın bu kötü gidişatı tabiki biz işçileri vuruyor. Gebze’de çalışan arkadaşlarımızın sendikasız fabrikalardan atıldığı ve tanıdıkları işçi arkadaşlarının da başka fabrikalardan atıldıkları haberleri her geçen gün çoğalarak geliyor.  Biz işçiler biliyoruz ki işten atmalara karşı bizler birlik içinde olmadığımız sürece her gün: “ insan kaynakları acaba bugün beni çağırır mı? “ korkusuyla çalışacağız.

Söylemez Kauçuk fabrikasında birinci ayımı doldurdum ama ben girdiğimden beri atılan arkadaşlarımızın haddi hesabı yok. Ocak ayının ilk haftasında 7 ikinci haftasında 10 işçi arkadaşımız işten atıldı. Şimdiyse fabrikada 20 işçinin daha atılacağı haberi geldi. Patron ya biz işçileri her gün daha fazla çalışalım ve üretilen parçaların sayısının artması için korkuyla sindiriyor ya da gerçekten atacak. Memlekette işsizlik sayısının yüksek olması hem patronlara bu cesareti veriyor hem de maliyetten kurtarıyor. Patronların biz işçileri işten atmasını daha fazla maliyetli hale getirmeli, öncelikle benim çalıştığım sendikasız fabrikalar gibi bir çok fabrikaya sendikalar sokmalı ve hatta burada da durmamalıyız sendikalarımıza sahip çıkmalı ve patronların kıdem tazminatımıza hükümet öncülüğünde yaptığı saldırılara karşı grevler örgütlemeliyiz. Uzun lafın kısası yapılacak çok işimiz var ama yapacak gücümüzde var. Birlik olduktan sonra işçilerin karşısında kimsenin duramadığını çok sefer gördük ve göreceğiz.

Gebze Söylemez Kauçuk’tan bir işçi

 

Marka büyüdükçe haklar küçülüyor

Marka büyüdükçe haklar küçülüyor

Merhaba ben Coca-Cola Çorlu fabrikasında çalışıyorum.  Fabrikada beyaz yakalılar dahil ortalama 300 çalışan bulunmakta. Önceleri burada çalışmak büyük prestijli bir işti. Hele bir de kadrolu çalışıyorsanız piyasa ortalamasının üzerinde ücret alıyordunuz. Şimdiyse kadrolu değilseniz fabrikada mevsimlik işçilik 8 ay süreyle olmakta. Sonrasında çıkartılıyorsunuz zaten. Maaş konusuna gelince üç ayda bir iki asgari ücret alıyorsunuz. Onun haricinde her hangi bir hak verilmiyor. Cola’da işçinin durumu bu haldeyken patronların durumu ne şekilde? İstanbul Sanayi Odası verilerine göre Türkiye’nin ilk 50 şirketi arasında yer alan bu şirket, 2017 yılında net karı 240,6 milyon lira olarak açıkladı. Aynı veriye göre bu şirketin çalışan sayısı ise belli değil. Ama ironik olan şu ki, kazandığı bu kar oranı az gelmiş olacak ki, artık sadece mevsimlik değil aynı zamanda İşkur’lu işçiler de almaya başladılar. Bu arkadaşların maaşlarını ise Coca-Cola değil İşkur ödüyor. İşkur, bu ödemeleri gelinen gün üzerinden yaptığı ve bu işçi kardeşlerime Pazar günü de çalışmak yasak olduğu için İşkur’lular asgari ücretin dahi altında ücret alıyor. Acaba o verilerde İşkur’lu ve mevsimlik çalışan işçi kardeşlerim de yer alıyor mu? Yahut alsalar bile patronların bizi birer sayı olarak görmekten başka bu durum neyi değiştirir? Geçinme derdini soran yok! Kirayı nasıl ödeyeceksin diyen de yok! Diğer markaları hariç tuttuğumuzda günde ortalama 200 bin şişe Cola’yı biz işçiler üretiyoruz. Üretimde sözümüz olduğu gibi yönetimde de olmalı artık! Biz işçilere göre markaların prestijleri hiçbir şey ifade etmemeli çünkü marka ne kadar büyürse işçilere verdikleri haklar o kadar küçülüyor. Hiçbir şey için olmazsa bile iş güvencemiz için örgütlenmeliyiz!

Çorlu Coca-Cola fabrikasından bir işçi

 

Krizin faturasını emekçiler ödemeyecek

Bilecik

Yoldaşlar daha önceden il özel idarede geçici işçi statüsünde çalışan biriydim maalesef süremiz doldu ve yıl başında işten çıkarıldık. Hepimizin bildiği gibi ekonomik kriz ülkemizi ele geçirmiş durumda bu yüzden birçok fabrikada işten çıkarımlar gündemde. Bu gündem bu şekilde devam ederken ve fabrikalardan işçiler çıkarılırken iş başvurusunda bulunmaya gitmek hatta gitmeyi düşünmek bile gerçekten umutsuzluk gibi geliyor. Ve bir yandan gündem bu olduğu içinde veya olmasa bile herkes tanıdığını fabrikalara sokmaya çalışıyor yani heryerde torpil gerekiyor. Kimsesiz, arkasında kimseyi bulundurmayan hiçbir torpili olmayan ve tek gayesi evine ekmek götürmek olan insanların fabrikalarda iş bulma imkanı bir o kadar azalıyor. İş verenlerin çıkardığı krizi biz emekçiler ödemek zorunda değiliz. Emek! Hak! Özgürlük!

Bilecik’ten bir işçi

 

Yeni zam yeni baskı

yeni zam yeni baskı

Ocak ayında belirlenen asgari ücret şubat ayı itibari ile ücretlere yansımaya başladı. Yeni asgari ücreti beğenmeyen patronlar gelen zammın parasını nasıl geri alacaklarını ilk zam görüşmelerden bu yana planlamaya başladılar. Önce kendi hükümetlerinden ağlayarak zammın parasını geri aldılar. Sonrasında ise hemen biz işçilere saldırmaya başladılar. Hepimize sırayla ücretsiz izin vermeye başladılar. Bunu da yetersiz bulan patronlar daha sonrasında her gün beraber mesaiye başladığımız arkadaşlarımızı türlü gerekçeleriyle işten çıkarmaya başladılar. İşten çıkardıkları arkadaşlarımızın yerine yeni insan almak yerine biz çalışan işçileri ücretsiz fazla mesailerle onların yerini doldurmamızı istemeye başladılar. Anlayacağımız patronlara sadece hükümet teşvikleri yetmedi. Yarattıkları krizin bedelini biz işçilerden çıkarmaya çalışıyorlar. Krizi yaratan bedeli ödemekten kaçarken biz işçilere misli ile ödetiyorlar. Krizi biz yaratmadık ki bedeli niye biz ödüyoruz. Krizi yaratana bedelini ödetmek için birlikte örgütlü mücadele vermeliyiz. Az ile yetinmek yerine hakkımız olanı almak için mücadeleye bugün başlamalıyız.

Bursa'dan bir turizm işçisi

 

Birleşik İşçi Cephesini Kurmaya!

Birleşik İşçi Cephesini Kurmaya!

Merhaba dostlar. Yeni yılın ilk ayını bitiriyoruz. Zamlı ücretlerimizi alacağız almasına ama hayat o kadar pahalılandı ki, maaşlarımız bizim cebimize girmeden bitmiş oluyor. Meyve-sebze pazarlarına gidiyoruz her şey ateş pahası. Kiraya zam, doğalgaza zam, elektriğe zam... Peki bizim ücretlerimize yapılan zam neden bu kadar az?  Haftanın 6 günü en az 10 saat çalışıyor, ayın sonunu getiremiyoruz. Açlık sınırında aldığımız ücretlerle yaşamaya çabalıyoruz. Hasta olma lüksümüz yok. Her an ensemizi yalayan patronun nefesi, bize kapının önüne koyulmayı an be an hissettiriyor. İşsizlikten ve ekonomik krizden faydalanan patronlar, bizi köle misali çalıştırmayı kendilerinde hak buluyor ve yaptığımız işi sanki lütfediyormuş edasına bürünüyor. Biz işçilerin biat etmekten başka çaresi yokmuş durumunu yaratıyor. Üstüne üstlük memlekette bir yerel seçim gündemi var. Sanki yaşam standartlarımız çok iyiymiş gibi bir de bizden başımıza yeni rantçıları, hırsızları seçmemizi bekliyorlar. Ha AKP ha CHP ha bilmem ne! Onlar kendi ceplerini doldurmayı düşünedursunlar, biz kendi cephemizi kuralım. Ancak o zaman fırsatçı, alçak patronları ve onların çanakçısı patron siyasetçilerini bozguna uğratırız. Bir olursak bizim değil onların boynu eğilir! Koşullarımız sadece bizim tarafımızdan düzeltilebilir, bunun yolu da ocu bucu demeden bir olmakla, birleşik işçi cephesi kurmakla olur! 

İzmir’den bir gıda işçisi

 

Bu yazılar Gerçek gazetesinin Şubat 2019 tarihli 113. sayısında yayınlanmıştır.