Fabrikalardan Haberler

Gerçek Gazetesi'nin her ay düzenli olarak yayınladığı "Fabrikalardan Haberler" köşesi Mart ayında da Manisa'dan Tuzla'ya ve İstanbul'a önemli işçi merkezlerinden haberlerle dolu.



Birlik olduk kazandık!

Mobilya sektöründe çalışma koşulları oldukça ağırdır ve işçilerin birlikte hareket etmesi oldukça zordur. Kalifiye işçilerin maaşları asgari ücretin üstünde olsa da asgari ücret üzerinden gösterilir. Kaçak ve sigortasız işçi çalıştırma çoktur. Buna rağmen işçinin hakkı için direnmesi imkânsızlıkları imkânlı kılabilmektedir.

Uzun süredir özellikle asgari ücrete yapılan zam üzerine fabrika içinde patrona karşı bir psikolojik savaş başlatmıştık. İşlerin yavaşlaması üzerine patron bizleri tek tek odasına çağırmış üzerimizde baskı kurmaya çalışmıştır. Buna rağmen direnişimiz kırılmamıştır. Nihayet bu direnişimizin meyvesini almayı başardık. Patron, fabrika kurulduğu günden bu güne yılda bir kez nisan ayında zam yapardı. İlk kazanımımız zammı Ocak ayına çekmek oldu. Asgari ücrete yapılan zamla birlikte kalifiye ve kıdemli işçilerin maaşları asgari ücretle çalışan işçilerle aynı olmuştu. Verdiğimiz mücadele ile asgari ücret üstünde maaş alan arkadaşlarımıza 250 ile 300 lira zam yapıldı. Lakin tüm işçilerin maaşları hala asgari ücret üzerinden gösteriliyor. Bunu şimdilik düzelttiremedik. Lakin işçi arkadaşların moralleri çok yüksek. Zira bu kadar zorlu bir sektörde bu kadar zorlu bir patrona geri adım attırabildik. Özellikle yaza doğru yani mobilya sektörünün açıldığı döneme doğru diğer sorunlarımızı çözmek içinde adımlar atacağız. Birlik olduğumuzda işçinin karşısında hiçbir gücün duramayacağını öğrendik. Bu kazanımlarımız bölgedeki diğer mobilya fabrikalarına da sıçrayacaktır.

Manisa'dan bir mobilya işçisi

 

Birken eğilir bükülürüz ama birlikken ne eğilir ne de bükülürüz

Merhaba. Sizlere bugün hepinizin bildiği fakat bir türlü düzelmeyen başıbozuk bir düzenden bahsetmek istiyorum. Bildiğimiz üzere asgari ücret malum 1300 lira. Fakat bir kişinin geçim maliyeti 1782 lira. 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 4714 lira. Yani bir baba, iki çocuğu ve eşi, nasıl 1300 lira ile geçinecek? Şöyle bir düzene bakıp insanın derinden her nefes alış verişinde of çekmemesi imkânsız. Peki böyle bir düzende yaşarken bu kadar yoksulluğu ve sıkıntıyı çekerken, hiç aklımıza gelmiyor mu bu düzen nasıl düzelecek diye? Kimse yok mu bu işe dur diyecek? Biz emekçiler çoğumuz aynı soruyu soruyoruz. Ben cevap vereyim. Evet var. Bizim hakkımızı savunurken bizi yalnız bırakmayacak, işçi ölümüne ucuz işçiliğe yani asıl olan hakkımızı almamıza yardımcı olacak ve sırtımızı dayayabileceğimiz işçi kardeşlerimiz var, sendikalarımız var. Emekçi kardeşlerim, siz de gelin hep birlikte bir yumruk olalım. Tek başına yapılan hiçbir eylem, hiçbir plan başarılı olmuyor. Gelin bu sömürücü düzeni beraber devirelim. Unutmayalım ki birken eğilir bükülürüz ama birlikken ne eğilir ne de bükülürüz. Biz varsak patronlar ve onların parası var. Biz yoksak patronlar da yok. Ucuz işçiliğe ve taşeron firmalara hakkımızı yedirmeyelim, tersaneleri onlara dar edelim.

Tuzla Ada Tersanesi’nden bir işçi

Tersanede taşeron patronunun hemşericiliği de bir yere kadar

Ben Desan tersanesinde montajcı olarak çalışıyorum. Tersanelerde özellikle hemşericilik üzerinden taşeron işçi çalıştırılıyor. Taşeronlar Karadenizli, Tokatlı, Erzincanlı, Sivaslı oluyor genellikle. Kendi memleketlerinden gelen işçiler, yaza kadar dur durak bilmeden çalışıyorlar. Yazın memleketlerine dönüyorlar. Ancak yaza kadar hiçbir yerle bağ kurmuyor bu işçiler. Kahve veya dükkân tutup kaldıkları yerden işe gidip geliyorlar sadece. Ama memleketlerinden gelip çalışmaya başladıktan sonra işçiler, taşeron bakıyor kim daha ucuza çalışıyor. Onunla işi devam ettirip en iyi hemşerisi yapıyor. Dolayısıyla hemşericilik orada bitiyor. Tabi bu dediğim sadece taşeron olan işçilerde. Kadrolu işçilerde böyle bir şey yok.

Tuzla Desan Tersanesi’nden bir işçi

Hak verilmez alınır!

Sevgili işçi kardeşlerimiz, ben İstanbul Gaziosmanpaşa'da tekstil işçiliği yapmaktayım. Bu sektör diğer sektörlere bakılınca çalışma şartları açısından son derece acımasız. Öncelikli sorunlarımız güvencesiz bir şekilde, sağlık koşullarının olmadığı, düşük ücrete ve uzun çalışma saatlerine maruz bırakılarak çalıştırılmaktır. Bu sektörde değil sendikal haklar, sosyal güvence hakkını dahi isteyince, işten kovulmalar söz konusu olmakta veya sigortanı yapsa bile işveren 12 saat çalıştırıp geçinmesi imkânsız asgari ücret verir ama hiç düşünmüyorlar bizi o para ile evi nasıl geçindirelim diye. Piyasa krize girdiğinde çalışmadığımız günlerin parasını üç kuruş maaşlarımızdan kesiyorlar, sormak lazım bizim ne suçumuz var? Tek suçumuz işçi mi olmak? Ama biraz da suçu kendimizde aramak lazım. Bunca kötü şartlarda çalıştırılırken sessizce bu haksızlığa boyun eğmemeliyiz. Dertlerimiz aynı. Güvencesiz, sağlıksız ortamlarda, uzun çalışma saatleri ve düşük ücretle çalışmayı, artık istemiyoruz! Sormak lazım bizim kaderimiz mi sömürülmek? Ve unutmadan haklarımızı istemek yetmez. Hak verilmez alınır!

İstanbul Gaziosmanpaşa'dan bir tekstil işçisi


Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Mart 2016 tarihli 77. sayısında yayınlanmıştır.