Fabrikalardan Haberler

"Fabrikalardan Haberler" köşesinde farklı fabrikalardan emekçilerin seslerini duyurmaya devam ediyoruz.

 

Bir sömürü bahanesi olarak kriz

Antalya’da çalışan turizm işçilerinin son üç senedir uğradıkları her haksızlığa karşı patronlar tarafından gösterilen sebep krizdi. Uçak krizi ile başlayıp, ülke içindeki karışıklıklar ve nihayet 15 Temmuz’a kadar gelen olağanüstü dönemde patronlar biz turizm işçilerini kelimenin tam anlamıyla köle gibi çalıştırıp kriz var dediler.

Bu sezon oteller yerli ve yabancı turistlerle doldu taştı. O bahsedilen kriz, müşterinin Türkiye’ye gelmemesi, otellerin boş kalması ise bu sezon için böyle bir durum söz konusu değildir. Oteller tıka basa müşteriyle dolu olmasına rağmen patronlar müthiş bir açgözlülükle bizi köle gibi çalıştırmaya devam etmeye çalışıyorlar. Maaşlarımıza zam yapılmıyor, istihdam seferberliği adı altında güvencesiz çalışmaya mahkûm ediliyoruz, 8 saatlik iş günü zorunluluğu bile rafa kaldırılmış durumda!

Eğer ortada bir kriz varsa, patronlar bundan çok kârlı çıktı demektir. Son üç senede Antalya’da yeni açılan lüks otellerin sayısına bakıldığında bu çok net olarak görülebilir. Bunun karşısında turizm işçileri girdikleri borç batağından bir türlü kurtulamıyor, gittikçe çalışma koşulları kötüleşiyor, tüketim maddelerine yapılan zamlar göz önüne alındığı zaman maaşlarımız eriyip gidiyor.

Otel otel, bölge bölge birleşip kendi taleplerimizi dayatmak zorundayız. Bundan başka bir çıkar yol, bir çaremiz kalmadı.

Antalya’dan bir turizm işçisi

 

Gerçekten hedefi kim tutturdu, biz mi yoksa patron mu?

Selam yoldaşlar, ben Hakan Çanta diye bir fabrikada dershane parası için çalışan 18 yaşında bir işçiyim. Fabrikaya başlayalı yaklaşık 1,5 ay oldu. Ve orada benim gibi çalışan bir sürü genç var. Her işyerinde olduğu gibi bizim işyerinde de birçok sıkıntı var. Birkaç örnek vermek gerekirse, mesela çıkış saatlerimiz. Ben fabrikaya başladığımda giriş saati sabah 8, çıkış saatimiz akşam 6 idi. Sonra yeterince hızlı çalışmadığımızı söyleyip çıkış saatimizi 6:15 yaptılar. Ama dediğim gibi bu sıkıntılardan sadece biri. 6:15’te de çoğu zaman çıkamıyoruz, mesaiye kalıyoruz. Mesaiye kaldığımızda saat 18:30’da yemeğe çıkıyoruz ve yediğimiz yemekleri görmeniz lazım. Bir gün dört arkadaşım yemek yüzünden rahatsızlandı, bir arkadaşımın yemeğinin içinden sinek çıktı. Bazı beyaz yakalar bu konuda rahat. Yemek hoşlarına gitmezse dışarıdan yemek getirtiyorlar. Ama bizim böyle bir şansımız yok.

Bu arada bizim müdür tam bir toplantı hastası. Sürekli bizi toplayıp toplayıp hep aynı sözleri söylüyor: “Gençler, biraz daha hızlı. Bu ay ciroyu kaldırdık.” (Hedef tuttu anlamında.) Ama gerçekten ciroyu kim kaldırdı, biz mi yoksa patron mu? Bunu ilk duyduğumda cebimde yaklaşık 10 lira para vardı ama biz 3 günde 3 milyon lira ciroluk iş yaptık. Evet yanlış duymadınız, tam 3 milyon! Ama cepte yine 10 lira var, ay sonunda ise asgari ücrete talim. Ama bu hep böyle gider mi? Tabii ki de hayır! Ciroyu biz yaptıysak, yemek de bizim hakkımız. Hakkımız olanı bize kendi elleriyle vermeyeceklerini, bunun için işçiler olarak birlikte hareket etmemiz gerektiğini biliyoruz.

Çorlu Hakan Çanta’dan bir işçi

 

Emek hırsızlığına artık yeter!

Çalıştığımız organize sanayi bölgesinde tekstil fabrikaları var. Mesailerimizi elden veriyorlar. Sigortayı düşük gösteriyorlar. Fazla mesai ile birlikte çalışma saati 11 saati aşıyor. Biz normalde günde 9 buçuk saat çalışıyoruz. Ama cumartesi de 3 buçuk saat daha çalıştırıyorlar. Fazla çalışma olduğu halde bunun parası verilmiyor. Cumartesi bedavaya çalışıyoruz. Saat 9 iş başı, çıkış belli değil. Mesai kağıdını zorla imzalattılar. Bu kağıdı imzalamak kanuni haklarımızdan vazgeçtiğimiz anlamına gelmiyor. Arkadaşların birçoğu bunun farkında ama baskı çok olduğu için seslerini çıkaramıyorlar. Ama artık buramıza kadar geldi. Daha fazla emeğimizin çalınmasına göz yummayalım!

Bursa Gürsu Organize Sanayi’den bir tekstil işçisi

Bu yazı Gerçek gazetesinin Ağustos 2017 tarihli 95. sayısında yayınlanmıştır.