Fabrikalardan Haberler

Gerçek Gazetesi'nin her ay düzenli olarak yayınladığı "Fabrikalardan Haberler" köşesi Temmuz ayında da İstanbul'dan Bursa'ya, İzmir ve Eskişehir'e önemli işçi merkezlerinden haberlerle dolu.

 

Maaşları elden veriyorlar, bu hırsızlık değil de nedir?

Çalıştığım fabrikada sigortalar asgari ücretten yatırılıyor. Daha yüksek ücret alanlar kalan kısmı ve mesaileri elden alıyor. Yani açıkça hakkımızı yiyor emeğimizi çalıyorlar. Herkes bu durumdan muzdarip. Ama örgütlülük olmadığı için millet içine atıyor. Pek çok arkadaşımız da bu konudaki yasal haklarımızı bilmiyor. Patronun işten atma tehditlerine pabuç bırakıyorlar. Hukuksuz olan patron, haksız olan patron, hırsız olan patron! Ama işçi susarsa bu düzen böyle devam eder. Örgütlenmeden ve bilinçlenmeden de işçinin sesi çıkmaz. O yüzden el ele verelim.

Bursa'dan bir tekstil işçisi

 

Kötü çalışma koşullarının çözümü: sendikalı olmak ve mücadele etmek

Ben İzmir Çiğli Atatürk Organze Sanayi Bölgesi’nde gıda fabrikasında çalışan bir işçiyim. Yaklaşık olarak 4 aydır bu fabrikada çalışıyorum. İşe girdiğimden beri zamanında paydos ettiğimiz günler bir elin parmağını geçmez. Hemen hemen her gün 13 saati bulan çalışma saatlerine maruz kalıyoruz. Eve geldiğimizde sadece uyumaya zaman kalıyor. Mesai ücretleri yatmamakla birlikte maaşımızı bile zor alıyoruz. Bir sonraki aya sarkan maaşlarımız oluyor. İşe girdiğimde vaad edilen hiçbir koşul gerçekleştirilmedi. Servis imkanı var deyip, mal taşınan küçük ticari aracın arkasında 8 kişi tıklım tıklım bir halde yalnızca sanayi dışına kadar bırakılıyoruz. Hakkımızı aradığımız takdirde fabrika içinde örgütlenmekle suçlanıp, işten atılma tehditleriyle karşılaşıyoruz. Oysa sadece insanca yaşamak, insanca çalışmak derdimiz. Ne ailemizle, arkadaşlarımızla zaman geçirebiliyoruz, ne dinlenmeye vaktimiz oluyor ne de kendimize ayırabilecek bir saatlik bir zamanımız oluyor. Üstüne üstlük emeğimizin karşılığını alamıyoruz. Bizi cebimizde otobüs parası bile olmayacak halde bırakanlar, altlarında son model arabalarıyla gününü gün ediyorlar.

Tabii ki bu sorunları çözmek için bir yol var. Bu yolun adı sendikalı olmak. Ama tek başına sendikalı olmak da yetmez. Üye olduğumuz sendikayla beraber hareket ederek mücadele etmek ve sendikamızı an an denetlemekle sorunlarımızı çözebiliriz. Biz İzmir’den gıda işçileri olarak bunu yapmaya çalışacağız. Başta gıda olmak üzere bütün sektörlerdeki işçileri de mücadeleye davet ediyoruz.

İzmir Çiğli Organize Sanayi Bölgesi’nden bir gıda işçisi

 

İş güvencemiz için mücadele şart

Merhaba ben önceden turizm sektöründe çalışıyordum. Turizm sektöründeki sorunlar herkes tarafından biliniyor. Yılın yarısını evimden, ailemden uzakta çalışarak, diğer yarısını işsiz olarak geçiriyordum. Fabrikada işe girmeye karar verdim. 6 ay iş aramama rağmen bulamadım. Sonra bu fabrikaya 45 günlük sözleşmeyle işe başladım. İki kez çay molamız var. Biri sabahtan diğeri öğleden sonra ve 10’ar dakika. Sadece bir tane tuvalet olduğu için molamız tuvalet sırasında geçiyor. Çay içmek pek mümkün olmuyor. Yemek molamız sadece 20 dakika. Bütün bunlar yetmezmiş gibi 45 günü bitirmemize 3-4 gün kala ramazan dolayısıyla verilen erzak paketlerinden faydalanmayalım diye sözleşmemiz bitmeden işten çıkarıldık. 10 gün sonra tekrar işe çağrıldık. İşe girdikten sonra da bayram parası vermemek için yine işten çıkartılacağımız söylentisi dolandı. Sonuç olarak sektör değiştirmek fayda sağlamıyor. İş güvencemizi sağlamak için, insan onuruna yakışır şartlarda çalışabilmemiz için, emeğimizin karşılığını alabilmek için bütün işçiler birleşmeliyiz. Sendikalarla mücadelemizi büyütmeliyiz.

Eskişehir Peyman’dan bir işçi

Tuzla tersanelerinde bir iş cinayeti daha

Tuzla Desan tersanesinde Mustafa Özsoy isimli montaj işi yapan bir tersane işçisi on metre yükseklikten düşerek hayatını kaybetti. Düşmesini engelleyecek herhangi bir tedbirin olmadığı ortada. Bunu tahmin etmek için tutulan raporun okunmasına bile gerek yok. Tersanelerde yıllardan beri yüksekten düşüp hayatını kaybeden yüzlerce işçinin arasına bu arkadaşımız da eklendi. Çok basit bir dille anlatalım. Mustafa Özsoy gemilerin başına monte edilen usturmaça denen kauçuk bir maddeyi takıyordu. Zeminle işi yaptığı yer arasındaki 10 metrelik mesafe, düştüğünde ağır yaralanma ve ölümün olacağı bilinen bir mesafedir. Bu işi yaparken emniyet kemeri kullanılması ya da montajı yapacağı alana düşmesini engelleyecek bir mekanizmanın kurulması gerekirdi. Yani en basit bir tedbirin bile alınmamasından dolayı, Mustafa Özsoy hayatını kaybetti. Tuzla tersanelerinde yaşanan iş cinayetlerinin yüzde 22’si yüksekten düşmelerden oluşuyor. Mustafa Özsoy’un ölümü, bu istatistiği biraz daha arttırmıştır.

İş cinayetleri ve iş kazaları, özellikle ağır sanayinin bir parçası haline gelmiş durumda. Bu tür kazalar yıllardır tekrarlanıyor. Devletin, bu kuralsızlığı ve işçilerin hayatını hiçe sayan bu çalışma düzenini denetlemek gibi bir niyeti yok. Tersanelerdeki iş güvenliği uzmanları maaşlarını tersane patronlarından alıyorlar. Onlara bağımlılar. Sesleri çok çıktığında kapıya konma tehlikesiyle karşı karşıyalar. Büyük çoğunluğunun, "baretini tak" demekten yaptığı bir şey yok. O halde, işçiler hayatlarını hiçe sayan bu kuralsızlıkla hesaplaşmayı kendileri

İstanbul Tuzla’dan bir işçi

Bu yazı Gerçek gazetesinin Temmuz 2017 tarihli 94. sayısında yayınlanmıştır.