EMİS'ten MESS'e kazanımları büyütelim, daha büyük mücadelelere hazırlanalım

AKP iktidarı ısrarlı bir biçimde işçi sınıfının grev hakkını ortadan kaldırmaya çalışıyor. İşçiler ise grev ve toplu sözleşme hakkını korumak için mücadele ediyor. En son Bakanlar Kurulu kararı ile yasaklanan EMİS grevinde metal işçileri, bu yasağı sineye çekmediler, mücadele ile cevap verdiler ve önemli kazanımlar elde ettiler. Bugün grev yasağına karşı mücadeleyi işçi sınıfının sendikal örgütlenme hakkının savunulmasının en kilit cephesi olarak kavramak zorundayız. EMİS grevleri ve elde edilen kazanımlar sadece bir başlangıçtır. Bu kazanımlar ekonomik açıdan önemli olmakla birlikte esas olarak sendikal özgürlüklerin, grev ve toplu sözleşme hakkının savunulması bakımından kıymetlidir.

AKP'nin yasakladığı grevler kadar yasaklamadıkları da önemli: Her durumda amaç örgütlülüğü kırmak!

12 Eylül'den bu yana en çok grev AKP döneminde yasaklandı. Şişecam, Goodyear, Pirelli, Brisa, Erdemir, MESS ve son olarak EMİS yasaklanan grevler arasında yer alıyor. AKP'nin grev yasaklarında gösterdiği gerekçeler milli güvenlik ve genel sağlık. Ancak grev yasaklarının ardındaki esas amaç sermayenin kârlarını korumak olduğu kadar işçi sınıfının sendikal örgütlülüğünü dağıtmak da. Bunu daha net görmek için AKP'nin yasakladığı grevler kadar yasaklamadıklarına da bakmak lazım.

AKP iktidarının esas önceliği grevi kırmak. AKP bir grevi, sendika içinde yönlendirebildiği grupları, polis zoruyla da destekleyerek kırabiliyorsa yasaklama yolunu tercih etmiyor. 2013 yılındaki Çaykur ve Türk Hava Yolları grevleri bunun en tipik iki örneği. Çaykur'da grev sürecine AKP doğrudan aynı işyerinde yetki almaya çalışan Hak-İş'e bağlı Öz Gıda-İş vasıtasıyla müdahale etti. Grev aynı zamanda birçoğu ailecek çay üreticisi olan mevsimlik işçiler kullanılarak kırıldı. Grevin geçersiz kalmasının ardından Çaykur'da yetki Öz Gıda-İş'e geçti.

2012'de AKP'nin meclisten sivil havacılık sektöründe grev yasağı getirmesine karşı THY işçileri iş bırakmış ve bu işçilerden 305'i işten çıkartılmıştı. Bu 305 işçi Hava-İş sendikasının bel kemiğini oluşturan öncü işçileri de kapsıyordu. Bir yıl sonra toplu sözleşmeler sonuçsuz kalıp grev kararı alındığında işten atılmış 305 işçi grev gözcülüğü yapamıyor, havalimanında dış hatlar önünde nöbet tutmaları ise bir polis ordusu tarafından engelleniyor, hükümet destekli grev kırıcılar ise böylece rahatlıkla hareket edebiliyordu. Sonuçta THY grevi kırıldı. Ardından Hava-İş sendikasında AKP destekli bir çete yönetimi ele geçirdi. Bugünlerde söz konusu çete THY'nin içine düştüğü mali sıkıntıları bahane ederek işçileri sıfır zamma ikna etmekle uğraşmakta.  

Bu örneklere bakıldığında iktidarın esas amacının grevleri kırmak ve sınıf mücadeleci bir sendikal örgütlülüğü dağıtmak olduğu gayet açık. Bu başarılamadığında ise devreye grev yasağını sokuyorlar. Grevlerin milli güvenliği ya da genel sağlığı tehdit ettiği için değil, patronların çıkarlarını ciddi şekilde tehdit edecek örgütlülüğe ve güce sahip olduğu için yasaklandığını görebiliyoruz.

Metal işçisinin kazanımları

EMİS grevi başlamadan önce yine Birleşik Metal'in örgütlü olduğu Asil Çelik'te grev gece yarısı kararnamesiyle yasaklanmıştı. Bu yasaklama kararı binlerce işçiyi kapsayan EMİS grevleri için bir gözdağı niteliği taşıyordu. Asil Çelik işçileri greve çıkamadan iş başı yaptılar ama üretimde ciddi aksamalar yaşanmaya devam etti.

EMİS grevleri ise 20 Ocak sabahı tam katılımla başladı. Saatler içinde yasaklandı. Cuma günü başlayan ve yasaklanan grevin ardından Birleşik Metal'in kararıyla işçiler haftasonu boyunca iş başı yapmadı. EMİS bunun üzerine fabrikalarda işçiler aleyhine tutanaklar tutturdu. Hafta başında sendika bir açıklama daha yayınlayarak grev yasağını tanımadığını ilan etti. İşçiler fabrikalarına geldiler ama çalışmadılar. Bantlar akmadı, çarklar dönmedi, üretim yapılmadı. Grevde olmayan fabrikalarda da işçiler toplanarak grev yasağını protesto ettiler. Birleşik Metal, grev yasağına sadece EMİS fabrikalarında değil örgütlü olduğu diğer fabrikalarda da havayı ısıtarak cevap verdi. Bu tutum hem grev yasağının gayri meşru olduğunun altını çiziyor, hem işçiye moral veriyor, hem de patronları korkutuyordu.

Nitekim Pazartesi akşam saatlerinde Çalışma Bakanlığı da devreye girmek zorunda kaldı ve EMİS'le toplu sözleşme görüşmeleri yeniden başladı. Birleşik Metal bu görüşmelerden Cuma gününe göre önemli kazanımlarla kalkıyordu. Hem saat ücretlerine seyyanen yapılan zamda (1 lira 20 kuruş) hem de yüzdelik artışlarda (yüzde 7) ilerleme sağlandı. Ortalama yüzde 18,5 zam ile ilk altı ayda fabrika ortalamalarına göre değişen 443 ile 510 lira arasında net artış elde edildi. Sosyal haklarda da iyileştirmeler oldu. Ancak en önemli kazanım 2015 yılından beri metal işçilerinin en önemli taleplerinden biri olan iki yıllık sözleşmenin imzalanması. Zira 2015'te Türk Metal üç yıllık sözleşmeye imza atmış, yasaklanan grevlerde de Yüksek Hakem Kurulu üç yıllık sözleşmeye hükmetmişti.  Patronlar uzun süreli sözleşme istiyorlar. Böylece hem ekonominin sarsıntı yaşaması halinde işçinin koşullarını düzeltebilmesini bir yıl daha geciktirmiş oluyorlar, hem de fabrikadaki sınıf çelişkisinin daha uzun aralıklarla ortalığı ısıtmasından yararlanıyorlar. İşte iki yıllık sözleşme, özellikle kriz koşullarının ortaya çıktığı günümüzde bunun için önemli.

Ejot, Paksan, Demisaş, Renault, Tofaş, Ford, Türk Traktör, Arçelik LG... İşgalci, grevci, direnişçi işçileri unutma!

Söz konusu kazanımların salt ekonomik açıdan bakıldığında  ne kadar yeterli olduğu tartışılabilir. Ama grevin yasaklandığı, OHAL altında dört koldan işçilere korku salındığı bir ortamda elde edilen kazanımların önemsenmesi gerektiği açık. Ancak esas kazanım grev yasağının sineye çekilmemesidir. Esas kazanım, grev yasağı ile başlayan, 60 gün sonra Yüksek Hakem Kurulu’na giden ve sonunda patronun istediği sözleşmenin imzalanmasıyla sonuçlanan döngünün kırılmasıdır. Bu yönüyle metal işçileri gelecek için, hem de yakın gelecek için bizi bekleyen mücadeleler açısından moral veren bir örnek oluşturdular. Şüphesiz ki bu örnek bir günde yaratılmadı. 2015 grevi yasaklandığında fabrikalarını işgal eden, direnen Ejot Tezmak, Paksan, Demisaş işçilerinin çorbadaki tuzunu unutmayalım. Birleşik Metal üyesi olmasalar da Türk Metal'e isyan ederek başlattıkları mücadelede fiili grev ve işgallerle tüm Türkiye'yi sarsan Renault (bugün Renault fabrikasında Birleşik Metal yetkiyi almak üzere yüklenmektedir), Tofaş, Ford, Türk Traktör, Arçelik LG gibi fabrikaların işçilerinin verdiği mücadele de son derece önemli. Onların grevleri hiçbir zaman yasaklanamamıştı zira yasal prosedüre değil işçinin haklılığına, mücadelesinin meşruluğuna dayanıyordu.

İşte metal işçilerinin bu mücadele deneyimleri sayesindedir ki bugün Birleşik Metal eylemleri daha da büyüteceğini ilan ettiğinde bu söylemin altı doldurulabilmiş ve gösterilen kararlılığın bir yaptırım gücü olmuştur. Elbette ki bu örnekler geliştirilmeli, büyütülmeli ve güçlendirilmelidir. Zira iktidarın sermaye ile el ele yürüttüğü saldırılar bitmemiştir, bitmeyecektir de.

Daha büyük mücadelelere hazırlanmalıyız

Doğrular kadar eksiklerden de ders çıkarılmalıdır. Yaşanan süreç, fabrikalarda toplu sözleşme taslağı üzerindeki tartışma ve eğitimler kadar grev yasağına karşı nasıl mücadele edileceğine dair de güçlü bir hazırlığın önceden yapılması gerektiğini ortaya koymuştur. İşçi greve çıktıktan sonra neler yapacağını bildiği kadar,  olası bir grev yasağına karşı nasıl davranacağını da önceden bilmeli, kafasındaki soru işaretlerini gidermeli ve günü geldiğinde tam bir birlik ve bütünlük içinde hareket edebilmelidir. Bu noktada grev sabahı belirli eksiklikleri gözlemlediğimizi belirtmeliyiz. Bir dizi fabrikada işçilerin grev başlar başlamaz fabrika önlerinden evlerine gönderilmesi ve daha grev yasağı haberi gelmeden nöbet sistemine geçilmesi doğru olmamıştır. İşçinin gücü birliğinden gelir. Hele ki baskıların arttığı bir ortamda bu birliğin en ileri şekilde sağlanması ve korunması esastır.

Grev yasağının aşılması, ortaya koyulan eylemlilik düzeyi ile belirli ölçüde mümkün olmuş ve kazanımlar elde edilebilmiştir. Ancak karşı tarafın hamlelerine de bağlı olarak, mevcut sonucu elde edebilmek için çok daha fazla güce ve daha net eylemliliklere gereksinim duyulabilirdi. Ayrıca, eğer işçinin morali ve enerjisi daha yüksek tutulsaydı daha yüksek kazanımlar elde edilebilirdi. Her durumda işçinin grev sabahından itibaren yüklendiği enerjiyi azaltmak bir yana kuvvetlendirmek gerektiği açıktır. Sırada MESS grevleri vardır. EMİS, bir yönüyle MESS'in çömezidir. Esas büyük kavga MESS'e karşı verilecektir. Bu kavga grev sabahı yaşanan belirsizlikleri, herhangi bir konuda hazırlıksızlık yakalanmayı kaldırmaz. Öte yandan başarılı bir ön hazırlık, örgütlenme ve bunların üzerinde yükselecek bir mücadele, metal işçilerinin etrafında güçlü bir sınıf dayanışmasının örülmesi, DİSK'in açıklamalarla değil tüm maddi ve manevi gücünü grev için seferber etmesi ile elde edilecek kazanımlar, hem metal işçisi hem de tüm işçi sınıfı açısından çok daha büyük olacaktır.