Defedin tescilli haini!

Mustafa Kumlu, AKP hükümetinin adamı olarak Türk-İş’in başına geldi. Geldiği günden beri de kendisine biçilen rolü oynuyor. Ama sermaye ve onun hükümeti ile işbirliği yapanın, işçi sınıfına ihanet edenin işçi örgütünde yeri yoktur. Türk-İş işçilerindir. Türk-İş üyesi işçiler, siz de bugün Türkiye işçi sınıfı mücadelesinin omuzlarınıza yüklediği rolü oynayın! Defedin tescilli haini!

Mustafa Kumlu, Türk-İş’in başına geldiğinden beri önce öncülümüz İşçi Mücadelesi’nde, ardından Gerçek Gazetesi’nin sayfalarında, Kumlu’nun, koltuğunu hükümete borçlu olduğunu ve diyetini ödemek zorunda kalacağını yazdık. Mustafa Kumlu, bugüne kadar yüzümüzü kara çıkarmadı. Çıtayı da her seferinde biraz daha yükseltip ihanetlerine yenilerini ekliyor. Son olarak meclis gündemine getirilen Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısı’na karşı işçiler Ankara sokaklarında tazyikli su ve gaz ile karşı karşıya mücadele etme yöntemini seçerken, Kumlu’nun tasarıda Hak-İş ve Türk-İş bürokrasilerinin bile kabul etmediği kadar geri maddelerde, yetkiyi bakanlığa devreden protokole imza attığı basına yansıdı.

Mustafa Kumlu’nun Türk-İş yönetimine bile danışmadan bir protokole imza atmış olması Türk-İş içerisinde tepkilere yol açtı. Mustafa Kumlu, gelen tepkiler üzerine Türk-İş genel sekreteri Pevrul Kavlak’ın iddiasına göre, önce protokolü imzaladığını reddetmiş, ardından yarım ağız hatırlamadığını söylemiş, en sonunda da olabilir demiş. Hak-İş başkanı ise bir protokolde anlaşıldığını, kendilerinin de Mustafa Kumlu’nun da evet dediğini ifade ediyor. Hak-İş’in bu çıkışı ve basında yer alan bir dizi haber karşısında eğer bir protokol imzalanmamış olsa Türk-İş yönetimi ya da Mustafa Kumlu’dan ciddi bir açıklama yapması, haberleri yalanlaması gerekirdi. Olmadı. Onun yerine elimizde sadece Mustafa Kumlu’nun birkaç cümlelik açıklaması ve Türk-İş’in 11 Ekim’de gazetelerde çarşaf çarşaf yayınlanan ilanları var. Mustafa Kumlu’nun ihanetini tescillemeye onlar da yeter!

Ne diyor Kumlu'nun işçi sınıfına ihanette suç ortağı Hak-İş genel başkanı Mahmut Arslan konuşmasında: “Uzlaşılmış 6 madde için imzalanan bir protokol yok! Protokolde 6 madde var ama bunların çözümü için Bakana yetki verilmesi yönünde bir protokol var. Protokol, tarafların üzerinde uzlaşamadığı konularda, yani 3 ay yüzde sıfır baraj olması, 30 kişinin altında çalışanı olan işyerlerinde düzenleme yapılması, işyerlerinin önünde çadır kurulmaması gibi taleplerin çözümü için Bakan Faruk Çelik'e yetki verilmesini içeriyor”. Türk-İş başkanı Mustafa Kumlu ne diyor: “İşverenle birlik olup bahse konu işçi hak ve özgürlüklerini geriye götüren bir metne imza atmamız eşyanın tabiatına aykırıdır.” Kimse size, sizin bile uzlaşamadığınız maddeleri kabul ettiğinize dair imza attığınızı söylemedi ki! Ama siz de yaptığınız açıklamada “hiçbir protokol imzaladım” demiyorsunuz. Maddelerin altına imza atmamış olsanız ne yazar, uzlaşılmayan konularda bakana tam yetki veren bir protokolü imzaladıktan sonra! Belli ki Kumlu ihanetin yanında kurnazlık konusundaki hünerlerini de epeyce geliştirmiş! Aklı sıra! 11 Ekim’de gazetelere verilen ilanlar da bunun itirafı, son ihanetin tescili! Artık son karar sizin, ama anlaşamadığımız noktaları dikkate almanızı istiyoruz diye bir de buradan söyleyelim der gibiler!

Kumlu 2007’de Türk-İş’in başına ilk geldiği günden bugüne sicili işçi sınıfına ihanetlerle doludur. 2008’de işçi sınıfının emeklilik, sağlık ve benzeri alanlardaki haklarına en büyük saldırı olan SSGSS’de hareketi yarı yolda bıraktı. Taksim’in yeniden 1 Mayıs Meydanı olarak kazanılması mücadelesine 2008’de destek vermiş gibi görünürken 30 Nisan’da devletin saldırılarına davetiye çıkararak meydanı terk etti. 2010 yılına damgasını vuran Tekel işçilerinin direnişini adım adım sattı. 2012’de çeşitli bahaneler öne sürerek 1 Mayıs’ı bölmek istedi. Ama başarılı olamadı sadece Sendikal Güç Birliği Platformu’ndakiler değil, kendisine bağlı başka sendikaların da DİSK ve KESK’in yanında Taksim Meydanı’nda yerini almasına engel olamadı. Kıdem tazminatı için hükümet arada bir nabız yoklaması yapıp, kıdem tazminatının fona aktarılması yönünde yavaş yavaş ısındırma adımları atarken kılını bile kıpırdatmadı. Ve en son havacılıkla birlikte bazı işkollarına grev yasaklarının getirilmesine karşı mücadelede Hava-İş’e ve işten atılan 305 havayolu işçisine sırtını dönerek hükümete ortak oldu. Bugün de sendikal örgütlenmenin önünü açmak yerine çeşitli engeller çıkararak, sendikal alanda bazı odakları palazlandırmaya bazılarını ise ortadan kaldırmaya yarayacak, yetki kayıpları ile işçileri sendikasız, güvencesiz, kötü çalışma koşullarına mahkûm edecek bir yasaya karşı hiçbir mücadele örgütlemeden kapalı kapılar ardından gizli protokollerle anlaşıp ihanetlerine bir yenisini eklemiş oldu.

Mustafa Kumlu, AKP hükümetinin adamı olarak Türk-İş’in başına geldi. Geldiği günden beri de kendisine biçilen rolü oynuyor. Ama sermaye ve onun hükümeti ile işbirliği yapanın, işçi sınıfına ihanet edenin işçi örgütünde yeri yoktur. Türk-İş işçilerindir. Türk-İş üyesi işçiler, siz de bugün Türkiye işçi sınıfı mücadelesinin omuzlarınıza yüklediği rolü oynayın! Defedin tescilli haini!

Sendikal Güç Birliği Platformu üyesi sendikalar, “muhalif sendikalar” olmaktan çıkmak, Türk-İş başındaki haini defetmek için harekete geçin! Olağanüstü genel kurul çağrısı yapın!

Türk-İş’in başında AKP’ye borçlu bir başkandan kurtulmak işçi sınıfı mücadelesi açısından önemli. Ama bir o kadar önemlisi, sendikal hareketin önündeki barajların, grev yasaklarının kaldırılması için mücadele etmek. Bu yasa sözde sendikal özgürlükleri genişletme adı altında, sendikal kısıtları sağlamlaştırıyor, kalıcılaştırıyor. Öyle ki bazı maddeler konusunda farklı hesaplar nedeniyle olsa bile Türk-İş ve Hak-İş yönetimlerinin bile hükümetle uzlaşamadığı kadar geri bir yasa gündemde. O halde sadece Türk-İş’in işçileri değil, bütün işçi hareketi bu yasanın püskürtülmesi, sendikal barajların yıkılması, grev yasaklarının kaldırılması için mücadeleye!