İncirlik artık Katar’ın, Suudi Arabistan’ın da üssü!

28 Temmuz tarihli gazetelerin (başta Radikal, Hürriyet ve Milliyet olmak üzere) hemen hepsine yansıyan bir haber, “komşularla sıfır sorun” iddiasından “sorunlarla sıfır komşu” noktasına seyreden T.C. burjuvazisinin (güncel olarak AKP iktidarının) dış politikasının geldiği aşama açısından son derece önemli bir sinyal. Gazetelerin Reuters Haber Ajansı’na, ajansın da Doha'dan bir kaynağa dayandırdığı habere göre; S.Arabistan Dışişleri Bakan Yardımcısı El Suud’un Türkiye ziyaretinin ardından onun talebi üzerine Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ı devirmek için Adana’da bir kontrol kampı kurulmuş durumda.

Kaynağa göre, kurucuları tarafından “gizli sinir merkezi” olarak adlandırılan bu kampı Türkler kontrol ediyor. Aynen şöyle söylüyor haber kaynağı: “Türkiye ana koordinatör ve kolaylaştırıcı. Bir üçgen düşünün. Tepesinde Türkiye, tabanındaki köşelerinde ise Suudi Arabistan ve Katar var. Amerikalılar bu işe ellerini sürmüyor. ABD istihbaratı bu durumu aracılar üzerinden yürütüyor. Aracılar silahlara ve geçiş yollarına erişimi kontrol ediyor.” Aynı kaynak, Batılı güçlerin Suriye’de askeri varlık göstermekten ne kadar kaçındığının altını çiziyor ve Adana’daki üste operasyonların idaresinde Katar’ın önemli bir rol oynadığını, bu ülkenin askeri istihbarat birimlerinin ve devlet güvenlik yetkililerinin ön planda olduğunu, silahlarınsa Türkiye, Katar ve S.Arabistan tarafından ortak olarak temin edildiğini belirtiyor. Haberin önemli saptamalarından birisi ise gerçekten dikkat çekici: “böyle bir ‘sinir merkezi’nin kurulmuş olması karmakarışık, organizasyondan yoksun bir grup olan Suriyeli isyancıların 18 Temmuz’da Ulusal Güvenlik binasına düzenlenen saldırı benzeri büyük eylemleri nasıl gerçekleştirdiği konusunda da açıklayıcı olabilecektir.”

 

Bilindiği gibi, daha önce de İngiliz yazar Michael Weiss,  Daily Telegraph'da, muhaliflerin Türkiye istihbaratıyla çok yakın ilişkiler içinde olduğunu, Türkiye’nin muhaliflere İstanbul’da eğitim verdiğini ve TSK’nın Suriye sınırına yakın yerlerde tutulan muhaliflere çok sayıda Kalaşnikov silah verdiğini iddia etmişti. Ayrıca New York Times, “üst düzey ABD'li yetkililer ve Arap istihbarat subaylarına” dayandırdığı haberinde, CIA'nın Türkiye'nin güney illerinde muhaliflere silah temininde bulunduğuna ilişkin iddiada bulunmuştu. Bütün bu iddialara karşılık Türk yetkilileri bugüne kadar kuru yalanlamalar dışında, hiçbir somut argüman ortaya koyabilmiş değil.

İlk haberde sözü edilen “sinir merkezi”nin Adana’da bulunan İncirlik Üssü’nde olduğunu tahmin etmek için kâhin olmaya gerek yok. Hatırlatmak gerekirse 2011 yılı Kasım’ında “Atomic Scientists” adlı dergide ABD’nin ilk nükleer bombasını üreten Manhattan Project’de çalışan bilim adamları tarafından yayınlanan bir araştırmada; ABD’nin Avrupa’da toplam 150-200 civarında atom bombası bulunduğu, bunun 60-70 tanesinin de İncirlik Üssü’nde olduğu yazılmıştı. Alman gazetesi Die Welt ise 2011 yılı Ocak ayında Wikileaks belgelerine dayanarak; Türk hükümetinin 2002-2006 yıllarında CIA’nin terör zanlılarını taşıdığı ve “işkence uçakları” olarak bilinen uçaklara izin verdiğini ve söz konusu uçakların 24 kez Türkiye’ye geldiğini yazmış ve yine Türk hükümetinden herhangi bir yalanlama gelmemişti. Yani, İncirlik nükleer silah deposu işlevi ile işkence uçaklarına ev sahipliği ile birlikte Suriye halkına yöneltilecek saldırının da merkez üssü durumuna getirilmiştir.

Konu Esad’dan açıldığında, diktatörlere karşı olduğundan bahseden Erdoğan’a sormak gerek; hadi diyelim ABD size göre “demokrasi”, peki Katar ve S.Arabistan rejimlerinin Esad’dan farkı ne? Ortadoğu’nun bu kukla rejimleri, içerde en az Esad kadar diktatör, dışarıda ise İsrail ve Türkiye ile yarışacak düzeyde emperyalizm işbirlikçisidir. Batı Kürdistan’da, yani Suriye’nin kuzeyinde yönetimin adım adım Kürt halkının eline geçmesi karşısında paniğe kapılan Erdoğan; “Çünkü sonunda kendi iç bünyemizi, iç huzurumuzu tehdit eden bir adım olur ki böyle bir adıma bizim 'eyvallah' etmemiz mümkün değil” buyurmuş. Kendi ülkenizin emperyalizmin ve işbirlikçilerinin nükleer silah deposu, işkence üssü, başka bir ülkenin işgali için operasyon merkezi olmasına “eyvallah” edersiniz; dirençli, cefâkâr, emekçi Kürt kitlelerinin kendi kaderini tayin hakkı söz konusu olunca “ eyvallah” etmezsiniz. Asıl bir gün bu coğrafyanın Kürdüyle, Arabıyla, Türküyle, Alevisiyle, Sünnisiyle, Hırıstiyanıyla, ateisti ile bütün işçileri, emekçileri sizin gibi işbirlikçi, sömürücü, sermaye kuklası din taciri şarlatanlara “eyvallah” etmeyecek. O gün,  bütün “üs”lerin “Barış Parkı”, bütün komşuların kardeş, bütün sınır kapılarının tarihi eser olacağı günlere doğru yürüyüşümüz daha da hızlanacak!  Adana’da, Amed’de, Hatay’da, İstanbul’da her yerde!

28 Temmuz 2012

 

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Ağustos 2012 tarihli 34. sayısında yayınlanmıştır.