Leningrad’da Birinci Dünya Savaşı’nın Yüzüncü Yılı Konferansı

2014 yılı, emperyalist barbarlığın dünya ölçeğindeki ilk büyük yıkımının da yüzüncü yıl dönümü. Hem bu büyük katliamı unutmamak, hem de günümüze dair dersler çıkarmak için çeşitli etkinlikler düzenleniyor.

Bu etkinliklerden biri, Rusya’nın Leningrad (şimdiki adıyla San Petersburg) kentindeydi. Konferans, Rusya Ulusal Kütüphanesi bünyesindeki Plehanov Evi’nde 21-23 Kasım 2014 tarihleri arasında gerçekleştirildi. Konferansın ev sahipliğini, Rus yoldaşlar, Plehanov Evi’nin yöneticisi Tatiana Filimonova, bilim tarihi uzmanı Mikhail Konashev ve deneyimli Marksist Yosif G. Abramson yaptılar.

Konferansın ilk gününde, uluslararası işçi hareketi açısından savaş ve barışın ne anlama geldiği tartışıldı. Birinci Dünya Savaşı’nın patlamasına yol açan koşullar, emperyalizmin çelişkileri ve yıkıcı doğası, savaşın gelişimindeki başlıca uğraklar ve sonuçları ele alındı. Yunanlı yoldaş Savas Mihail-Matsas, Avrupa’daki güncel ekonomik krizden hareketle, Ukrayna sorununda emperyalist ülkeler arasındaki çelişkileri ve devrimcilerin izlemesi gereken yolu tartışan bir sunum yaptı. Savas, 1915 yılında dünya savaşı devam ederken, savaşa ve emperyalist militarizme karşı mücadele yolları aramak için düzenlenen Zimmerwald Konferansı benzeri bir uluslararası toplantı çağrısı da yaptı.

İkinci gün öğlene kadar olan oturumlar, milliyetçilik temasına ayrılmıştı. Anavatan kavramı, yurtseverlik, ulusların kendi kaderini tayin hakkı gibi konularda tartışmalar yapıldı. Dimitrov’un faşizm tanımının yetersiz kaldığı fikri genel kabul gördü. Öğleden sonraki oturumlarda ise günümüzde emperyalizm ve savaş tartışıldı. Özgür Öztürk ve Sungur Savran tarafından hazırlanan “Tufandan Sonra: Sovyetler Birliği’nin Çöküşünden Önce ve Sonra Emperyalizm ve Savaş” başlıklı tebliği Öztürk sundu. Tebliğde, 1945-1991 arasındaki dönemde Sovyetler Birliği ile diğer işçi devletlerinin emperyalist dünya savaşlarına set çektiği, ancak 1991 sonrasında yeni bir dünya savaşı dinamiği doğduğu savunuldu. Körfez Savaşı, Yugoslavya savaşları (özellikle Kosova), Afganistan savaşı, Irak’ın işgali, Libya savaşı, Orta Doğu’daki ve Ukrayna’daki çatışmaların, bütün olarak, dünya ölçeğinde bir yeniden paylaşım mücadelesinin dinamiğini tetiklediği vurgulandı. Dolayısıyla yeni bir dünya savaşı olasılığı ufukta belirmişti. Tartışmada, Sovyetler Birliği’ndeki sistemin sosyalist kabul edilemeyeceği, ancak yine de işçi devletlerinin emperyalizmin yıkıcılığını dizginleyebildiği fikri genel kabul gördü. Ayrıca, Sovyetler Birliği’nde emek-gücünün meta karakterinin ortadan kaldırılmış olup olmadığı tartışıldı. Yeni bir dünya savaşına engel olabilecek tek gücün, uluslararası devrimci işçi dayanışması ve mücadelesi olduğu, herkesin ortak kanaatiydi. Öğleden sonraki oturumlarda ise Ukraynalı yoldaş Yuri Shahin’in devrimci bozgunculuk üzerine konuşması gerçekten etkileyiciydi. Shahin, devrimci bozgunculuğun basit bir slogan değil karmaşık bir taktik olduğunu; ulusal bağımsızlık mücadelesinde, iç savaşta, burjuvaziye karşı savaşta farklı biçimler alabildiğini belirtti.

Son gün, günümüzde en yakıcı sorunlardan biri olan Ukrayna sorununa ayrılmıştı. Yuri Shahin ve diğer Ukraynalı yoldaş Alexander Petroviç Demçenko, ülkelerinde yaşananları canlı örneklerle anlattılar. Ayrıca, birçok durumda, sosyalist hareketin hatalarının meydanı nasıl milliyetçiliğe ve faşizme bıraktığını sergilediler. Oturum sonunda ise Ukrayna’ya, mücadeleye geri döndüler. Bu, konferansın da son oturumu oldu.

Konferans, genel olarak, uluslararası devrimci dayanışma açısından yararlı bir etkinlik oldu. Ancak, salt konferanslarla sınırlı fikir alışverişinin ötesinde, uluslararası düzeyde somut işbirliğinin büyük bir aciliyet taşıdığını da herkes kabul etti. Zira “ya sosyalizm ya barbarlık” formülü, bir kez daha barbarlığın eşiğine geldiğimiz günümüz koşullarında, uluslararası sosyalizm mücadelesini sözcüğün düz anlamıyla bir ölüm-kalım sorununa dönüştürmüş durumda.