Karaburun’da sol geleceği konuştu

Bu sene sekizincisi düzenlenmekte olan Karaburun Bilim Kongresi’nin açılış oturumunda düzenlenen bir panelde, sosyalist hareketin ve Kürt hareketinin sözcüleri önümüzdeki dönemde nasıl bir hareket hattı benimsenmesi gerektiğini tartıştılar. Profesör Onur Hamzaoğlu ile Profesör Cem Terzi, düzenlenmesinde aktif rol aldıkları panelin aynı zamanda moderatörü olarak görev yaptılar.

Panelde Devrimci İşçi Partisi (DİP) adına konuşan Sungur Savran’ın yanı sıra, Halkevleri genel başkanı Oya Ersoy, EMEP genel başkanı Selma Gürkan, Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP) adına Kenan Kalyon, Halkların Demokratik Kongresi (HDK) adına BDP Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkçü, ÖDP genel başkanı Alper Taş, BDP adına İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel, SDP genel başkanı Rıdvan Turan ve ESP genel başkanı Figen Yüksekdağ yer aldı.

Yüzlerce izleyicinin Mordoğan Belediyesi’nin konferans salonunu hınca hınç doldurduğu bir ortamda panel, hiç ara verilmeden beş buçuk saat sürdü. Panelistler bir ilk tur konuştuktan sonra soru ve görüşler ortaya konuldu. Çok sayıda soru zaman sınırı nedeniyle alınamadı. Saatler geçtikçe salondaki izleyici kitlesi seyrekleşmeye başlamakla birlikte, panelin son dönemin siyasi bakımdan solun en önemli tartışma ortamlarından biri olduğu söylenebilir.

Moderatörler panelin amacının “Gezi direnişi” sonrası yaklaşan yerel seçimlerde (30 Mart) solun ve Kürt hareketinin nasıl bir politika benimsemesi gerektiği konusunda karşılıklı görüş alışverişi olarak planlandığını hem açılış konuşmalarında belirttiler, hem de panel sırasında birkaç kez bunun ısrarla altını çizdiler.

Panelistler de, “Gezi direnişi” üzerinde ayrıntılı olarak durmakla birlikte, yakın gelecekte ne yapılması gerektiği konusuna döndüklerinde esas olarak seçimler üzerinde odaklaştılar. Vurgu seçimlerde birlik yönünde idi. HDK bileşenleri (özellikle Sebahat Tuncel, Ertuğrul Kürkçü, Kenan Kalyon ve daha sonra salondan söz alan bağımsız İstanbul milletvekili Levent Tüzel) temsil edilen partilerin HDK ile güçlerini birleştirmelerinin önemine ısrarla değindiler. ÖDP genel başkanı Alper Taş ise “solun ortak adayları” biçiminde, içini doldurmadığı bir formül ile yetindi.

Panelistler arasında sadece DİP sözcüsü her iki turdaki konuşmalarında halk isyanının henüz olanaklarını tüketmemiş olduğunu, dolayısıyla seçim konuşmanın erken olduğunu açık biçimde vurguladı. Asıl konuşulması gereken, isyan (farklı biçimler altında da olsa) yeniden yükseldiğinde, onu ilerletecek, bir devrime dönüştürecek, başarıya ulaşmasını sağlayacak politikalardı. Haziran’da, hareket gücünün doruğunda iken, ama henüz taleplerinin tekini bile elde edememişken Gezi Parkı’nın boşaltılması yönünde çalışanların yaptığı gibi, isyanın önünde bir engel oluşturulmasını engelleyecek tavırların eleştirisiydi. Savran’ın bu açık vurgularına benzer tek yaklaşım, soyut düzeyde kalmakla birlikte, Figen Yüksekdağ’dan geldi. ESP sözcüsü, vereceğimiz kararın gelişmenin “evrimci mi, devrimci mi” olacağı konusunda olduğunu belirtti.

Panelde isyanın sınıf karakteri üzerine birbirine taban tabana zıt görüşler ifade edildi. DİP sözcüsü, birçok proleter isyana kişisel düzeyde katılmış olsa da, işçi sınıfının kendine özgü taleplerle ve kendine özgü yöntemlerle isyanın bir parçası haline gelmediğini vurguladı. İsyanın bir sonraki evresinde ana görevin tam da bunu sağlamak olduğunu belirtti. Buna karşılık öteki panelistlerin çoğu ve salondan söz alanların bir bölümü, isyanın işçi sınıfı karakteri taşıdığında ve anti-kapitalist bir niteliği olduğunda ısrarcı oldular.

Panelde halk isyanının kaynakları konusunda da önemli bir vurgu vardı. Konuşmacılardan ESP sözcüsü Figen Yüksekdağ ile DİP sözcüsü "Gezi direnişi"nin Akdeniz havzasındaki büyük mücadelelerle ayrılmaz bağını vurguladılar. DİP sözcüsü buradan hareketle, Erdoğan'ın büyük bir önem verdiği AKP-Müslüman Kerdeşler-Ennahda ittifakı karşısında sosyalist hareketin Türkiye'nin yanı sıra, Mısır, Tunus, Suriye ve öteki Müslüman çoğunluklu Akdeniz ülkelerini göz önünde tutarak enternasyonalist bir karşı kutbun inşasına girişmesi önerisini katılımcı partilere sundu. Sebahat Tuncel'in konuşmasında uluslararası faktörlere değinme vardı. Kenan Kalyon, Akdeniz havzasındaki büyük halk hareketlerinin "meydancı" gelenekleri nedeniyle "Gezi direnişi" ile "akrabalık taşı"dığını söyledi. Diğer konuşmacılar ise bu düşük düzeyde bile referans yapmadı uluslararası faktörlere.

Panel, soruların ve görüşlerin alınması ve her bir konuşmacının bunlara cevap vermesi sonrasında sona erdi.