Zincirli meclisin güvenliksiz seçimi

Seçim yasaları meclisten geçirildi. Mühürsüz oylar yasal statüye kavuştu. Polis ve jandarma, “vatandaş çağrısıyla gelebilir” denerek AKP ve MHP’nin il, ilçe, belde örgütlerinin hizmetine sokuldu. Komşuları farklı sandıklara gönderecekler, zaten zor olan halk denetimini iyice zorlaştıracaklar. Her şey Erdoğan’a yüzde 51’i sağlamak, MHP’ye de barajı aşırtmak için tasarlanmış durumda. Bu vaziyette seçim güvenliğinden de, eşitlikten de, halk iradesinden de bahsetmek mümkün değil.

Ancak sorun sadece seçimlerin güvenliği değil. Seçtiğimiz kurumların kendisini de tartışmak zorundayız. 16 Nisan’ı sadece çalınan oylarla, mühürsüz pusulalarla, ağaların toplu halde sandıklara attığı zarflarla hatırlarsak hata ederiz. 16 Nisan’da Erdoğan’ın deyimiyle “atı alıp Üsküdar’ı geçenler”, yarın “tek adamı” yani “Cumhurpatronunu” oylatacaklar, zincirli bir meclise vekil seçtirecekler. Öyle bir meclis ki ne doğru düzgün yetkisi var ne de denetim gücüne sahip. Gensoru ile hükümet düşürmeyi bırakın, sözlü soru önergesinin bile kaldırıldığını hatırlayalım.

Bugün Türkiye’de halkın iradesinin tecelli etmesinin koşulu zincirli meclise muhalefet partilerinin daha fazla vekil sokması ya da Erdoğan’ın yerine başka bir Cumhurpatronu seçmek olamaz. Tüm bu gerçekleri söyleyenlere, iktidardan önce burjuva muhalefet partileri çıkışıyor. Neymiş, halkta umutsuzluk yaratırsak insanlar sandığa gitmezmiş. Katılım oranını yükseltmek lazımmış. Peki ne yapalım? Yalan mı söyleyelim? CHP’si, İyi Parti’si ve diğerleri bu soruya “evet” diye cevap veriyorlar ve yalan söylüyorlar. Sanki özgür seçimler varmış ya da olabilirmiş gibi davranarak bulundukları sıralardan istibdadın şarkısını söylüyorlar.

Gerçekler ortadadır ve Devrimci İşçi Partisi ise her hâl ve şartta halka doğruları söylemektedir. Halk zincirlerini ancak gerçeğin gücü ile kırabilir. Ancak halkın zincirlerini kırması sadece AKP ve MHP’yi değil burjuva muhalefetini de korkutuyor.

Devrimci İşçi Partisi olarak Türkiye’de zincire vurulmuş halk iradesini hür kılabilecek tek seçeneğin bir zincirsiz kurucu meclis olduğunu söylüyoruz. Türkiye’yi yeniden kurmak için emeğin gücüne işaret ediyoruz. Bugünden boykot demek de başkan adayı arayışlarına girmek de doğru değil. Hürriyet mücadelesi sandıkta da, sokakta da, fabrikada da verilecektir. Her koşulda ve her yerde zafere giden yol halkı bilinçlendirmekten ve örgütlemekten geçecektir.

Halkın elinde sadece bir oy yok! Emekçi halkın saflarında meydanları dolduracak milyonlar, grevlerle hayatı durduracak bir güç var. Ekmek ve hürriyet için kavga söz konusu olduğunda birleşebilen bir güç bu! O yüzden uyandırmayın milleti diyenlere kulak vermeyin! Uyanın! Uyandırın!

Bu yazı Gerçek gazetesinin Nisan 2018 tarihli 103. sayısında yayınlanmıştır.