Zarrab depremi: Doğal değil kapitalist bir afet yaklaşıyor

Emperyalist sistemin içinde kaçış yok

Halkbank ve beş bankaya daha, ABD’nin İran’a yönelik ambargosunu delecek faaliyetlerde bulundukları gerekçesi ile ceza kesileceği tahmin ediliyor. Ceza miktarının tek bir banka için 5 milyar dolara kadar ulaşmasından bahsediliyor.

ABD’nin Türkiye’deki bankalara ceza kesebilmesi hukuka değil, emperyalist güce dayanıyor. Bir bankanın ABD’nin kestiği cezaları ödememesi demek, doların hakimiyetindeki uluslararası finans sisteminden dışlanması ve batması anlamına geliyor. ABD daha önce İran ve Küba’ya yönelik ABD yaptırımlarını çiğneyen faaliyetleri dolayısıyla Fransız BNP Paribas bankasına 9 milyar dolar, Hollandalı ING bankasına 619 milyon dolar, Alman Commerzbank’a 1,45 milyar dolar, İsviçreli Credit Suisse'e 536 milyon dolarlık ceza kesmiş durumda. Bu bankaların hepsi de emperyalist dünya sisteminin parçası oldukları için bu cezaları ödüyorlar.

En büyük zayıflık yabancı sermayeye bağımlılık

Tek bir banka için 5 milyar dolara varabileceği söylenen bir cezayı bankaların ödeyip ödeyemeyeceği açısından farklı yorumlar var. Ancak sorun bir bankanın bilançosunu aşacak büyüklükte. Esas korkutucu olan olası bir cezanın Türkiye’nin kırılgan ekonomik yapısında yaratacağı zincirleme etki…

AKP, Türkiye ekonomisinin dışarıdan gelen sıcak paraya bağımlılığını arttıran politikalar izledi. Türkiye ekonomisinin kırılganlığını yansıtan cari açık rakamları alarm zilleri çalıyor. Cari işlemler açığı bu yıl Eylül ayında bir önceki yılın aynı ayına kıyasla 2,9 milyar dolar artarak 4,5 milyar dolara ulaştı. 12 aylık cari işlemler açığı 39 milyar 267 milyon oldu. Bu rakama 12 ay içinde vadesi gelecek olan döviz mevduatı, döviz kredileri ve döviz borcu olarak 170 milyar dolar eklendiğinde Türkiye’nin ekonominin çarkını döndürebilmesi için bir yılda 210 milyar dolar dış finansman bulması gerekiyor.

Yıkıntının altında emekçi halk kalır

Ne var ki eğilim tam tersine, sıcak paranın riskli gördüğü Türkiye piyasasından kaçması yönünde. Zarrab davası bu eğilimi bir fırtınaya dönüştürebilir. Bu da Türkiye’de şimdiden neredeyse 4 liraya ulaşan doların fırlaması, hükümetin direnemeyerek Merkez Bankası’nı faiz politikasında serbest bırakması, faizlerin göğü delmesi ve ekonominin çöküntüye girmesi anlamına gelir.

Halk bu çöküntüyü ve yükselen döviz fiyatlarını, hayat pahalılığı ve fakirleşme olarak yaşayacaktır. Faizlerin artması ekonomiyi daraltıcı etki yaratacak aşırı borçlu özel sektörün yaşayacağı iflaslar kitlesel işsizlik olarak yine emekçi sınıfların sırtına yüklenecektir.

İktidarın çaresizlik içindeki çırpınışları: Hamaset… Hülle… Teslimiyet!

Erdoğan ve AKP iktidarı yaklaşan ekonomik deprem karşısında eli kolu bağlı haldedir. Zarrab davasının ucu kendilerine uzandığı için Türkiye halkının geleceğini değil kendi ikballerini düşünüyorlar. Halka dönüp hamasi nutuklar atarak Zarrab davasını milli müdafaa konusu haline getirmeye çalışıyorlar. Ne var ki buna inanmak güç. Çünkü davanın konusu ABD’nin İran ambargosunun delinmesi olsa da meselenin bir boyutu da bu ticaret sırasında hem İran hem de Türkiye halklarının parasının Zarrab ve ortakları tarafından iç edilmesi. İran bu kapsamda Zarrab’ın ortağı Babek Zencani’yi idama mahkûm etti. Türkiye’de ise bilindiği gibi bu davaların üstü örtülmüş vaziyette. Ne Zarrab ne de ondan rüşvet aldığı iddia edilen bakanlar yargılanmadı. Haklarındaki iddialar AKP’liler tarafından bile pek çok yerde “yapmış olabilirler ama…” diyerek kabul edildiği halde!

Türkiye’de savcılar misilleme olarak ABD’li savcılar hakkında soruşturma açtılar. Göstermelik ve halkı teskin etmekten başka bir şeye yaramayacak bir hamle. AKP yaptığı son yönetmelik değişikliği ile Halkbank’ı, tasfiye olmuş Emlak Bank’ın bünyesine almanın hazırlığı içerisinde. Gelinen aşamada bu tür bir hülle yoluyla da sonuç almak mümkün değil. AKP iktidarı, göreve geldiği günden bu yana kendisini sayısız siyasi ve ekonomik bağlarla bağladığı emperyalizmden kopmuyor, kopamıyor. Dolayısıyla da giderek köşeye sıkışıyor ve adım adım teslimiyete doğru sürükleniyor.

Bankalar ya milletin hayatını karartacak ya da kamulaştırılacak

AKP’nin gittiği yol, yol değildir. Sonu ya çöküntü ya da teslimiyettir. Yaklaşan doğal değil kapitalist bir afet. Yani kaçınılmaz değil. Ancak bu afetten kaçınmak için kapitalist sistemin yıkılmaz addedilen mabetleri yani bankalar ve finans sistemi, milyonların üzerine yıkılarak bir milletin hayatını ve geleceğini karartmadan, devrimci önlemlerle halkın denetimi altına alınmak zorunda.

 

Devrimci İşçi Partisi’nin çözümü Zarrab’tan milli dava çıkarmak değil bankaların millileştirilmesidir!

Yaklaşan ekonomik deprem bir doğal afet değildir. Sebebi emperyalist kapitalist sistemdir. Türkiye’deki dayanağı da bu sistemle baştan sona bütünleşmiş büyük sermayedir. Felaketin sebebini ortadan kaldırmak dışında çözüm aramak nafiledir.

Emperyalist sistem içinde Türkiye’nin başına örülen çoraptan kurtulmanın imkânı yoktur. Sermayenin hâkimiyetini sürdürerek, kapitalist sistemi koruyarak uygulanacak her önlemin faturasını emekçi halk ödeyecektir.

Çözüm vardır. Emperyalist ve kapitalist zincirleri kıracak devrimci önlemler almanın vakti gelmiştir.

Türkiye halkı ne İran’a yönelik emperyalist ambargonun bedelini ödemek ne de rızkını çalanları, sırtında taşımak zorunda değildir.

Halkbank dâhil hiçbir devlet bankası ABD’den kesilecek tek kuruş cezayı dahi ödemeyecektir.

Özel bankalar derhal millileştirilecek yani kamulaştırılacaktır. Tüm bankalar tek ve büyük bir devlet bankasının çatısı altında birleştirilecektir.

Yabancı sermayenin kaptı kaçtı ile Türkiye halkının birikimlerini çalıp ülkeyi terk etmesini engellemek için derhal borsa kapatılacak, serbest döviz ticareti kaldırılacak, dış ticarette devlet tekeli kurulacaktır.

Tüm fabrikalarda, madenlerde, iş yerlerinde işçi denetimi getirilecektir. Halk yararına alınacak önlemlere direnen, sabotajda bulunan şirketler derhal tazminatsız kamulaştırılacaktır.

Tüm bu önlemler için Türkiye, derhal bir barajsız zincirsiz Kurucu Meclis seçimlerine gitmelidir. Emekçi sınıflar, tüm sendikal ve siyasal örgütleriyle Türkiye’nin kaderini emperyalizmin ve büyük sermayenin elinden kurtarmak için “Birleşik bir işçi cephesi” inşa etmelidir. Türkiye’yi siyasi ve ekonomik çöküşten kurtaracak bir işçi emekçi hükümeti için birlikte yürümelidir.