Su, yolunu arıyor!

15 Haziran’da düzenin silahlı güçleri halkı gaza boğarak, suyla yakarak Taksim’i yeniden zapt etti. Bütün Türkiye ayağa kalktı. Ama meydan savaşlarını şimdilik düzen güçleri kazandı. Peki, isyan bitti mi?

31 Mayıs’ta İstanbul baş kaldırdı. 1 Haziran’da ilk zaferini elde etmişti bile. Taksim Komünü bu sayede kuruldu. Sonra başka kentlerde kâh sokak savaşları, kâh özgürleştirilmiş meydanlar. Türkiye iki hafta boyunca dev bir halk isyanı yaşandı.

15 Haziran’da düzenin silahlı güçleri halkı gaza boğarak, suyla yakarak Taksim’i yeniden zapt etti. Bütün Türkiye ayağa kalktı. Ama meydan savaşlarını şimdilik düzen güçleri kazandı. Peki, isyan bitti mi?

Kolay mı? Koskoca bir halk isyana kalkışınca mücadelenin bütün kaynaklarından yaratıcılık fışkırıyor. Halk sokak savaşında bir muharebe yitirdi, ama siyasi alanda yepyeni yöntemler buldu. Madem henüz gazlarına ve yakan sularına yanıt verecek kadar güçlü değiliz, dedi, yeniden ve daha alt düzeyden başlayalım. Bize dokunamayacakları eylemlerle ortaya koyalım protestomuzu, dedi, “duran adam”ı ve “duran kadın”ı yarattı.

Bizi dağıttılar, evimize gitmeyelim, atomlaşmayalım, dedi, “parklar hareketi”ni yarattı. Abbasağa’dan başladı, Yoğurtçu’ya sıçradı, giderek İstanbul’un parklarının hepsi Gezi olmaya başladı.

“Duran adam” eylemleri daha iyi sıçramak için, yeniden “yürüyen” ve “haykıran”  adam olmak için güç kazanmaktır. Her zaman her yerde ilerici bir yöntem olarak savunulamaz, ama bugün bir yeniden başlangıç oluşturabilir. Selamlıyoruz. “Parklar hareketi” kitleyi birleştirip örgütlüyor, geleceğe hazırlıyor. Bu hareketin de kendisini savunmak zorunda kalacağı günler gelebilir. Ama bugün bizi ileriye taşıyor. Selamlıyoruz.

Parklar hareketi Türkiye’ye yayılmalıdır. Önce İstanbul’da, sonra Türkiye çapında bir koordinasyon oluşturmalıdır. Hareketin kaderi Gezi’de olduğu gibi isyan öncesinden gelen bir temsilciler heyetine verilemez. Yeni “temsil heyeti”, isyancıların kendi belirledikleri temsilcilerden oluşmalıdır.

Temsil heyeti, en az üç talebi önüne koymalıdır. Taksim’in tahribinin derhal durdurulması, polis gaddarlığının sona ermesi için bir talepler dizisi ve gözaltında ve tutuklu olan herkesin salıverilmesi. Polis gaddarlığına karşı talepler listesi uzundur, ama en önemlisi, son dönemin vahşetinin siyasi sorumlular da dâhil bütün sorumlularının görevden alınması, yargılanması ve cezalandırılmasıdır. Polis bir daha böyle davranamamalıdır!

Parklar hareketi, partileşmekten kesinlikle uzak durmalıdır. Bizi birbirimize bağlayan şeylere sıkı sıkıya yapışalım. Ayıracak şeyleri gündeme getirmeyelim. Parti bütün meselelerde taraf olmak demektir. Daha yeni tanışmış kitleler birlikte her meselede aynı tavrı alamaz.

Parklar hareketi, parlamentarist taktiklerin sözde gerçekçiliğini ciddiye almamalıdır. Seçim daha sonrasının işidir. Önce isyanı kazanımlarla taçlandırmalıyız. Bakın, hükümet isyanı bitiremedi, hâlâ düştüğümüz yerden doğruluyoruz. İsyanı seçim hesaplarına dalıp kendi ellerimizle bitirmeyelim.

Bütün bunların ötesinde, “çapulcular” yüzünü artık emekçiye dönmelidir. Bu ülkeyi alın teri, göz nuru, beyin gücü kurtaracaktır. Halk isyanı, büyük çağlayanına sınıf mücadelesini de katmalıdır. İşte o zaman, ancak o zaman, hepimizi ezen ve sömüren bu düzeni gerçekten değiştirebiliriz.

Haydi çapulcular! Sesimiz sanayinin, tarımın, ulaştırmanın, hizmetlerin çilekeşlerinin sesine karışsın! Tayyip Erdoğan yüzde 50’yi cepte keklik sayıyor. Oysa biz yüzde 99’uz! Kanıtlayalım!