Soylu-AYM tartışmasının içyüzü: İstibdadın terör demagojisi işçi düşmanlığının maskesi

Soylu-AYM tartışmasının içyüzü: İstibdadın terör demagojisi işçi düşmanlığının maskesi

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Anayasa Mahkemesi (AYM) Başkanı Zühtü Arslan ile AYM’nin şehirlerarası karayollarında gösteri yürüyüşünü yasaklayan kanunu iptal etmesi üzerine sert bir polemiğe girdi. AYM Başkanı’na “Madem özgür bir ülkeyiz, ana caddelerde, sokaklarda özgürce yürüyüş hakkının ortadan kaldırılmasını onayladınız. Polis koruması almana gerek yok. Bisikletinle işe git gel bakalım. Anayasa Mahkemesi Başkanı’na söylüyorum kendi arabamla tek başına gitmeye ben varım sen var mısın?” dedi. Öyle sözler ki nereden tutarsanız elinizde kalır… Ülkenin özgür olmadığının, sokaklarının güvenli olmadığının İçişleri Bakanlığı düzeyinde ikrarı!

İşin bu yanı kamuoyunda çokça tartışıldı. Soylu’nun bir İçişleri Bakanı olarak söylediği sözlerin abesliği tartışılırken meselenin esas özü kaçırıldı. Soylu, söz konusu AYM kararını eleştirirken sürekli terörden ve terörle mücadeleden bahsetti. Daha da ileri giderek şehit cenazelerinden bahsetti: “Sayın AYM Başkanı size söylüyorum, şehit cenazelerinde bir yaşındaki çocukların gözyaşlarını ben yaşıyorum. O annelerle babalarla bizler konuşuyoruz. Canı yanan biziz.” Tüm bunların AYM kararıyla herhangi bir ilgisi var mı? Bu dosya AYM’nin önüne nasıl geldi?

AYM kararının terörle terörizmle ilgisi yok! Mesele Somalı maden işçilerinin Ankara yürüyüşü!

Karayollarında gösteri yürüyüşünü yasaklayan kanunun iptali, tazminat hakları gasp edilen Soma madencilerinin Ankara yürüyüşünün polis tarafından engellenmesi dolayısıyla gündeme gelmişti! Yani Soylu ne derse desin, canı yananların değil madencinin canını yakanların tarafından konuşmaktadır. Soylu, gözü yaşlı çocukların geleceğini çalan patronların yanında işçiye barikat kurandır! Soylu, madenci şehidi yakınını meydanda tekmeleten iktidarın İçişleri Bakanıdır!

Evet! 301 madenciyi şehit verdiğimiz Soma katliamının ardından işten atılan, tazminatları da verilmeyerek iyice mağdur edilen işçiler, çaldıkları her kapı yüzlerine kapandıktan sonra Bağımsız Maden-İş sendikasında örgütlenmiş ve Ankara’ya yürümek istemişti. Yürüyenler, gözü yaşlı annelerin, babaların, çocukların şehri Soma’nın maden işçileriydi. Karşılarına dikilen ise devletin polisi ve jandarması. Haklı olan, meşru olan maden işçisiydi, yasayı anayasayı çiğneyen ise polis ve jandarma. AYM bunu tescil etti o kadar!

İşçiden korkuyorlar! İşçiye düşmanlar!

Süleyman Soylu’nun siniri bu yüzdendir. Korkusu Zonguldak madencilerinin tarihe geçmiş büyük grevinin ve Ankara yürüyüşünün patronların yüreğine saldığı ve bir türlü geçmek bilmeyen sınıf korkusudur! Soylu’nun sözlerinin özünde iktidarın sermaye yanlısı işçi düşmanı politikaları vardır. Şehit cenazelerini bu mesele bağlamında suistimal ederek gündeme getirmek ise hakkını arayan herkesi “terörist” ilân eden istibdad rejiminin alışkanlık edindiği bir tutumdur. Ama artık emekçi halk bu gerçekleri her geçen gün çok daha iyi görmektedir. Eskiden her istediklerinde halkı hizaya getirdiklerini düşündükleri milliyetçi-şoven demagoji emekçi halkın ekmek ve hürriyet mücadelesi yükseldikçe gerçeğin duvarına çarparak tuzla buz olmaya mahkûmdur.