Sivil 12 Mart dönemi (üçüncü kez)

“12 Mart 1971 askeri müdahalesi, ‘9 Mart darbesi’ diye anılan bir ‘sol cunta’nın liderlerinin, özellikle Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur’un, arkadaşlarına ihanetinin sonucunda gerçekleşmişti. Batur komuta heyetinin bir mensubu olarak 12 Mart’ın yöneticisi iken cunta arkadaşları (Celil Gürkan’dan İlhan Selçuk’a) kontrgerillanın ünlü ‘Ziverbey Köşkü’nde işkence görmüştü. Şimdi tarih neredeyse tekerrür etti. Bu sefer çok büyük bir ihtimalle (tarih bunu mutlaka ortaya koyacaktır) çok daha geniş bir Amerikancı-NATO’cu darbe planının kadrosu son gün çatladı. Hulusi Akar Erdoğan’a ve hükümete bilgi vermeden ne pazarlıklar yaptı bilmiyoruz. Ama bildiğimiz şudur: Genelkurmay başkanı darbe yenilgiye uğrayınca mevkiini korudu; silah arkadaşları ise yaralı bereli suratlarla, sargılı kafalarla televizyona çıkartıldı, ahırlarda koyunlar gibi üst üste yatırıldı. İşte size sivil 12 Mart!” (“Sivil 12 Mart dönemi (yeniden)”, Gerçek, Eylül 2016)

15 Temmuz 2017 başarısız darbe girişiminden sonra bu sütunda böyle yazmıştık. “Sivil 12 Mart” benzetmesini ise daha önce Mayıs 2016’da yapmıştık. Amacımız Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanı seçildiği noktadan itibaren siyasi rejimin içindeki güç dengelerini bir benzetme yoluyla ortaya koymaktı. Bir rejimin baskıcı olması, her durumda o rejimin güçlü olması anlamına gelmiyordu. 12 Mart rejimi bunun Türkiye tarihindeki en açık örneğiydi: Sola ve Kürtlere yönelik hapis, işkence, katliam ve idamlara anayasal özgürlüklerin tırpanlanması eşlik etmişti, ama iki yıl içinde dört hükümet eskitmiş, sonra da tarihte pek az iz bırakarak çekip gitmişti. Tayyip Erdoğan’ın başında olduğu AKP hükümeti iktidarı 7 Haziran seçimlerinden sonra çok ağır baskılara başvurmuştu ama bu güçlü olduğu anlamına gelmezdi. Rejimin zayıflığı, Erdoğan’ın kendi elleriyle iktidara getirdiği Ahmet Davutoğlu’nu iki yıl dolmadan azletmesiyle ortaya çıkmıştı. (Gerçek, “Sivil 12 Mart Dönemi”, Mayıs 2016). 15 Temmuz darbe girişimi ise rejimin zaaflarını daha da berrak şekilde ortaya koymuştu.

Şimdi rejimin 12 Mart rejimine benzerliği, 15 Temmuz başarısız darbe girişimi konusundaki davalar birer birer başladıktan, TBMM komisyonunun raporu açıklandıktan ve Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın bu komisyona sonradan verdiği ifade basına sızdıktan sonra iyice ortaya çıktı. Bütün bu gelişmeler, özellikle CHP saflarında “kontrollü darbe” türü bir yorumun revaç bulmasına yol açtı. Erdoğan darbeye bile bile göz yummuştu ki sonra bundan yararlanarak kendi baskı rejimini daha kolay kursun. Gerçek gazetesinin bu sayısında yoldaşlarımız bu tezin yanlışlığını son derecede önemli bir yazıda, titiz bir inceleme sonucunda delillerle ortaya koyuyorlar (bkz. “Kontrollü Darbe Yok, Birden Fazla Cunta Var!”). Olgular soğukkanlı biçimde gözden geçirildiğinde 15 Temmuz’da bir “cuntalar savaşı” yaşandığı az çok bir kesinlikle tespit edilebiliyor.

Bunun yukarıda Eylül ayındaki yazıda 15 Temmuz’a ilişkin yaptığımız analizle ne denli tutarlı olduğu okuyucunun dikkatini çekecektir. Elinizdeki sayıda yayınlanmakta olan yazının sonunda işaret edilen bir sonuca işaret etmeden de geçmeyelim. Yazıya göre, “kontrollü darbe” iddiası, “Türkiye'nin karşı karşıya olduğu yeni bir NATO’cu Amerikancı darbe tehlikesinin üzerini örtüyor.” Biz buna şunu ekleyelim: “Kontrollü darbe” tezi, sadece Erdoğan’ı, kendisine karşı bir darbeyi bile manipüle edecek kadar güçlü göstermekle kalmıyor; hem ordu içinde, hem de AKP içinde güçlerin ne kadar bölünmüş olduğunu gizleyerek rejimin doğru karakteri konusunda halkın bütünüyle aldanmasına yol açıyor.

“Sivil 12 Mart dönemi” kavramını ilk kez içinden geçmekte olduğumuz dönemin bir anahtarı olarak ortaya atarken o dönemle bugün arasındaki karşılaştırma için şunu söylemiştik: “Aradaki büyük fark elbette 12 Mart’ın askeri bir müdahale olmasıdır.” Şimdi artık bu kaydı düşmek için de bir gerek kalmadı. Günümüz Türkiyesi’nde de siyasi ortamı belirleyen (başarısız) bir askeri müdahaledir artık. Ama aynı zamanda emperyalizmin yeni bir askeri darbeyi kışkırtma riskidir. “Cuntalar savaşı”, Uğur Mumcu’nun 12 Mart’ı anlattığı bir yazı dizisine verdiği başlıktı, yanlış hatırlamıyorsak. Şimdi 15 Temmuz’un anlaşılması için büyük önem taşıyor.

Bu yazı Gerçek gazetesinin Haziran 2017 tarihli 93. sayısında yayınlanmıştır.