Sen de mi Suud?

AKP’liler darbe girişimi için açıktan ABD’yi suçlarken, Fethullah Gülen’in bir suçlu olarak iadesini ısrarla talep ederken, bir yandan da İslam dünyası içinde sert bir mücadele içinde olduklarını halktan gizliyorlar. Darbe girişiminin General Sisi’nin yönetimindeki Mısır ve onun hamilerinden Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) tarafından desteklendiğini, bu ülkelerin istihbarat örgütlerinin FETÖ’cüler olarak anılan topluluğa darbe için destek verdiği konuşuluyor. Hatta Fethullah Gülen’in darbeden bir hafta önce BAE’ni ziyaret edip etmediği bile araştırıldığı yazılıyor. (http://www.breitbart.com/jerusalem/2016/07/17/arab-intel-source-turkey-convinced-egypt-uae-behind-coup-attempt/).

Bilindiği gibi, Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed el Sisi 2013 Temmuz’unda büyük bir kitle hareketinden yararlanarak Mısır’ın henüz bir yıl önce Müslüman Kardeşler (İhvan-ı Müslimin) örgütünün adayı olarak seçilmiş cumhurbaşkanı olan Mursi’yi devirerek iktidarı ele geçirmişti. Bu, Arap devriminin yarattığı fırsatları kullanarak çok ciddi bir yükseliş içine girmiş olan İhvan’ın büyük bir darbe yemesi anlamına geliyordu. Kendisi Ortadoğu’nun “Reis”i olma çabasında İhvan’ı baş müttefiki olarak bellemiş olan Tayyip Erdoğan da yeni Mısır yönetimine karşı sert bir muhalefet başlatmıştı. Başparmak içeri kıvrılarak yapılan Rabia işareti tam da Sisi’nin ordusunun yüzlerle İhvan taraftarını öldürmesine karşı bir protestoyu simgeliyordu. O zamandan bu yana Mısır ile Türkiye’nin ilişkileri hep gergin oldu. Son zamanlarda Tayyip Erdoğan ve AKP hükümetinin İsrail ve Rusya karşısında çark etmesi, Mısır’la da barışıp barışmayacağı sorusunu gündeme getirmişti.

Mısır’ın ve BAE’nin darbe girişimini desteklediğine dair haberi veren site ABD’nin çok gerici ve Siyonist bir sitesi. Türkiye ile Mısır arasında son zamanlardaki yumuşama çabalarına darbe vurmak istiyor olabilir. Ne var ki, başka veriler de var. Mesela başta Sisi yandaşı Mısır basını olmak üzere, Körfez ülkeleri de dâhil Arap basınının önemli bir bölümünün AKP’liler gözünde darbe yanlısı yayın yapması. (http://aa.com.tr/tr/dunya/darbe-yanlisi-yayin-yapan-misir-medyasina-tepki/613096ve http://www.zernews.com/2016/07/15-temmuz-darbe-girisimi-nin-arkasinda-bae-ve-misir-var.html)  Haydi, bu basın. Ama devletler açısından da ortada yadsınamaz bir gerçek var. Mısır, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nde “Türkiye’nin seçilmiş hükümeti”ne destek veren bir karar tasarısının kabul edilmesini engellemiştir!

Olay şöyle gelişmiştir. Darbe girişiminin yenilgiye uğratılmasından saatler sonra Güvenlik Konseyi’ne ABD tarafından sunular karar tasarısı, “Türkiye’nin demokratik olarak seçilmiş hükümetine saygı” çağrısı yapıyordu. Bu dönemde Güvenlik Konseyi’nin geçici üyesi olan Mısır, buradaki “demokratik olarak seçilmiş” ibaresinde içerilen tespit konusunda Güvenlik Konseyi’nin bir yargı vermeye hakkı olmadığını ileri sürerek karar tasarısına karşı çıktı. ABD ve Britanya Mısır üzerinde baskı uyguladığı halde Mısır geri adım atmadı. Mısır karar tasarısına toptan karşı çıkmıyor, alternatif bir formül öneriyordu. Bu alternatif formül, “demokratik ve anayasal ilkelere ve hukuk devletine saygı” idi. Bunu da ABD ve Britanya kabul etmeyince karar tasarısı engellenmiş oldu! (Bkz. http://www.reuters.com/article/us-turkey-security-un-idUSKCN0ZW0ZNve http://gulfnews.com/news/mena/egypt/egypt-denies-blocking-pro-turkey-un-text-1.1863902.)

Mısır’ın, iddia edildiği gibi BAE ile birlikte istihbarat örgütleri aracılığıyla darbenin içinde olduğu iddiası muhtemelen doğru değildir. Yine de bu bile yabana atılmamalıdır. Ama her halükârda, BM tartışması el Sisi’nin Tayyip Erdoğan’la kan davasını sürdürmekte olduğunu ortaya koyuyor. Şimdi bu olay ne demek?

Birincisi, karar tasarısını sunan ABD’nin ve onun özel müttefiki Britanya’nın, yani Ortadoğu söz konusu olduğunda önem taşıyan üç emperyalist ülkeden ikisinin (öteki Fransa’dır), Tayyip Erdoğan’a bu aşamada bütünüyle sırt çevirmediği anlamına geliyor. En azından diplomatik alanda emperyalizm Erdoğan’ı (şimdilik) başta tutmak için çaba gösteriyor. Oysa Erdoğan ve arkadaşları, bazen “üst akıl” gibi manasız bir terimle kapalı olarak, bazen de Çalışma Bakanı Süleyman Soylu gibi isim vererek darbe için ABD’yi suçluyorlar. İncirlik göz önüne alınınca elbette ABD’nin sorumluluğu sorgulanmalı. Ama bunun karşılığı taraftarlarını “istiklal mücadelesi” gibi hamasetle konsolide etmeye çalışmak değil, İncirlik Üssü’nü kapatmaktır. (Geçerken işaret edelim: Doğu Perinçek İncirlik’in sadece Amerika’ya kapatılmasını talep ediyor. Anlaşılan 70’li yıllardaki gibi Alman emperyalizmiyle ittifak çizgisine adım adım geri dönmekte!) ABD ile ilişkinin karmaşık yönleri ne olursa olsun, AKP kendi İslamcı tabanından darbeye çok daha dolaysız ve çıplak desteğin İslam dünyasından geldiğini saklıyor!

İkincisi, demek ki mücadele üç cephede yürüyor. İçeride kendisi zaten karmakarışık bir düğüm haline gelmiş olan bir mücadele; dışarıda ABD ile ilişkilerde pozisyonların her an değişmekte olduğu bir gerginlik; bir de üçüncü cephe, yani İslam dünyasının kendi içinde çok ciddi bir çatlak.

Üçüncüsü, bu çatlak Mısır ve BAE ile sınırlı değil, olamaz. Sisi’yi iktidara getiren ve hem ekonomik olarak, hem de politik olarak ayakta tutan Suudi Arabistan’dan başkası değildir. Sisi’nin BM’de Erdoğan’ın desteklenmesine takoz koymasının Suud ile çelişki içinde yapılmış olması çok düşük bir olasılık. Hep yazdık: Suudi-Katar-AKP Türkiyesi Troykası (üçlüsü), yani Ortadoğu’da bir Sünni-Şii savaşının ana cephesi, çok kırılgan bir ittifaktır. Tayyip Erdoğan 2013’ün ikinci yarısını ve 2014’ü Suud kralı ile Mısır konusunda kavga ederek geçirdi. Neyse ki adam öldü, yeni kralla zorunlu olarak anlaştılar. Daha büyük düşman var ya! Şii İran ve taraftarları karşısında geçici yol arkadaşı oldular. Ama yarın birbirlerinin gözünü oymak üzere. Şimdi Erdoğan’ın düşmenin eşiğinden döndüğü bir anda BM’nin ona sahip çıkmasını Mısır engelleyince, insan kaçınılmaz olarak sormalı: Mısır’ın ardında Suud olmasın?

Dördüncüsü, yine bir uyarı: Yıllardır “ah vah”tan, “yandık bittik”ten başka bir şey bilmeyen Erdoğan muhaliflerine devamlı Erdoğan’ın kitleler nezdindeki gücü dışında ne kadar büyük zaafları da olduğunu hatırlattık. Şimdi Erdoğan’ın içeride epey düşmanı olduğu ortaya çıktı. Evet, polis teşkilatı, yargı, medya, AKP örgütü ve kendisinin kitle ile kurmuş olduğu karizmatik ilişki önemli dayanak noktaları. Ama 15 Temmuz gecesi düşmenin eşiğine geldiği ve Hakan Fidan’ın bile ona sahip çıkmadığı az çok kesin olarak ortaya çıkmış durumda. Bir de uluslararası alana bakın. “Model ittifak” yerlerde sürünüyor: Obama Fethullah Gülen konusunda hâlâ katı konuşuyor. Zaten ABD’nin darbenin neresinde olduğu iyice kuşkulu. Diyelim Erdoğan kendi yoluna gitti, İslam dünyasına döndü, onun başına geçip Hıristiyan Batı’ya savaş açtı.

O dünyadaki durumu gördünüz mü?