Seçimlerde bağımsız adaylar: Üçüncü Cephe’nin ilk dönemeci

2011 genel seçimlerine sadece üç ay kaldı. Burjuvazinin iki kampı, İslamcı ve Batıcı-laik cepheler kozlarını paylaşmaya hazırlanıyor. Kazanacak taraf az çok belli, ama kim kazanırsa kazansın, iki tarafın da ne işçi sınıfına ne de Kürt halkına vaat edecek fazla bir şeyi yok. Bu yüzden, işçiler, emekçiler ve ezilenler açısından seçimi hâkim sınıfların bu iki kampına karşı bir Üçüncü Cephe’yi kurmak üzere bir sıçrama tahtası olarak kullanmak gerekiyor. BDP’nin açıkladığı seçimlere bağımsız adaylarla girme politikası, bu yolda son derecede uygun bir fırsat.

Torba Yasa, işçi sınıfı açısından AKP ve CHP’nin birbirinden nasıl da farkı olmadığını gösteren yeni bir örnek oldu. Patronlara bir sürü olanak getiren, vergi borçlarını affeden ya da ödenmesini kolaylaştıran, buna karşılık işçilerin bir dizi kazanılmış haklarını tırpanlayan bu yasa, komisyondan da, meclis genel kurulundan da hiçbir ciddi pürüz yaşanmadan geçti. Başka konularda, mesela yüksek yargıya ilişkin yasa değişikliklerinde komisyonlarda engelleme taktikleri uygulayan, “sokak sokak direnme” çağrıları yapan CHP milletvekilleri, AKP’nin işçi düşmanı yasasını onaylayarak sınıf konumlarını açık ettiler.

Kürt halkı açısından durum daha da berrak. 2009 yılının sözde “açılım” politikası sona erdi ereli, AKP’nin dilinin MHP’ninkinden farkı yok. CHP genel başkanı ise daha “Kürt” kelimesini ağzına bile alamayacak derecede sünepe bir politika güdüyor.

Öyleyse, işçi sınıfı ile Kürt halkının ortak ihtiyacı, bu iki partinin temsil ettiği iki kamp dışında, aynı zamanda son yıllarda CHP’nin sağdaki müttefiki olan ırkçı MHP karşısında, bir yeni cephe yaratmak. BDP’nin nihayet Şubat sonlarında açıkladığı seçim politikası bu yönde bir adıma olanak veriyor. BDP ile bir dizi sosyalist hareketin bağımsız adaylar etrafında birleşmesi, bunu olanaklı kılacak ilk adımı oluşturabilir.

Tekel işçilerini meclise taşıyalım!

Ancak, Kürt halkı ile işçi sınıfı arasında bir ittifak kurmak çok titiz, çok dikkatli politikaları ve büyük bir çabayı gerektiriyor. Bu iki toplumsal gücün birbirine karşı duyduğu kuşkuları, hâkim sınıflar tarafından kışkırtılan Türk şovenizmi büyütüyor. Öyleyse, iki tarafı birbirine yaklaştırmak için çok emek gerekir. Seçim politikası açısından bunu gerçekleştirmenin iki yolu var. Birincisi, BDP ile sosyalist hareketin ittifakını temsil edecek adayların, özellikle batıda, büyük metropoller başta olmak üzere işçi sınıfının toplumsal ağırlık taşıdığı bütün yörelerde, sadece Kürt halkının haklarının ve demokratik hakların savunulmasıyla yetinmeyerek işçi ve emekçilere hitap eden, neoliberalizmi reddeden, kapitalist sınıfın politikalarından kopan politikalar benimsemesidir. Ancak işçi sınıfının dolaysız çıkarlarına hitap eden adaylar işçi ve emekçiler arasında ilgi görecektir.

Öteki yol ise aday politikasından geçiyor. Son yıllarda Türkiye işçi sınıfının mücadelesini en kahraman tarzda temsil eden ve Kürt halkı ile işçi sınıfı arasındaki buzların erimesinde rol oynayan Tekel işçileri arasından birtakım önde gelen isimler batıda aday olarak gösterilmelidir. Böylece işçi sınıfı, kendi çıkarlarını kendi arasından çıkan adaylarla bu seçim ittifakının temsil ettiğini çok daha kolay yoldan kavrayabilecektir.

Buna karşılık, 2007 seçimlerinde yapılan dev hatanın tekrarlanması, yani gerek politikalar, gerekse adaylar bakımından liberal bir doğrultunun benimsenmesi, bağımsız adayların etkisinin Kürt halkı ile sınırlı kalması anlamını taşıyacaktır. Bu, aynı zamanda, işçi sınıfını CHP’ye doğru itmek anlamını taşıyacaktır.

CHP’yi desteklemek hâkim sınıfın yanında yer almaktır!

Bu seçimde, sosyalist hareketin içinde, CHP’yi desteklemeyi ciddi ciddi düşünen sosyalist çevrelerin varlığı sır değildir. Bağımsız adaylar etrafında işçi sınıfı ile Kürt halkının çıkarlarını birleştirmeye çalışan ve bütün emekçi ve ezilenlere umut olabilecek bir ittifakın adayları varken bu politikayı izleyenler, bunun hesabını tarih önünde zor vereceklerdir.

Bu seçim burjuvazinin iki cephesi karşısında işçilerin ve Kürtlerin bütün öteki ezilenleri de bağrında toplayacak Üçüncü Cephesi’nin kuruluşu için atılacak ilk adıma vesile olmalıdır. Türkiye’nin bütün politik ortamını değiştirecek olan, seçimlerde elde edilecek sonuçlardan çok daha büyük ölçüde böyle bir cephenin kurulmasıdır.