Seçim sistemine istibdad ayarı

Seçim sistemine istibdad ayarı

Son Anayasa değişiklikleri ile artık erken seçim (seçimlerin yenilenmesi) kararı almak son derece zor. Ya Cumhurbaşkanı kararı ya da meclis tamsayısının beşte üçünün (360 milletvekili) oyu gerekiyor. Mevcut meclis aritmetiği ile bu, hemen hemen imkânsız görünüyor. Erdoğan’ın ise erken seçim kararı alarak cumhurbaşkanlığını riske atması için bir sebep yok. Tüm bunlara rağmen yine de erken seçim tartışmaları gündemden düşmüyor ve düşmeyecek gibi de gözüküyor.

Düzen dikiş tutmuyor

Çünkü iktidar cephesinden anlatılan masalları bir yana bırakırsak ekonomi hızla uçuruma gidiyor, salgının faturası işçi ve emekçilere kesiliyor, ateş düştüğü yeri yakıyor ve artık kimseyi Sağlık Bakanı’nın kızarmış gözleriyle teskin etmek mümkün değil. Türkiye dışarıda Suriye ve Libya’da emperyalizmin vekâlet savaşlarına sokuluyor, istibdad rejimi istikrar sağlamıyor, halk üzerindeki baskı sadece huzursuzluk ve hoşnutsuzluğun daha da artmasına sebep oluyor.

Bu koşullarda Erdoğan ve müttefiklerinin oy kaybı artık kimse için sır değil. Ufukta seçim yoksa oy kaybının da bir anlamı yok denebilir. Ancak Erdoğan’ın ve başında olduğu rejimin halk desteğini kaybetmesi hakim sınıflar için ekonomik krizin ve salgının faturasını emekçi halka ödetmeyi, vekâlet savaşlarını sürdürmeyi, halkın hoşnutsuzluğunu baskıyla susturmayı giderek daha da güç bir hale getiriyor. Yarı askeri rejim hüviyetindeki iktidarın asker ve sivil kanatları arasındaki gerilimler artık dışarıdan da sezilir ve görünür hale geliyor. Kısacası hakim sınıflar adım adım bir siyasi krize doğru sürükleniyor.   

İktidar halkın oyundan ümidi kesti

Yönetememe krizi derinleşirse erken seçim, hakim sınıflar için istikrarı sağlamanın zorunlu bir seçeneği haline gelebilir. Mevcut iktidar karşı koyamayacağı bir siyasi ve toplumsal baskı altında erken seçime gitmek zorunda kalabilir. Erdoğan ve müttefiklerinin halkın teveccühünü kazanmak için yapabileceği bir şey yok. Çünkü sermayeye ve emperyalizme göbekten bağlılar. Ve bunların çıkarları ile emekçi halkın çıkarları tamamen karşı karşıya. Dolayısıyla da zaman geçtikçe halkın tepkisinin artması, oy kaybının hızlanması kaçınılmaz. Bu durumda halkın desteğini kazanmaktansa seçim sistemini kendi çıkarlarına göre dizayn etmeyi yeğliyorlar.

Yapılması gerekenler belli. AKP daha az oyla daha fazla milletvekili çıkarmalı. AKP’den ayrılarak kurulan partiler meclis dışında bırakılmalı. Ama MHP de baraj sorunu olmadan mecliste AKP’nin yanındaki yerini korumalı. AKP ve Erdoğan ne zaman dara düşse yardımına koşan CHP, ana muhalefette kalmalı. Barajların HDP’nin meclise girmesini engelleyemediği artık görüldü. En azından sandalye sayısı düşürülmeli. Nihayet ekonomik kriz koşullarında emekçi sınıfların tepkisinin akması muhtemel sosyalist sola ve radikal uçlara meclis kapıları tamamen kapatılmalı. 

Ismarlama sistem: Daraltılmış bölge ve çoklu baraj    

İşte tüm bunları sağlaması beklenen bir model adım adım iktidar kulislerinde pişiriliyor. En çok duyulan kavram “daraltılmış bölge” sistemi. Bu sisteme göre seçim bölgeleri en fazla 5 milletvekili çıkartacak şekilde daraltılacak. Bu sistem, büyük partilere az oyla çok milletvekili çıkartma olanağı sağlıyor. 1987 ve 1991 seçimlerinde uygulandı. 1991’de yüzde 27 oy alan DYP’ye mecliste sandalyelerin yüzde 39’unu verdi. Aynı seçimde yüzde 10 oy alan DSP ise sadece sandalyelerin yüzde 1,5’unu alabilmişti. Ancak bu yetmiyor. Davutoğlu ve Babacan’ı meclis dışı bırakmak gerek. Oyları yüzde 2-3’lerde seyreden bu partiler ittifaka girerlerse baraj sorununu aşıyorlar. Bu yüzden ittifak içinde olan partilere yüzde 5’lik baraj getirilmesi konuşuluyor. MHP’yi de baraj sorunundan kurtaracak bir seçenek bu. Cumhur ittifakının gelgitli ortağı BBP için bu bir sorun. Onlar da bu sorunu AKP listelerinden aday göstererek aşma yoluna gidecektir.

Yüzde 10 barajı HDP’ye daha fazla oy sağlıyor deniyor. Ancak istibdad Kürtleri baraj altında bırakma hevesinden vazgeçmeye niyetli görünmüyor. HDP’yi Millet İttifakı’na doğru itmek de oradan İyi Parti’yi ve milliyetçileri kopartmak için işlerine geliyor. Bu yüzden 12 Eylül markalı yüzde 10 barajından kolay kolay vazgeçecek gibi gözükmüyorlar. Ancak sistemin kapıları işçi sınıfının temsilcilerine kapatılmalı. Dar bölgede emekçi halkın desteğini alan bağımsız adayların, ekonomik kriz koşullarında sürpriz yapması engellenmeli. Bunun için de seçim bölgesinde yüzde 20 barajının getirilmesi gündemde. Sonuçta barajları indireceğiz diye söze başlayıp üçlü bir baraj sistemini tartışmaya başlamış durumdalar.

Esas büyük sorun Cumhurbaşkanlığı seçiminde

Tabii bunlar hep meclis aritmetiği ile ilgili. Esas büyük mesele Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde. İki turlu seçim sisteminde yüzde 50+1 oy alma zorunluluğu Erdoğan’a ve müttefiklerine kâbuslar gördürüyor. İlk turda yüzde 40 üstü oy alıp birinci olan Cumhurbaşkanı seçilsin diyenler var. Ama bunu gündeme getirirlerse sonunun ne olacağını kestiremiyorlar. Erdoğan “seçilememekten korkuyor” algısı zaten giderek yayılıyor, bu algıyı körükleyecek bir hamle ile tepe taklak olmak da var işin sonunda. İstibdad cephesi Cumhurbaşkanlığı seçimi için oy oranını yüzde 40’lara çekecek kadar çaresiz duruma düşer mi, bunu da zaman içinde göreceğiz.  

Halk iradesi barajsız, yasaksız, zincirsiz Kurucu Meclis’le karşılık bulur

Tüm bu seçim sistemi tartışmaları tek bir şeyi ortaya koyuyor. İstibdad rejimi ve sermaye düzeni her yönüyle halkın siyasi iradesini iğdiş etmeye programlanmıştır. Halkın iradesi üzerindeki zincirleri bırakın kaldırmayı gevşetmeyi bile düşünemiyorlar. Çünkü arkasından gelecek hürriyet dalgasından ödleri kopuyor. Halk kime oy verirse versin sonuç değişmesin istiyorlar. CHP’si, İyi Parti’si, Saadet’i, Gelecek’i, Deva’sı ile burjuva muhalefeti de bozacının şahidi şıracı misali iktidar değişse de düzen değişmesin diye varlar. İstibdada karşı hürriyetin adresi asla olamazlar. Hele ki CHP, kendisine de yarayacağını görüp olası değişikliğe muhtemelen “istemem yan cebime koy” misali yaklaşacaktır. Emekçi halkın iradesinin zincirlerinden kurtulması, kayıkçı kavgalarıyla olmaz. Ekmek ve hürriyet kavgasıyla olur. Emekçi halkın iradesi ancak bütün partilere eşit propaganda hakkının tanındığı, barajsız seçimlerle oluşturulmuş yasaksız bir kurucu mecliste karşılığını bulur.