Rusya-Türkiye ilişkileri Trump’ı beklerken

Türkiye’nin Rusya ile ardı ardına Halep’te ve Suriye genelinde ateşkes ilanı için birlikte arabuluculuk yapması ve Moskova’da İran’la birlikte yapılan toplantıda ilan edilen barış süreci garantörlüğü deklarasyonuna imza atması, bütün dünyada ilgiyle izleniyor. İki ülke arasındaki yakınlaşma, Suriye konusunda ortak girişimlerle de sınırlı değil. Türkiye Rusya’dan S-400 uzun menzilli hava savunma füzeleri satın alma pazarlıkları yapıyor. Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın Kasım başında Moskova ziyaretinde, iki taraf elektronik sistemler, mühimmat ve füze teknolojisi de dâhil her alanda askeri işbirliğini arttırma konusunda görüş alışverişinde bulundu. Rusya, Şanghay İşbirliği Örgütü üyesi olmayan Türkiye’yi bir süre boyunca enerji ile ilgili çalışma grubunun başkanlığına önerdi.

Öyle görünüyor ki, NATO üyesi Türkiye geleceğini en azından bir ölçüde NATO’nun Sovyetler Birliği zamanından beri her zaman baş rakibi olmuş olan Rusya ile ortaklıkta arıyor. Tayyip Erdoğan Avrupa Birliği’nin yerine Şanghay İşbirliği Örgütü’nü adres göstermedi mi?

Bu yönelişin ardında ne yattığı konusunda berrak olmalıyız. AKP kampı daha bir yıl önce, mesela Rus savaş uçağının düşürüldüğü Kasım 2015 sonunda, Rusya hakkında söylemediğini bırakmıyordu. Ne oldu? 15 Temmuz başarısız darbesi AKP’nin uluslararası alanda yapayalnız olduğunu ortaya koydu. Darbeyi Erdoğan’a haber veren “enişte”, Gerçek sayfalarında daha önce de ifade edildiği gibi, muhtemelen Putin’di. Yani Rusya Türkiye için planlı biçimde seçilmiş bir partner değil. AKP için bir sığınak!

Avrupa Birliği ve Batı hayranı CHP’den, Kemalistlerden ve solun belirli kanatlarından farklı olarak biz “eyvah, Türkiye uygar dünyadan (bunu Batı emperyalizmi diye okuyun) kopuyor!” diye dövünmeyiz. Türkiye’nin emperyalist Batı dünyasından kopması, dümenini mazlumların dünyasına kırması bizim için arzu edilir bir şeydir. Mesele şudur ki, Rusya mazlum dünyanın bir önderi olamaz; kendisi emperyalist olmasa da emperyalist dünya düzeninin bir parçasıdır. Daha da kötüsü, AKP mazlumların birliği için değil, Türkiye burjuvazisinin başka halklar üzerinde hâkimiyeti için mücadele etmektedir.

Niyet başka, kısmet başka!

Rusya ile Türkiye’nin yakınlaşması AKP’nin stratejik hedefleri açısından ancak geçici olabilir. AKP, Tayyip Erdoğan’ı mezhepçi bir politik yöneliş içinde bütün Sünni dünyanın “reis”i yapmayı düşlemektedir. Bu hedef Rusya ile uzun vadeli bir işbirliği ile çelişir. Çünkü Sünni dünyanın “reis”liği amacı, Rusya’nın İran ile köklü ittifakı ile karşı karşıya gelir. Ancak İran nükleer anlaşmanın kapısını açtığı bir Batı ittifakı içine girerse, Rusya-Türkiye ilişkisi kalıcı olma şansına kavuşur. Ama o durumda bile, AKP’nin yıllardır mezhepçi ve tekfirci örgütlerle sürdürdüğü yarı örtülü ittifak politikası, kendi Müslüman azınlıkları dolayısıyla Rusya için ciddi bir sorun oluşturur.

İran’ın Batı ittifakına yanaşması kendi başına olanaksız değildir. Ama ABD devletinin dümenini çok yakında, 20 Ocak’ta devralacak olan Donald Trump’ın İsrail yanlılığı ve (bununla bağlantılı olarak) İran’la nükleer anlaşma konusundaki keskin karşıtlığı, Ortadoğu’da her dengeyi değiştirebilecek kadar önemlidir. Kimileri Trump’ın Putin ile yakınlığını ve dış politika danışmanının Türkiye ile özel ilişkilerini göz önüne alarak Rusya-Türkiye ittifakına ilişkin bir sorun doğmayacağını düşünebilir. Oysa ABD ile Rusya birbiriyle anlaşırsa Türkiye Rusya ile pazarlık gücünü ve önemini kaybeder.

Daha önemlisi, İsrail’in gözünden baktığınızda Ortadoğu’da baş düşman İran’dır. Bu aşamada İran’a karşı bir taarruz politikası, Rusya ile yakınlaşma politikasıyla mutlaka çelişecektir. Dolayısıyla Trump’ın asıl seçimi Rusya ile İsrail arasında olacaktır. O zaman kimi seçeceği ise az çok bellidir. Geleceğine hiç güvenemeyeceği ABD-Rusya yakınlaşması için ABD’nin Ortadoğu’da İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana en büyük kozu olagelmiş olan İsrail’i harcaması çok düşük olasılıktır.

Öyleyse, bölgenin bütün dengeleri Trump’ın benimseyeceği politikalar sonucunda alt üst olabilir. Obama Ortadoğu’da “ABD askerinin çizmesinin toprağa değmemesi” politikası uyguluyordu. Yani kara savaşını dışlamıştı. Trump ile birlikte bu bile gündeme girebilir. Suriye’de zaten ağır bir hezimet yaşayan AKP’yi daha da zorlu günler bekliyor olabilir.

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Ocak 2017 tarihli 87. sayısında yayınlanmıştır.